Soru-Cevap

Soru-Cevap Formu

Biraz da kitap konuşalım

merhaba arkadaşlar

Derslerde okuduklarımızın dışında dünyada yayınlanmış eğitim felsefesi yapıtlarının bir kısmı da direkt olarakpedagoji kitabı oldukları halde başka kategorilerde gözüküp sıradan okurun kitaplığına hemen gitmezler.

bunlardan biride simdi söz edeceğimiz kitaptır

bu kitapla ilgili tüm fikirleriniz ,olfumlu ya da olumsuz çok önemlidir.

eğitimsel tartışmaları

düşünce boyutunda yapıp olumlu ve olumsuz

yanıt yazan herkese şimdiden çok teşekkürler

 

31-03-2005
Sarp BENGÜ
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen
20 Yanıt
bekliyorum
29-04-2005
Sarp BENGÜ
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

Ev yaşantılarında ev hayvanı besleme oranı ne yazık yüzme bilen insanımızın oranı denli düşük.Hem de sanayileşmemiş önemli bir çoğunluğu kırsalda yaşayan bir toplum olmamıza rağmen.

Başarılı öğrencilerin evlerinde bir ev hayvanı olması ilginçtir.Balık kuş kedi köpek elbette en yaygınları .

Başarısız öğrencilerin evinde ise ev hayvanından eser yoktur.Hele otistiklerle çalışıyorsanız bırakın evlerinde hayvan bulunmasını hayvan korkusunu kesinlikle yenmeniz gerekir.Kygı durumunun yükselmesinin ev hayvanı karşıtlığına dönüşmesi bir yana otistik çocuklar da bir okadar hayvanseverdir.Elbette hayvan sevmek de bir eğtimdir.Üstelik sorumluluk öğreten bir başka canlı ile ilişki kurmayı öğreten bir eğtimdir.

Çoğunlukla söylenen ev de kedi köpek beslenemeyeceğidir.Evet evin yapısına göre bu düşünce tadtışılabilir .Ufacık bir evde sibirya kurdu beslemek gerçekten o hayvana da eziyet etmektir.

Ama diğer yandan ev hayvanlarının eğitimdeki önemini yadsımamak gerekir.

Ev hayvanları ve eğtim konusu böyle başladı .Otizm tanılı evlerde ev hayvanı ilgisinin boyutlarını devam edecek elbette.

29-04-2005
Sarp BENGÜ
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

Bu konuyu genişletmek için

daha da derine inmek gerekiyor sanırım sarı denizaltıyı yine "diğer" de batiskap görevi için hazırladım beklerim.Burada şimdi bir başka konunun başı gözükecek sanırım

28-04-2005
Sarp BENGÜ
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

sarp bey makalenizi okudum.Makaleniz de gülünç ve dokundurucu unsurlar bulunmuş.Buda zaten makalenin ilgi çekiciliğini arttırıyor.Makalenizdeki düşüncenize katılıorum tamamen fakat ülkemizde gerçekten sakat olupta sakat olamayarak seçilen olupta sosyal hakklarından yaralanamayan insanların bulunduğu yerde sanırım renk körü olan insanların hangi hakkalarının olduğu bu insanlar içinde bir düzenek hazırlanması gerektiği düüncesindeyim.Belkide vardır ama olsa bile işlerliğe geçirilemediği yerde hareketsiz kalıpta donduğumuz kesindir.renk körlerine araba ehliyet verilip verilmemesi tartışılmasından ziyade bu insanların araba kullanmaları için bir düzenek hazırlanması daha da uygun olacağına inanıp,bu sorunların da çözüleceğinden eminim ama gerçekten sakat olan insanalar için bile en basitinden kaldırımlarda bir tekerlekli sandalye kullanan insanlara bie ayrı banket yapılmadığı yerde, renk körü olan insanlara bir düzenek hazırlanacağından pek emin değilim - getirilirse eğer sorunun ortadan kalkacağına eminim- hazırlamak için baştakiler yani bizi yöneten insanlar ellerini taşın altına koymaktan korktukları "bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" anlayışı ile bizi yönettikleri apaçık ortadadır.Fazla uzatmadan en kısa sürede bu sorunların ortadan kaldırmak için acilen bu anlayışın değişmesi bunun değişmesi içinde bu insanların değişmesi gerekmektedir.ATATÜRK anlayışı içerisinde çağdaş ,aktif ,sorun çözücü ,akılcı bir anlayış gelmesi ve bu sorunlara hepbirlikte üzerine gitmemiz gerekmektedir.makalenizin devamını sabırsızlıkla bekliyorum...
27-04-2005
Altuğ EFEOĞLU
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

Farklılıkları kabul etmek bireylere saygının ifadesidir, gibi bir cümle ile girmeliyim söze.

Niçin farklılıktan yanayım o zaman? Hayır farklılıktan yana değilim, dikkat çekmek için yapılan eklenti ya da kesintilerden söz etmiyorum.Farklılık biz istemeden kapımızı çalıp yaşamımızın ortasına oturabilir ,hem de biz kendimizi çok sıradan sayarken.

Bizim insanımız dikkat çekmemek için gri ve siyah tercih eder ,olabildiğince dikkat çekmeyecek, farklı olmayacak biçimde yaşamaya özen gösterir ve gurupların kalabalıkların arasında daha rahat ederiz ve buna bireyselleşmemiş bir sosyalizasyon diyebiliriz

Ve itiraf ediyorum şimdi ,ben bir renk körüyüm ve farklıyım,bir yeşil körüyüm, o İshihara denilen adamın daire içindeki renk lekelerine bakış açım farklı diye sakat kabul ediliyorum.Siyah beyaz körleri de kırmızı körleri de kırmızı -yeşil körleri de bir çeşit sakat!

Ucak kullanmayı bilmem ama ishihara testinin  yaygın olarak kullanılmadığı zamanlardan kalma bir otomobil ve motorsiklet ehliyetim vardı ama artık olamıyor ne motorsiklet ne otomobil ne de amatör kaptan olarak tekne kullanma hakkım yok.Şakır şakır renk engelliyim,buyrun burdan yakın yani.

