12-06-2012 |

Yönetmelik 'Engelli'yor mu?

Özel eğitimde yönetmelik karmaşası yaşanıyor. Eğitim merkezleri “Yeni düzenleme bizi bitirir.” derken Millî Eğitim Bakanlığı, “İşini iyi yapmayanlar ayıklanacak.” iddiasında…

Suiistimal, Türkiye kamuoyunun birçok noktada varlığını garipsemediği bir olgu. Bilhassa kamu sektörü için. Devletin herhangi bir kurumu bir süreç başlatır, bununla ilgili hukukî düzenlemeyi hazırlar; fakat birileri muhakkak onun etrafından dolaşıp hak ettiğinden fazlasını alır. Sonra bu kanalın kapatılması için yeni bir hukukî düzenlemeye başvurulur, ama çoğu zaman kurunun yanında yaş da müeyyidelerden etkilenir ve tabir yerindeyse kıyamet kopar. 18 Mayıs’ta Resmî Gazete’de yayımlanan Özel Eğitim Kurumları Yönetmeliği’ne dair tartışma da bir anlamda bu minvalde yürüyor. Özel Eğitim Kurumları’nın şikâyetleri nihaî noktada, düzenlemenin tadil edilmesine dayanıyor. Bakanlık ise “Yanlış varsa üzerinde ısrar edilmez ama bu maddeler doğrudur.” görüşünü savunuyor. Peki, anlaşmazlık hangi konularda kendini gösteriyor? Ve bunlara tarafların bakışı ne?

Derneklerin en çok dert yandığı yönetmeliğin 29’uncu maddesinin g bendi: “Zorunlu eğitim çağında olan özürlü bireyin örgün eğitime devam ettiğinin belgelendirilmesi gerekir.” şeklinde. Önceden bu tür bir belge istenmezken şimdi talep edilmesi kafaları karıştırmış. Özel Özel Eğitim Kurumları Derneği yetkilileri, “Bahse konu binlerce öğrencinin en az yüzde 20 özürlü olduğu -ki aralarında yüzde 90 oranlısı da var- gerçeği karşısında bu çocukların devam edebileceği örgün eğitim kurumu bulunamayacağı açıktır.” diyor. MEB Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Mehmet Küçük nezdinde ise konu gayet açık: “Bu kurumlar her şeyden önce destek eğitimi verir. Yani zorunlu eğitim çağındaki çocuk önce örgün eğitime katılacak, sonra merkezlerde aldığı eğitime destek vereceğiz. Engelli bireyin okula gitmesini zorlayıcı bir madde bu. Kaldı ki, okulların donanım problemi yok.” Ya öğrencinin fizikî şartları el vermiyorsa gitmeye? “İlgili doktorlardan müteşekkil bir heyet öğrenciyi görür, ‘örgün eğitime gidemez’ şeklinde rapor verirse, devam zorunluluğu aranmaz. Okula gitmeden eğitim alan 24 bin kişi var, hâlihazırda. Bunun 18 bininin raporu var, diğerlerinin yok. Onların eğitimini bu ay itibarıyla kestik. Ama onlar da gider, heyetten gerekli raporu alırsa tekrar başlatırız.”

Psikolog ve rehber öğretmene haftada 20 saati geçmemek üzere destek eğitimi vermeyi öngören madde de eleştiriliyor. Genel Müdür Küçük’e göre ise psikolog için bu kadar süre fazla: “Çünkü onların görev alanı yönetmelikte 12 başlık altında toplanıyor. Materyal hazırlama da var bunun içinde aileyle koordineli çalışma da. Bu kadar yükün üzerine ekstradan ders var.”

Bir de bugüne kadar bakanlık aleyhine açılan suiistimal davalarının kaybedilmesi konusu var. Mehmet Küçük, “Evet çoğu kaybedildi ama orada biraz muğlâklık söz konusu. Hukukî düzenlemede öğretmen için mesela aylık 40 saat derse girmesi öngörülmüş ama onlar 60 saat girmiş ve parasını devletten almış. İtiraz ediyoruz, adlî süreçten ‘olmuş ama’lı kararlar çıkıyor ve davayı kaybediyoruz. Maksadımız yönetmeliği uygulamak ancak çoğunda benzer neticelerle karşılaşmışız.” diyor.

