29-10-2009 |

Toplumun Dinamikleri ve Kubaşık Öğrenme

 “Sevginin olduğu yerde saygı vardır. Saygının olduğu yerde ise insan vardır.” (Lütfi ŞAHİN)

        Tarih içerisindeki toplumsal gelişim süreci incelendiği zaman insanoğlunun önceleri daha çok vahşi hayvanlardan korunmak için bir arada olduğu ortaya çıkmaktadır. Ancak insanların vakit geçirmek için fazla bir alternatifleri olmadığı için bu birliktelik daha sıkı zeminler üzerine oturmuştu.

        Yüz yıllar geçmiş ve insanlar artık sosyal aktivite ya da hayvanlardan korunmak için değil, şahsi menfaatlerinin daha uygun bir şekilde sağlanması için beraber olmaya başlamıştır. Terziler kıyafet dikmekte, öğretmenler çocukları eğitmekte, mühendisler yeni projeler üzerinde çalışmakta… Komşuluk ilişkilerinin ve sosyal birlikteliğin gün ve gün azaldığı ortaya çıkmıştır. Artık günümüzde insanlar apartmanlarında oturan komşularını bile tanımamaktadır. Bundan fazla değil, yirmi yıl önce bile insanlar tüm mahallesindeki bireyleri tanımakta idi ve birbirlerini ziyaret etmekteydi.

        Bu ifadeler eğitimcilerinde dikkatini çekmiş ve “nerede yanlış yapılıyor?” soru ifadesini sormuşlardır. Toplumun dinamikleri zarar görmüş ve dayanışma, yardımlaşma, komşuluk ilişkileri gibi tüm mefhumlar neredeyse ortadan kalkacak hale gelmiştir.

        Eğitimciler, eğitim modellemesinde işbirliğine dayalı yöntemler geliştirmiş ve buna da “kubaşık öğrenme teknikleri” adı verilmiştir. Kubaşık öğrenme tekniklerinde öğrenciler 4 ya da daha fazla kişiden oluşacak şekilde gruplara ayrılmakta ve birlikte çalışma neticesinde yeni ürünler ortaya koyabilmektedirler. Başarının sağlanması içinde öğrencilerin birbirleriyle dayanşma içerisinde olması gerekmektedir. Bu da öğrenci de empati duygusunun ve buna bağlı olarak saygı bilincinin oluşmasına neden olmaktadır.

        Bir elektronik mühendisi ve ekibinden örneklendirme yapmak istiyorum. Bu elektronik mühendisi ve ekibi normal bir eğimden ve özellikle de öğretmen merkezli bir eğitimden geçmiş olsun. “Öğretmen ne derse odur…” mantığı ile yetişmiş olan bu mühendiste çizimini yapmış olduğu bir televizyon için “tamamen benim eserim” ifadesini kullanmaktan kaçınmayacaktır. Bu fabrikada çalışan ekip içerisindeki teknikerlerde aynı ifadeyi kullanmaktan kaçınmayacaklardır. Bu fabrikada çalışan işçilerde mühendis ve teknikerler için “onlar hep oturdu, bu televizyon bizim eserimiz” ifadesini kullanmaktan kaçınmayacaklardır. Birbirlerine karşı son derece resmi ve iş arkadaşı prensibi ile yaklaşacaklardır.

        Bu elektronik mühendisi ve ekibi eğer ki yardımlaşma ve empati duygularının yoğun yaşandığı kubaşık öğrenme teknikleri ile yetiştirilmiş olsalardı, durum farklı olacaktı. Hepsi de bir ekip olduklarının bilincine varacaklardı. Birbirlerine karşı sevgi ve saygı ile yaklaşacaklardı. Bir tekniker mühendisin evine misafirliğe gidebildiği gibi, mühendiste bir işçinin evine misafirliğe gidecekti. Böyle olunca da toplum sadece mantıksal veriler ışığı altında zorunlu birliktelik yeri değilde, insani duyguların da yoğun olarak yaşandığı bir aile haline gelecektir.

        Daniel Goleman, bu ifadenin karşılığı olan empatiyi ve duygusal birlikteliği ele almıştır. Yazmış olduğu “duygusal zeka” adlı eseri ile başarının daha çok mantıksal zeka yerine duygusal zeka ile gerçekleştiğini ifade etmiştir. Yaptığı işlerde karşısındaki insanın duygularını bilerek hareket eden bireyler daha çok sevilmekte ve toplumda daha çok başarıya ulaşmaktadır. Toplumunda insan gibi bir organizasyon olduğu düşünülürse, sağlıklı ve mutlu bir toplum için empati ve duygusal zekanın önemi ortaya çıkmaktadır.

Başarının ve mutluluğun sizleri hiç bırakmaması temennisi ile…

LÜTFİ ŞAHİN

Yorumlar (0)

Henüz yorum yapılmadı
Üyelik Gerekli

Yorum yapanları görebilmek ve yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Sınıf Öğretmeni