Öğrenciliğimde alexasander pratik yetenek testini numaralandırma tekniği ile uyguluyordum,önemli durumlarda kırmızı ve yeşillerin (takımımda eğitim sırasında işaretleri vardır)

Trafikte  benim haksız olduğum hiçbir kaza olmadı ,kazalarda beni hep karşı taraf tazmin etti .İki önemli kazam var; biri Ataköy beşinci kısım ışıklarında kırmızı ışıkta durmak (en üstteki yani)ve kırmızı ışıkta durmayan bir Mercedes 500 ün sağlam tamponunu yedikten sonra  fiat 126 bis'imin arkada olan motorunun radyotörünün  su koyması

diğeri de Harbiye ışıklarda yine kırmızı ışıkta durduğum için bu kez bir Ford mustang in itelemesi.(Vuranlar hep iyi arabalardı hiç olmassa şansım burada iyi)

Her ikisinde de sürücüler kibardı ve arabamı yaptırdılar.Renk körü değillerdi ama kırmızı da durmuyorlardı.Ben renk körü olduğumun kompeksinde red kitin köpeği rin tin tin gibi kırmızı ışıkta duruyorum Benim orman yeşili rengim e karşın  diğer insanların dünyasında kırmızı olduğunu bildiğim ve önem verdiğim için.Halbuki çatır çatır bir ağaç kadar yeşildir o en üstteki normallerin kırmızı dediği ışık, alttaki yeşil dedikleri şey de neredeyse mavidir.

Her neyse ben orman yeşili ve sis mavisi arasındaki farkı biliyorum:) Orman yeşilinde dur,yani kırmızı larında dur  sis mavisinde yani diğerlerin myeşil dediği o saçma renkte geç.Yani o trafik ışıklarındaki renge yeşil diyorlar diye kimseyi suçlamak aklıma gelmedi!

 Gelgelelim renk körlüğü olmayanların yaptıkları ışık kazalarında hep ben haklı çıktım.Şimdi onlar yine ehliyetlerini tazeleyebilir ben tazeleyemem.

Sakal bıraksam ,BÜTÜN RENK KÖRLERİ BİRLEŞİN diye bir çağrı yapsam kimse gelmez.Çünkü bu durumun farkına varanlar azdır.Benim körlüğümün farkına varmam ,bir kez babamın kırmızı arabasını park yerinde kaybetme mecerama  rağmen üniversitenin ilk yılına rastlar.Elements of Pychology diye bir birinci sınıf kitabımız vardı ,ansiklopedi formatında bir şey, kapağın içinde de ishahara testinin ana ayıraç resimleri vardı; baktım yamuk bir sekiz, baktım 21, baktım sayı yok ,"tabii bildim" dedim ve alt yazıyı okudum ki aaa ben yeşil körüyüm.Panikledim ,"imdat annecim ben renk körüyüm napçam şimdi" oldum

.Gerekli olur diye kütüphaneye gidip bir ishihara testi ve bir çay alarak o lanet renk testini ezberledim.Hemen hocamıza gittim ,Amerikada kürsüsü olan ve Bakırköyden ağabeyimiz dediğim bir deneysel psikologtu,Ankarada hocamız olmuştu.Ümit bey ,ben renk körü çıktım ne olcak şimdi? İshiharayı ezberleyeceksin durumunu bileceksin bir şey yok gerisinde dedi.Ezberledim ağbi,tamam o zaman dedi  zaten kimin renkleri gerçek gördüğünü bilen de yok,türkiye dışında her yerde ehliyetin olabilir.

Vay be

bizim memleket trafik konusunda süper

hiç kaza olmuyor

kimse renk körü değil

ama kırmızı ışıkta durmuyor

Tüh ben diğer insanlardan farklı oldum.

Kimse benim hakkımı savunmuyor

Bir de felçli olsaydım yaygın gelişimsel bi'  bozukluğum  ya da zenci ya da cüce ya da hidrosefal  olsaydım maazallah .Farklıysan yandın kardeşim ne uzuuun olcan ne kısa, ne şişman olcan ne zayıf .Şimdi iyi niyetle şunu demeliyim;

Farklılıklar gittikçe sevilecek tabii İnsanların birbirlerini sevme ve kabul etmesi oranı dünyanın diğer ülkelerinde bizden fazla dermiyim hiç? Asla demem, en iyi biziz çünkü her konuda olduğu gibi.

Ama farkılılıkların kabul edilip sakıncalarının giderildiği günleri ben görebilecek miyim bilmiyorum tabii?Çok yaşlı değilim ama yakın vade için umutlu değilim sanırım uzun vadede eminim başarılacak.

Dünya da renk körleri kara trafiğinde değil amatör kaptan olarak deniz trafiğinde bile dümen  ya da direksiyon sallarken ben kaçak kullanıyorum, üstelik varolan ve artık tazeliyemediğim ehliyetlerimle denizde bile yeşilin kırmızın şekilleri var (üçgen ve kare)yani orada bile bireysel farklılıklara yer var, bizde yok.

Ama çok sağlamcıyız

 kurallara uyarız

o yüzden yeşil körlerine ehliyet vermez biz kendimiz kırmızı ışıkta geçeriz.Kırmızı ya da yeşil körlerine ya da kırmızı -yeşil körlerine ya da siyah- beyaz körlerine böyle bir yasal hak istesen herkes ayağa kalkar "vay köre bile ehliyet vermişler:) 

Helal olsun ,benim yeşillerimi kırmızı, mavilerimi yeşil gören renk açıkgözlerine(biz körsek onlar da açıkgöz demek ki) .Trafik kazası en az ülke, en az ışık ihlali yapan ülke biziz ya...

 Okullarda renk körlüğü taraması yapılıyor mu ,hatta ana okulunda ana renklerin hemen tanımından sonra dört yaş ta ayıralabilicek bir farkılılık renk körlüğü ve eğtimle hiç de çözümsüz değil.Ama kendi farksız olanlar farklılık olabileceği olasılığını bile değerlendirmiyor ,bir çocuk renkleri bilmiyorsa ,ben size ağbiniz olarak söyliyebilirim neden bilmiyor biliyor musunuz  MR dır yani halk  tabiriyle "gerzek"tir  de ondan!.Hadi şimdi bu tanıyla yürüsün yavrum yürüsün, saçlarını sürüsün.

Ne ki okullarda bu şekilde şimdiki yasalarla İshihara teztini allahtan uygulayan yok.Benim gibi çok az sayıda kendinin renk(salağı) körü olduğunu bilen var,kimse de dillendirmiyor.Bu nedenle yasa bile değişmiyor.Kim uğraşacak binde 2 lik bir kesimle iki tane renk körüyle, adam gibi görseydi kerata değil mi?.Burası birbirinden farksız herkesin aynı düşünce ve görüş açısıyla yaşayanların ülkesi.Bizim işlerimiz ciddidir, büyük işlerdir ööle renk körü,menk körü , farkılılık marklılık uğraşmayız yani.Herkes elindeki kağıtlar ne diyorsa o dur.Eğitimli olmam, rehabilite olmam önemli mi?Göz doktorlarının nereden bulduklarını çok merak ettiğim o renkli yün yumaklarını kediler gibi teker teker ayırmayı çoktaan öğrendim,artık;" bu açık yeşil tonlar hakim  renk sarı,  ama siz yeşil diyorsunuz" "bu çatır çatır yeşil " ama sizi mi kıracağım tabii ki kırmızı deme durumuna ve aşamasına geldim ama kim dinler?