Küçük, düzenleme öncesi, Özel Özel Eğitim Kurumları Derneği, Tüm Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Kurumları Derneği (ÖZERKDER), Özel Eğitim Okulları Birliği Derneği, Türkiye Sakatlar Konfederasyonu ile Özürlü Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin bir masa etrafında meseleyi tartıştığını, akabinde son taslağın genel müdürlük sitesinde paylaşıldığını söylüyor. Oysa bazı dernekler sürecin yalnızca elektronik posta yoluyla işletildiğini ifade ediyor. Ve bu akışı yönetmeliğin tadiline dayanak gösteriyor.

Hâsılı, bakanlık istismarların önüne geçip engelli bireylere daha çok eğitim vermeyi hedeflediğini, böylelikle işini düzgün yapanla yapmayanın ayrılacağını düşünürken, derneklerin kahir ekseriyeti, ‘iş böyle yürümez’ noktasında. Sonuç? Her zamanki gibi gücü elinde tutanın dediği olacak galiba…

Kaynak: SEDAT GÜLMEZ http://www.aksiyon.com.tr

Fotoğraflar

Yorumlar (1)

[ Üyelere Özel ] 21-06-2012 02:06:11

Özel eğitim merkezleri çalışanlarının hiç birinden yönetmeliğe itiraz yok farkındaysanız.Kimlerin var peki?Okula gelmeyen,hiç özel eğitim almadığı halde almış gibi gösterilip parasını devletten gönül rahatlığıyla alanların mı,ya da istihdam edilme nedeni özel eğitime muhtaç çocuğa sahip ailelere ve çeşitli psikolojik sorunları olan engelli çocuklara destek olmak isteyen psikoloğu sınıf öğretmeni gibi derse sokmak eğiliminde olanların mı, ya da devlet örgün eğitime devam edemeyecek kadar ağır sekeli olan çocuklara gerektiğinde eve öğretmen göndererek eğitimini sürdrmesini sağlayacak çözümler ürettiği halde okula göndermeden sadece destek eğitimde çözüm arayanların mı,DERSİ BAZEN LİSE MEZUNU USTA ÖĞRETİCİLERE VERDİRİP,aylık çizelgeyi de diplomasını kiraladıkları öğretmene veya kurum sekreterine imzalatarak devleti dolandırmayı alışkanlık haline getirenlerin mi,acaba çalıştırdıkları personelin maaşını keyfleri geldiği zaman ödeyen ya da hiç ödemeden çalışanları mağdur edenlerin mi?

Sanırım her engelli öğrenciyi,ihtiyacı olan alanda,alanında yeterli eğitim,bilgi ve beceriye haiz öğretmenle rehabilite temeye çalışan,devlete verdiği taahhüde sadık kalarak derse alan,verdiği eğitimi doğru belgeleyerek karşılığını da devletten alan kurucuların bu yönetmeliğe itrazı yok.Yönetmelik bence sadece denetimde bir engele takılır zira bu kurumları denetleyecek yeterli alan bilgisine sahip denetçiler yok denecek kadar az sayıda,bir de bazı uygulamalar ki damar tanıma bunların en önemlisi,doğru çalışan,dürüst ve ilkeli özel eğitim kurumlarını biraz rencide ediyor.Zira kurunun yanında yaşta yanacak gibi görülüyor.Ancak bu kurumlar da alanın selameti açısından bunu sineye çekmek durumundalar.Aksi halde engelli çocukların vebali kuru gürültüye pabuç bıraktırmayacak kadar ağır.İnşallah yönetmelik biraz revize edilerek aslını korur ve iş ehline kalır.

Üyelik Gerekli

Yorum yapanları görebilmek ve yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Diğer