 

Yaşasın farksızistan,farklılıları yalnızca farksızlaştırmak birinci hede fimizdir, ileri arkadaşlar.....!

26-04-2005
Sarp BENGÜ
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

Eskiler derler ya

"Cin başka şeytan başka"

Birileri tarafından canlıyken üzerine dua edilmesi elbette ruh okşatıcı birşey,hangimizin önemsenmek hoşuna gitmez ki.

Birini "sana dua etsinler gel gidelim" diye götürmek de okşayıcı olabilir.

Üf püf tarzı inanç üstüne dökülen "Kurşunların",üzerinden atlanan "üzerlik" otlarının insan üstündeki bir çeşit "placebo" etkisine diyeceğim yok.

Birol demir le kalem vurduğumuz sıralarda o da böyle bir etkiden söz ediyordu."Giden gitsin" diyordu.Haklıydı,ben de ona tehlikelerden söz edememiştim pek hırlaşmaktan:).

Dua anlamında elbet gitsinler.Burada eleştirim birilerinden yardım isteyeceklerine kendileri dua etsin gibi bir tavsiye olur ,ama herkes bildiğini yapar yine bir şey diyemem.İşin zararlı tarafı çocuklarının durumunu eğtimin önemini görmezden gelmeleri.Tabii böyle durumlarda genetik kalıntı ve kişilik yapıları da önem kazanmıyor değil:).Sizin MR örneği gibi.

Büyücüler üfürükçüler,

parasal olarak istismar mı ediyor .Bilemem.Bu onların işi :)Gidip "abi ,abla yaz bana bi muska" dersen yazar,parasını da alır.

Yani parasal olarak istismar ettikleri, etmedikleri tartışılır.Tanısı geciktirilen ,eğtimi ertelenen çocuktur ,yine bir istismar vardır ama dediğiniz gibi bu cahilliğin çaresizliğidir.Benim bir "yılancı" yorumcum var mesela,"denize düşen yılana sarılır" diyor eğitimci ve hekimler için, artık yılanlara sarıla sarıla içine zehir dolmuş gibi.Bu arada yılan gerçekten Hermesten önceden beri eski sağlık simgesidir,belki de anadoluda yaşadığımız için,mitoloji topraklarında olduğumuz için anlamı da "hastalanan doktora gider anlamı taşır"(güzel yorum di'mi :), ama adamcık bilmiyor. 

Eğitim uzun vadeli bir yatırımdır,Eğitimden Kısa vadede sonuç bekleyen, eğitimci ile büyücüden beklentilerini aynı pencereye koyar ki ,karanlıkta kalan da kendisi olur doğal olarak.

Uzun vadeli olduğu için eğitim elbette istismar gibi görünebilir.Bir velim bana "sen oğlumla çalış sonuç alırsak sana daire alırım" demişti.Üç yıl çalıştım ,evimi o almadı tabii.Çocuk okuma yazma öğrendi, bence nefis ti, daha da nefis oldu ama onu kesmedi,çünkü önündeki güzellikleri dahi göremiyor,onu(velimi) büyücüye götürmedim mesela:)Ama eğitemedim de demek ki.Benim yetişmiş bir öğrencim oldu ona göre eğitimli bir oğlu hala yok!Benim paramı vermedi tabii, canı sağolsun.Zaten ben istediğim için çalıştım böylesi  vaadlere  inanacak biri değilim.

Büyücüler,üfürükçüler ani etki vaad ediyor,bu yüzden de bizi büyücülerle aynı kefeye koymaya kalkıyorlar belki de .Ama iyi ya da kötü, eğitimci eğitimcidir ve büyücüden de on kere iyidir,(placebo etkisi dahil).

Yine uzattım, pazar pazar.

Bedensel istismar ve yaralamaya yol açan ritüeller,"büyü"ler gerçekten önemli, "üfçüleri  püfçüleri"  demiyorum, biliyorsunuz.

Bilen duyan haber eylesin

Çocuklarımızı koruma bilincini yaymalıyız

Onlar psikolojik uyumları ne olursa olsun bizim çocuklarımız 

saygılarımla

24-04-2005
Sarp BENGÜ
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

Bir velim anlatmıştı Afyonda bir hocaya gitmişler çocuğu(ağır mr) düzelmiş! Ama hocanın yanından çıkınca Afyonu gezdikleri için büyü bozulmuş çünkü hoca onlara doğru eve götürün demişmiş.

Neden yine gitmediniz o ki düzelmiş dedim.Hoca bir kişiye sadece birkez bakabilirmiş dedi.Şimdi baba yalan mı söylüyor ya da bu olaya gerçekten bu kadar inanmış mı da böyle söylüyor anlamadım.Nekadar anlatsakta bu babayı şehir şehir gezmekten alamadık.

Bu cahillikten mi bir umuttur diye mi bilmiyorum ama eğitimciye, doktora bile güvenmeyen aileler nasıl böyle şeylere izin verir anlamıyorum.

24-04-2005
Gulay ACAR
Çocuk Gelişim ve Eğitim Uzmanı

Okunup üflenmiş birkaç çocuğum oldu ama onlar parasal anlamda istismar edilmişti.
24-04-2005
Gulay ACAR
Çocuk Gelişim ve Eğitim Uzmanı

Önce 23 nisan kutlu olsun(istanbulda yağmur var)

Demokrasimiz kutlu olsun

Ne güzel sere serpe yazabilme şansını bize verenler nur içinde yatsın diyorum ve konuya "cump" diye dalıyorum.

Özel eğitimle uğraşanların neredeyse yan ilgilerinden biri oldu büyü ve büyücüler...

Batini yani, numeroloji bilmeyen dervişler dervişin D si bile olmazmış eskiden.Profosyonel olarak büyü işleri ile asla "işim olmasa da Öğrencilerimin büyülerini (ailelerinden çoğu kez izin alarak)açma merakından hiç kurtulmadım.

Şöyle anlatayım;

Bir postacı haberi vardı 92 yılında

Postacının biri çantasındaki mektupları dağıtacağına alıp okuyormuş, dahası saklıyormuş.Bir yaz günü bombası patlamış,müfettişler evine gelecek olmuş,meraklı postacı, tüm "indra gandi" mektupları sobasında yakınca bu kez foyası tüm dumanlarıyla açığa çıkmış.

Yok, benim büyü merakım böylesi değil.İnsanlara kandırıldıklarını göstermek için ortaya çıkmış bir merak(valla rasyonalizasyon değil)Gerçekten de çoğunda çiziktirilmiş tükenmez kalem lekeleri vardı.Sebahattin Eyüboğlunun Anadolu Büyüleri (remzi kitabevi)kitabını beynine down load  etmiş biri olarak hangi bölgenin ne büyüsüymüş merakı da var tabii.Antropolojik anlamda her bölgenin rağbet ettiği büyü tarzları var.(Güney Doğu Anadolu muskaları  matematik ve geometri ağırlıklı)Büyü konusunda arkadaşlardan isteklerim var.. Bir büyü yazısı yazmak istiyorum.Niçin mi?Şunun için, artık bu büyü işi fazla olmaya başladı ,çocuk istismarı boyutuna çoktaan geldi dayandı.

Şu tarz gözlemlerinizi bekliyorum

Büyü yüzünden korku sahibi olan çocuklarınız

Vücudu berelenen çocuklarınız("Türbe"de gece boyu zincire vurularak bekletilme sırasında korku ile zincirlerinden çıkmak için yaptığı çabalarla)

Büyücüler tarafından cinsel istismara uğramış velileriniz ya da çocuklarınız

Büyü seansı sırasında yaşamını yitiren çocuklarınız(Cin çıkartmak için kayalıklardan aşağı Bungee Jumping modeli atılmalar sırasında-karadeniz bölgesi büyüsü-)

"cin mahkemeleri sırasında "( Konya da yapılıyordu herkes beyazlar giyip çocuğu ortaya alıp sesler çıkarıyorlar ,öğrencim E doktorların da cin olduğunu sanıyor ve beyazdan nefret ediyordu.) katalepsi nöbeti geçiren çocuklarınız

Varsa, ama özellikle muska dışında şiddet ve cebr sınıfına giren bilgilerinizi rica ediyorum

"Denize düşün yılana sarılır "diyenlerin yaptığı böylesi çözümleri engellemek en büyük görevimizdir diye düşünüyorum.

Bir velime  cinli olduğunuz gerekçesiyle sizi ben her hafta sonu cincilere götürsem ne yapardınız dedim sizin deli olduğunuzu düşünürdüm dedi,"ya siz" dedim,kendi yaptığınızı doğru buluyor musunuz.Tanrıya karşı gelme bahasına yaptığnız büyü girişimleri bile sizi bir başka karanlığa itmiyor mu?

Gülay Hanımının söz ettiği Büyü Dükkanı ve Psiko Drama nın temelleri kitapları (aynını pakette satılıyor, Sistem Yayınları)elbette bu tür büyüler sınıfına girmiyor.Ve okunması gerekli kitaplar.Yani bizim özz malımız kara büyüler ailesinden değil.

Ve söz ettiği için, uzun süredir nasıl sözedeceğimi bilmediğim ve bana fırsat verdiği için  yine teşekkür ederim

IPDE' e İstanbul psiko drama enstitüsü) biryıl boyunca psiko drama seanslarında arkadaşlarıyla birlikte ağlayan ,grubun tek erkeği olarak onlara tuvalet kağıdı;  -mendil yerine- taşıyan biriyim,(bir gün orayı gözyaşı seli basabilir) psiko drama eğitiminin iletimşel  ve duyguları doğru kullanmadaki yararına inanıyorum.Tüm yakın meslek grubundan arkadaşların en azından "sen" dilini öğrenmeleri mesleki bir dil almaları için gerekli olduğunu düşünüyorum.Doktorların dışında çeşitli ürünler satan pazarlamacıların bile alması gereken bir eğitim psiko drama eğitimi.

Kendi adıma bir yılı geçen bir psiko drama eğitiminin (sanırım üç yıl sürüyor)Dramatist olmadıkça çok gerekli olduğunu sanmıyorum(bana ait bir düşünce)

Neyse,ben istismar boyutunda büyü vak'a larınızı bekliyorum

Velilerimizi bu konuda aydınlatmak çocuklarımıza saygı duymanın gereğidir.

23 nisan kutlu olsun

Tüm çocuklarımız tüm dileklerine kavuşsun.

 

 

23-04-2005
Sarp BENGÜ
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

Lösemi kanını kirletir sadece bir çocuğun oysa ne kirler bulaşıyor üstümüze, kalbimize, ruhumuza şeytan merdivenlerini çıkarken dolanarak dar köşelerini.Arada bir tutunacak kanı kirli çocuklarda cıkmasa karşımıza hangi tornavida ile hangi usta kurtarabilir ki bizi.

 Ben bir kez gittim Şişli Etfale  ve  kanserli bir kadının camdan atlamasına şahit oldum ve “yan kapak vidalarının sıkışmaması için pek çok sebep vardı”

Amerikalı bir sosyalist lider ismini hatırlamıyorum bir işçi kongresinde”ben sizi sosyalizmin kapılarından içeri sokabilirim, ama bir başkası sizi aynı kolaylıkla çıkarabilir” demiş.Toplumumuzda okuma ,yazma kültürü, bilimsellik vs. konuşulduğunda hep bu sözü hatırlarım.”Yan kapak vidalarının sıkışmaması için pek çok sebep var”

Ben yazarım pek çok kadın gibi mutlu bir aile senaryosu, belki bir çocuğa hayat hikayesi ya da platonik bir aşk ama herkesin okuması mümkün müdür bilmem yazdıklarımı, şimdilerde “Üstüne Aşk Dökülmüş “ var yeni klasörümde ama meslekle pek ilgisi yok aşkla ilgili malum bahar,malum hayat daha da güzel,malum aşk için yaşıyoruz.Her şeyi aşk üstüne kurulu,her ne yapıyorsak aşk var içinde,her başarımız yeni bir aşka  gebe.

“Ne kadar gerçekçi olmaya çalışsak da, içimizde hep hayal kuran bir yan vardır.Bazen hayat boyumuzu aşar, içinden çıkamadığımız sorunlar çoğalmaya başlar, işte o zaman mucizelerin ardına düşeriz” der yazar Yeşim TÜRKÖZ’ ün Büyü Dükkanının arka kapağında ve okurken hayal kurma isteği hissederim her şeye rağmen.Eksik yanlarıma koyduğum tuğlalar büyütür oyukları yapılması gereken her şey önceden yapılmış mıdır aslında?

Kıskanırım İstanbul’da yaşayanları hele baharda,çantasını alıp limana koşanları kıskanırım,balkonlarında denize karşı mayalı içeceklerle ruhunu damıtanları kıskanırım.

         Kitap seçiminde cinsiyetin etkisi olsa olsa çizgi romanda olur diyesim geldi, aa demişim.Benim önerdiğim kitap on verildiği için önerilmiş bir kitap değildi o anneye umut vereceği ve giriştiği savaşta yalnız olmadığını,bu savaşın kazanılma ihtimali olduğunu görmesi içindi, sizin de söylediğiniz gibi  kitaplar kişiye ve kişiliğe göre içimizde hayat bulur..Hayat bulur bir yerde bizi ve sakatlar kemoterapi hikaye,radyoterapi ne çare ve Sarp bey devrede psikoterapi yaşasın psikologlar “Kahrolsun danışman düşmanı ve sempatizanları”(bu da benim teşekkürüm gereğini bilgilerinize...)

Ankarada ilk ev arkadaşım sümeroloji öğrencisiydi ve sümerbankta memur olmak en büyük hayaliydi sonra denizlinin benli horozlarıyla hayat döğüşüne girdi elinde zen budizm ve motorsiklet bakım sanatı

           

23-04-2005
Gulay ACAR
Çocuk Gelişim ve Eğitim Uzmanı

Bu bölümde alınganlık yapanın başı bitten yakınları "para"noyadan kurtulmasın... amin

                          "Türk Atasözü"

          The  Bölüm of Kurtarılmış Worker' ı

                          BKW

Biri "nooluyo bur'da" deyip web master a haber eylerse yukarıdaki atasözü geçerlidir.

22-04-2005
Sarp BENGÜ
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

Merhaba

Bizim bu isimler meselemizi burada derin deriiin ele alalım mı .?Siz alınganlık yapmassınız biliyorum.Bekliyorum.

Fiyuv fiyuv(beklerken ıslık çalıyorum)

22-04-2005
Sarp BENGÜ
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

Önce bir çay için soluklanın,ben genelde şu instant kafe dedikleri mereti çok sever ve çok tüketirim ,marka olarak da hadi söyliyeyim reklam olsun belki bir kıyak yaparlar NESCAFE tiryakisiyim.Haftada ikiyüz gram gibi

Konumuza gelince.....

Ne yazık eğitim dünyasında sorunlar aynı .Amerikada da olsak burada da olsak sorun aynı.Bazen mahvoluruz biteriz .Geçen günkü şeytan merdiveni yazınız bir harikaydı.Kitap ismi gibiydi.

Ben bizim sitedeki arkadaşların alınganlığına bayılıyorum,ben de asla sizlerden aşağı kalmıyorum tabii.Ama alınganlığımı burada bu bölümde yapmıyorum.Laçkalaşmış olan şeyler karşısında bitkinlik bedbinlik olabiliyor.

Ayna tutana da kendimize de öfkelenmemek galiba en doğrusu.

Ya da öfkelenin, fincanı vurun gitsin.

"Bu durumda, korku-öfke sendromunun üstün gelmesi ve sizde, o yan kapağa keski ve çekiçle vurmak, gerekirse bir balyozla kırıp atmak isteği uyandırması normaldir. Bunu düşünürsünüz ve düşündükçe, motoru yüksek bir köprüye çıkarıp aşağı atma eğiliminiz artar. Küçücük bir vidanın sizi böyle tümüyle bozguna uğratması tam bir kepazeliktir."

Bazen küçük vida bazen kendini kepaze hisseden olabiliyorum.Hepimiz de olabiliriz.Niye olmayalım ayrıca.Burası robotistan mı?Çok düzen ruh sağlığını korur diyorlar ama kimi zaman aynı  düzen gerçekten zarar verici olabilir.

Komik gelebilir size ama ,(rakkamla belirteyim oynama şansım olur .)47 yaşındayım, sol kulağımda küpem var(deli deli küpeli)Geçen gün hastahaneye  bir resmi işim için gittim,  lösemili bir çocuk gelip küpemi neden taktığımı sordu,oturduğum merdiven basamağında yanıma ilişti.Ailesi şşt ,filan dedilerse de  benden ısrarla çay istedi ,annesi babası kibarlık yaptılar "rahat bırak amcayı" dediler  babası ayran alalım oğlum dediyse de "aacım(ağzım) acıyor" çay dedi,çay aldım mecburen,(o yaş çocuklarının çay içmesini doğru bulmuyorum) konuştuk.Dört yaşında kemoterapiden dökülmüş saçlarının olduğu kafası nda sarı sarı tüycükler vardı,

Vesilele oldu küpem o güzel varlıkla konuşmamıza .

 " daha önce yapılması gereken her şey yapılmıştır ve yan kapak vidalarının sıkışması için bir sebep yoktur."

Ama benim vidalar sıkışmıştı.

O gittikten sonra gerçekten ayvayı yemiştim.Balyoz malyoz, çekiç hepsini  kendi kafama yedim.Yerdeki solucan bile benden daha dikti.Şişli Etfal' in  çocuk yuvasının yanındaydık onlar da 23 nisan için şeytan merdivenleri ve bayraklarla camları süslemişlerdi.

sonra fotokopiciye girdim

Kır saçlı ve saçları dökük ve büyük olasılıkla yaşıtım fotokopici gözlüğünün arkasından baktı, makineye kağıdı koyarken kaç senedir küpe " takıyorsun" dedi on beş dedim.Saçlarını da boyuyorsun dedi.Hayır dedim ben ayakkabilarımı bile boyamam pek.Yine dikkatle saçıma baktı."Dökülmemiş de" dedi.Ama küçük Süha'nın saçları dökülmüştü.

"Küpe takanların saçı da beyazlamıyor ve dökülmüyor dediler ondan taktım" dedim.Ağzından tükrüklerini yüzüme saçarak güldü."Ne güzel "dedim içimden, "adam ne kadar mutlu". 

Fazla düzen bazen çarkları ters çalıştırabiliyor ,adam düzenli yaşamış ,düzen sevdalısıydı ama vidaları laçkaydı.

Bizim Pirsig efendinin duyguları   veliler için ağır gelebilir,onların mesleği bu değil ki?Ama toleransyarını artırmak , onları rahatlatmak için bazen duygu halterciliği çalıştırmak da gerekiyor.

İşte belki bu  nedenlerle(duygu halterciliğinden) kuzey ülkelerinde eğitimcilerin tanıklığı geçmiyor.Duygular, akışkanların dinamiği kurallarını zorluyorZaten diğer yandan şizofreni, hep alaca karanlık kuşağında gibi yaşayan kuzeylilerde olmasın da kimse olsun.Güneşleri bile net değil.

"Şimdi ne var yani "yukarıdaki yazıyı oraya koyan "laçka", hep laçka kalmıyor (burası da maçka:),sonuçta etten kemikteniz."Vay ben öylemiydim" de "bana böyle dedin" demiyorsunuz değil mi?Sizin anlatımınız üstü kapalı biçimde Pirsig' i çoktan sollamıştı.Yazıda hanım duyarlığı farklı ve hoş görünüyor.Merhum Tomris Uyar en sevdiğim öykücülerimizdendir.Hanımlarımız arasında yazan çok az, hele bizim meslekte daha da az.Oysa hem bizim meslekte hem de bir  hanım'ın yazmaması bana mantıklı gelmiyor.Sadi ,Bostan da yaşam  ateşle başlar diyor,ateşte su gibi sterilize edicidir zaten,Belki bu yüzden ateşe tapan kavimler olmuştur(onları tv de izledim o kadar soğuk bir yerde yaşıyorlar ki başka bir şeye tapsalar şaşardım) .

Bazen yazının özü öfke körüğünden soluklanıyor, bu bir gerçek.Yazmayan bir toplum olmamız yazı dilimizdeki çağrışım bulutlarının kalabalığından mı ,onu da bilmiyorum.Bakın şu bizim siteye, kavga etmedikçe yazmıyor kimse ,"canım" deseniz "canın çıksın diyorlar",  ilginç....Neyse yaşam ateşle başlar diyorum zaten.

Kitaplar  kişiye kişiliğe  göre içimizde yer buluyor.Sizin geçenlerde önerdiğiniz bir kitap vardı, Artı Yayınlarından ,bizim bir dostumuz, sizin meslekdaşınız,isminiz aynı, sizle aynı bölümden,okuldan  ve Ankaradan soyadı Dokuzoğuz ,bir dönem birlikte çalıştık,çok iyi bir insandı ve o da o kitabı çok severdi.O tarz kitapları merak ederim,bir çok eleştirel nokta bulmakla birlikte on vermedim kitaba mesela .Kötü kitap mı ,hayır değil.Daha da bin sene satar,klasik olacak bir kitap mı ? Bilmiyorum, ama satıyor.Sanırım bu kitap işinde biraz da cinsiyet rol oynuyor.Elbette kişilik farkları erkekleri daha farklı, kadınları daha farklı labirent köşelerinde dolaştırıyor.Velilerim çalışmalarım sırasında kitaplığımdan kitap seçiyor,onlara başka kitapları gösteriyorum.Sevdiğim kitapları göstermiyorum mesela:)Çünkü onlar meslekten değil.

Şu an iş gereği bir kitap var elimde insan ve fedakarlık ,(alturizm yani elseverlik değil ama kibarlık ) anlamında .Bağlılık ve bağımlılık değerlerini soruşturuyor .Bir de ona bakın Bizim fedakarlık diye birinci kademede güzel saydığımız bir kavram elseverlik gibi bir ayrıma varmamış dilimizde hiç.Fedakarlıkkibarlık da değil,şefkat ve özveri hali ise hep yabancı.Dilimiz emir kipleriyle örülü.Neyse bendeki kitabın türkçe adınıDdoğa nın Duygusu koymuşlar Güncel yayınları,  kapakta da anne ve çocuk maymun resmi var.Yine alınmayın bu arada .Ben de yayınevi sahibine bu kitap pet shop kitabı mı dedim.Biz müneccim çekirdeği yemedik ki, kitabın bizle ilgili olduğunu anlıyalım.İsterseniz işim bitince kargolarım.

Ayrıca siz de kitap getirin .okuduğunuz kitabı anlatın.Anlatım tarzınız çok iyi ve hırçınsınız:) (benim için bu bölümde asla sakıncası yok)Yani sizde yazmanın pisikodinamiğini oluşturan tüm bileşenler var .

Yine beklerim efendim bunu saymayız,her öfkelendiğinizde gelin ama, keyifli saatinizde de beklerim.Müşerref oldum, ilginizden dolayı Müteşekkirim  efendim.
 

 

 

22-04-2005
Sarp BENGÜ
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

 size de ayna tutmak gerekir mi yoksa siz aynaya bakabiliyor musunuz.

Yazılarınızı okurken (gerçi önce kitabı okumak istedim ama fiyat süper) nedense tek birşey düşünebildim " ben eğitim sisteminin veya politikasının ,aman her ne derseniz laçkalaştırdığı bir vida yuvasıyım ve şimdi de keski ve çekiçle üstüme vuruyorlar. Çekiç darbeleri altında yeni laçkalaşmış yuvalaryapıyorum ben de, çekiç ve keski acil durumlar için cebimde...

 Kendi laçkalığını görmek onunla baş etmek kaç kişinin harcı acaba, baş etmek diyorum tavsiye etmek değil..

Düşündükçe öfkeleniyorum ama aynayı tutana mı, aynada gördüklerime mi, aynada görmek istediğim şeyi görmemi erteleyen engelleyen şeylere mi bilmiyorum...

 çay kahve yok gidiyorum ama merak ettim sizin elinizde ne var?

22-04-2005
Gulay ACAR
Çocuk Gelişim ve Eğitim Uzmanı

Atölyenizi şimdi geçerken gördüm, bi çayınızı içerim....

   Zen ve motorsiklet bakım sanatı değerlerinin sorgulanmasını okuyup dönücem, çayı sıcak tutun

20-04-2005
Gulay ACAR
Çocuk Gelişim ve Eğitim Uzmanı

sevgili atmaca

sesime kulak verdiğin için sağol işitme engelli öğretmeni olduğun belli ,işittin beni:)

Seni anlıyorum makale için kimi insan" iddialı olmak" gibi düşünebiliyor.

Asılnda yazma eylemi yavaş yavaş gelişen bir edim.

üstelik konuşmadan daha uzun menzilli düşündürebiliyor

Türkçenin en güzel yanı bol çağrışımlı olması

tabbi aynı zamanda zorlaştıran özelliği de bu

Bir çok yabancı arkadaşım Türkçe konuşmanın çok kolay yazmanın çok zor olduğunu belirtmiştir. 

diğer zorluk

çalıştığımız alan

hem bir sosyal bilim hem de pedagojinin en ince ayarlarının bulunduğu bir nokta

 çalıştığımız konuda tüm zamanlara ait bir bilgi yok

o yüzden yazdığın bilgi vahiy gibi genel geçer olacak diye kaygılanma

bazen site deeski makalelerimi geri dönüp tekrar yenileme gereksinimi duyuyorum .Web master a bir gün denemelerimizi yapıyorum dedim.Site deneme tahtası değil elbette ama çalıştığımız bir çok konuda fikir üretiyorsak, bir anlamda deneme de yapıyoruz demektir,söz gemi beş duyu üstüne türkçe bir makele yok ,üstelik popüler olmasını da isteyince birinci aşamada yazıyı ortaya çıkarmak sonra ayrıntıları düzenlemek gerebiliyor.

ama felsefe geleneğimiz ulusal olarak pek yok, nedenlerini sonra konuşuruz

Söz gelmi ben şimdi beş duyu yazısını geliştiriyorum.Eleştiri almadı mı aldı ,ama böyle bir gözlemim var ve paylaşmalıyım.Sağolsun Amir bey ve Hakan dışında kimse eleştirmedi.

Yazı konusuna gelince Yazın çok güzel

Türkçen de.

Çok insan, mi mı ayrımlarını   yazım kuralını bile bilmiyor .Tabii nette hızlı yazma durumu yazım yanlışlarına neden oluyor.

Başta mükemmel olmak diye bir şey yok

kimse mükemmel değil

Tanrının isimleri arasında en sevdiklerimden biri el basit tir.

Kolayına geldiği gibi yaz

sesime kulak verdiğin için sağol,sanal ortamda bi şey de ikram edemiyorum ,kahve içtin say kendini.

alıştırma yapmak istiyorsan burayı açtım buyur yap, konu çok.

ben günlük bile yayınlamayı düşünüyorum bu köşede web masterlerımız beni döver mi bilmem :)

neyse sağol

günah çıkartmak için de gel ,hep "günah odasında"yım

yani burayı atölye yaptım

etraf kirlenecek diye korkma

kendine iyi bak

10-04-2005
Sarp BENGÜ
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

bizi susturdular mı ne? başta ben yazmaya gerçekten çekiniyorum. bahsettiğiniz ciddi bir sorun çok iyi biliyorum.hani kişi kendinden bilir işi dedikleri gibi kendimden biliyorum.  ama benim sıkıntım susturulmakla sınırlı değil ben düşüncelerimi yazamadığım gibi "cemaat"te olamadım. arada kaldım. bunun farkındayım ama galiba tembellik ediyorum. günah çıkartır gibi yazdığımın farkındayım. çağrınıza pek çok arkadaşın da kulak vereceğini tahmin ediyorum. 

10-04-2005
Haydar ATMACA
İşitme Engelliler Öğretmeni

Sitenin içinde dağılmış durumda her sayfada mevzuat a ilişkin sorular sorunlar var.

Bir ihtisas sitesi olduğumuza göre ihtisas gazeteleri ve dergileri gibi ayrı bir bülümümüzün olmasını diliyorum.

Çıkan yasaları yönetmelikleri bilmemiz çok yararlı olacak bu belli.Hatta ve hatta bu konuda bir avukat kardeşimiz çıksa üyemiz olsa ne iyi olur.Kaçıncı kez tekrarlıyorum öylesine çok hukuki işimiz var ki, gerek çocuklarla gerekse kendi işlerimizde .Nedense ayağımız doktora olduğu gibi avukata da pek gitmiyor.Mevzuat işini çözersek mesleki kaygılarımıza daha çok zaman ayırabilmemiz de mümkün olacak ve ben daha çok görüş ve makale okuyabileceğim.

09-04-2005
Sarp BENGÜ
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

Makale ve tek doğru

Tek doğru anlayışı hepimiz yaşantısında yaygın gözüküyor

Yazılanların bugune dek gelmiş geçmiş ve gelecek, yani tüm yzamanların olması çok hoşumuza gidiyor.Ama böyle bir doğru ancak tanrısal bir doğrudur,tanrısal doğru için bile semavi dinler ayrılmış durumda .

Böyle olunca makale yazan arkadaşlar tek doğru kaygısından kurtulmalı .Bizler yaşadığımız eğitim sorunları bilimsel  temelde yorumlamalıyız.Pedagoji yapıyorsak bunu tartışarak yaşayarak yazmalıyız.Elbet eleştiriler gelecek.Hoşa gitmeyen eleştiriler de gelecek.Ama düşünsel anlamda eğtime emek verenlerin gözlemleri de değerlenmiş olacak.kendi adıma günlyük işlerimden azaman ayırarak siteye yazmaya bu düşünce ortamında bulunmaya özen gösteriyor ve emek veriyorum.İyi ya da kötü ama bir şeyler yapmaya çalışıyorum.Yapılan tüm katkıları da alkışladım.

Mesleğimiz psikiyatrinin de gerçeklerinden yararlanmakla birlikte psikiyatriste gitmemenin yollarını çizen bir rehberlik alanı içeriyor .

Bu anlamda herkesi kendi konusunda gözlemlerini tartışmaya açan makale yazmaya davet ediyorum.

Hiç eleştirilmeyecek makale yazmak için başkalarının eliştirilmiş makallelerini yayınlamak bana anlamsız geliyor.

Aslında sitemizde bu anlamda bir sözlük pisikolojik -pedagojik  sözlük için herkesin küçük notlar göndereceği  bir bölüm olmalı ama bu makale bölümü için değil ayrı bir bölüm olur ,diğer adı ders notlarından intihaller ,notlar filan olur.İntihal yapanlara da artık hak vermeye başladım.Çaünkü ülkemizde düşünce ortamı o kadar kıtlaşmış ki 1940 dan bir kitabı hokus pokusla yayınlamak kimseye karşı gelmez ve yaygın fikir olarak sırt sıvazlatır.Hocalar intihalci olunca öğrenciler de cemaat tabii!

Kendi yazdığımız makalelerde düşünsel eğtim tartışmalarında düşünceler lginç gelebilir katılmayabiliriz,türkiyenin her yerinden her etnik yapıdan her kökenden arkadaşımız var.Damara uygun şerbet zor .Ama anlaştığımız konu ortak.Aama hülü kullandığımız normlar farklıBir arkadaş iyileşmek diyor ben adapte olmak eğitmek diyorum.Tartışmamız-kavga etmemiz değil- konuşmamız gereken anlaşmamız gereken noktalar var demek ki. 

Ben cinselliğin tarihine başlamışssam yok arkadaş ana erkil dönem şuydu,ya da ana erkil dönemi niye ele alıyoruz ,cinsel patoloji ile işimiz ne tarzı bir yazı bile çok hoş olurdu.Ama aramızda okuyan yazan çok az 80 lerin CB telsizcileri gibi konuşma peşindeyiz .Bu da olmalı bir forum bölümü de lokal olsun lak lak yapalım o da lazım.Eğelence de olmalı.

Ne yazık sayfalarda özel eğitim bölümü PDR gibi sadece türkiye sınırları içinde konuşulan tanımlar var.Yaptığımız işin pedagoji olduğunu görmeme körlüğü bile var.Sitemize giren eğtimli insanlar gülüyorler,büyük bir kültürel yoksunluk görüyorlar diye alınmalıyız.

Makale yazmalıyız

Kimseden korkmdan görüşlerimizi açıklamalıyız.

Bunca kısıtlı bunca dar bunca dogmatik mi bizim mesleğimiz

ortaçağ papazları bile demokratik oldular yani

Hadi

düşünceleri paylaşalım

 

08-04-2005
Sarp BENGÜ
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

 

Zen ve motorsiklet bakım sanatı değerlerinin sorgulanması.

Robert. M.Pirsig

Ayrıntı yayınları 1995

 

Çağdaş bir pedagoji klasiği

 

Türkçeye ilk kez Metis yayınları tarafından kazandırılan Zen Budizm ve Motorsiklet Bakım Sanatı, Wittgenstein dahil çağdaş birçok düşünür tarafından da çağımızın eğitimsel olgularını değerlendirmesi bakımından dikkat çekicidir. Şimdi kitapçılarda bulabileceğimiz  ise Ayrıntı yayınlarından yayınlanmış ve türkçesi  daha güzel bir baskısı.

Zen ve Motorsiklet Bakım sanatlarının değerlendirmesi.Ne ki kitap eskisinden daha güzel olsa da Metis yayınlarındaki isminin daha güzel olduğu bir gerçek.

Aslında Robert Pirsig, dokuz yaşındaki oğlu ve Harley Davidson’ıyla Amerikan Kızılderililerinin Amerika kitası boyu yaptıkları tura verilen ismiyle Chataqua’ ya yani kızılderilerin göç yollarında oğluylaa gezmektedir.

Dinsel eğitim ,eğitimde zorluklarla mücadelenin önemi ,eğitimde ve yaşamda nitelik ,bireysellik toplumsallaşma gibi değerlerin sorgulandığı modern bir eğitim felsefesi denemesidir.

Kitabın okuyucuya sürpriz yapan adı gibi, çağdaş eğitim felsefesini okunur kılan dil ve düşünçesini göstermek için bir bölümüne bakmak bile kitabın ana kaygılarını anlatabiliyor.İçinde bulunduğumuz yıl yazarın yine Ayrıntı yayınlarından Lila,Ahlakın Sorgulanması adı kitabı yayınlanmıştır.

 

 

 

 

 

“İlk takılma düşünsel takılmadır ki üzerinde çalıştığımız şeyin getirdiği fiziksel takılmayla birlikte gider. Örneğin yan kapağın üzerindeki bir vida sıkışır, açılmaz.

Kılavuza bakıp, bu vidanın böyle sıkı olmasının özel bir nedenini ararsınız, ama onun o harika veciz stiliyle tüm söylediği "Yan kapağı çıkarın"dır ki bu size öğrenmek istediğiniz şeyi söylemez. Ona göre, daha önce yapılması gereken her şey yapılmıştır ve yan kapak vidalarının sıkışması için bir sebep yoktur.



Eğer deneyimli biriyseniz bu durumda, penetre olan bir likit ve darbeli tornavida kullanırsınız. Ama deneyimsizseniz, tornavidanın sapını bir ayarlı pense ile tutup çok büyük bir kuvvetle döndürmeye çalışırsınız; bu sizin geçmişte yapıp da başardığınız bir iştir, ama bu kez yalnızca, vidanın yarığını laçka etmekle sonuçlanır. Kafanızda kapak çıktıktan sonra ne yapacağınızla uğraşıyordunuz ve bozulmuş bir vidayla ilgili bu asap bozucu ufak sorunun, ne yalnızca asap bozucu ve ne de ufak olmadığını anlamanız pek fazla bir zaman almayacaktır. Takıldınız. Durdunuz. Bittiniz. O sizi, motorsikleti onarmaktan kesinlikle alıkoydu. Bu, bilimde ya da teknolojide seyrek bir durum değildir. Bu en yaygın durumdur. Salt, düz takılma. Geleneksel onarım işinde en kötü an budur; öylesine kötü ki, o gelemeden onu düşünmekten bile kaçınırsınız.

Artık sizin için kitaplar işe yaramaz. Bilimsel akıl da öyle. Neyin yanlış olduğunu bulmak için bilimsel bir deneye de gereksiniminiz yoktur. Neyin yanlış olduğu açıktır. Size gerekli olan, oradaki yarığı bozulmuş vidadan nasıl kurtulacağınız hakkında bir hipotezdir, ve bilimsel yöntem size böyle hipotezler sağlamaz. Bunlar da sağlanmadan işe yaramazlar. Bu bilincin sıfır anıdır. Takılma. Yanıt yok. Bitmiş. Ayvayı yemiş. Ruhsal yönden perişan bir yaşantı. Zaman yitiriyorsunuz. Siz yetersizsiniz. Ne yaptığınızı bilmiyorsunuz. Kendinizden utanmanız gerekir.
 
Bu durumda, korku-öfke sendromunun üstün gelmesi ve sizde, o yan kapağa keski ve çekiçle vurmak, gerekirse bir balyozla kırıp atmak isteği uyandırması normaldir. Bunu düşünürsünüz ve düşündükçe, motoru yüksek bir köprüye çıkarıp aşağı atma eğiliminiz artar. Küçücük bir vidanın sizi böyle tümüyle bozguna uğratması tam bir kepazeliktir.

Karşınıza çıkan şey Batı düşüncesinin büyük bilinmeyeni, boşluğudur. Fikire ve hipotezlere gereksiniminiz vardır. Geleneksel bilimsel yöntem bu hipotezleri nereden bulacağınızı söyleyebilmeyi malesef becerememiştir. Geleneksel bilimle yöntem daima her şeyi, olup bittikten sonra anlamada tam başarılıdır. Nerede bulunmuş olduğunuzu anlamak için yararlıdır. Bildiğinizi sandığınız şeyi sınamada işe yarar, ama gitmek zorunda olduğunuz yer, geçmişte gitmekte olduğunuzun devamı olmadıkça size nereye gitmeniz gerektiğini söyleyemez. Yaratıcılık, özgünlük, buluş yeteneği, sezgi, düşgücü -başka bir deyişle "takılmazlık"- tümüyle onun alanı dışındadır...
“

 

31-03-2005
Sarp BENGÜ
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

Sorunun yanıtını biliyor musunuz?
Sorunun yanıtını biliyorsanız, lütfen aşağıdaki alanı kullanarak soruyu yanıtlayınız.

 

Soruyu yanıtlarken:

  • Doğrudan soruyu yanıtlayınız, veya soruya verilen diğer yanıtları geliştirecek şekilde yanıt veriniz
  • Yanıtınızda hakaret, küfür veya kanunlara uygun olmayan paylaşımlar bulunmamalıdır. Buna uygun hareket etmeyen üyelerimizin üyelikleri durdurulacaktır