18-06-2020 |

The Century of The Self Eleştiri

The Century of The Self Eleştiri

     İnsanoğlu doğası gereği insanlarla (çoğunlukla bir grup içerisinde) etkileşim halindedir. Çoğunlukla insanlar etkileşim kurdukça birbirlerine benzerler. İyi veya kötü etkileşim içerisinde olan insanlar gruplar/kitleler oluşturur. Le Bon ’un (1920) söylediği gibi: ‘Bir psikolojik grup tarafından sergilenen en çarpıcı şey ardından gelme özelliğidir.’ Grupları bir araya getiren kişiler kim olursa olsun, hayatlarının tarzı, meslekleri, karakterleri, zekâları aynı ya da farklı olabilir. Aslına bakarsak grup üyeleri bütün bunları ortak varlığa ekleyerek bir grup haline gelirler ve bu bireylerin yalnızken nasıl düşündüğünden, hissettiğinden ve davrandığından oldukça farklıdır. Bireylerin oluşturduğu grup dışındaki hallerde var olmayan ve harekete dönüştürülmeyen bazı fikirler ve hisler vardır (Le Bon, 1920). Bunu baz alarak her ne kadar pesimistçe olsa da; grup büyüdükçe aptallaşır demek yanlış olmayacaktır.

  Mahir E. Falay’ın (2010) söylediği: ‘ Birey irrasyoneldir ve gruptan bağımsız düşünülemez.’ lafına bir noktada eleştiri getirmek gerekirse birey tikel olarak irrasyonel değildir. Birey gruplaştıkça irrasyonelleşir. Gruptaki kişi sayısı arttıkça bireyin irrasyonelliği artar (Freud, 1889). Ancak tabi ki birey ne kadar yalnız dahi kalsa bilinçaltındaki hayvani ve mantık dışı taraf her zaman baki kalır. Ve yine tabiki gruplaştıkça kişilik tamamen yok olur, akıl ve irade kaybolur (Freud, 1889).

  2002 yapımlı Adam Curtis’ in yazıp yönettiği The Century of The Self belgeseline gelecek olursak; bu belgeselde görmüş olduğumuz gibi ve Freud’un bize öğrettiği gibi bir gruptaki bütün bireyler için telkin aynıdır ve gücünü karşılıklı davranışlardan alır. Bu telkini davranışa dönüştürerek insanları tüketim canavarı yapmak için ise E. Bernays 1929’da kollarını amcasının yardımıyla sıvamıştır. Halkla İlişkiler sektörünü yaratarak o yıllardaki insanların arzularını keşif etmeye ve bunları tatmin etmeye odaklanmıştır. Amcası S. Freud’dan öğrendi ki insanlar gruplaşınca irrasyoneldi ve farkında olunmadan yönetilmesi gerekliydi. Bireylerin kendi isteklerine göre değil başkalarının kontrolünde olacak telkinleri geliştirmiştir (Anne Barneys, 2002)

  Amcasının ayak izlerini takip ederek kitlelerin isteklerini belirleyen E. Bernays bunları manipüle etmeyi başarmıştır. Kitlelerin ihtiyaçları dışında alış-veriş yapmadığı, Kara Perşembe’lerin yaşandığı yıllarda Bernays kişilerin bilinçaltında onları engelleyen düşünceleri bulup çıkarmıştır (Hazır kek satmak yerine ev hanımlarına yumurta kırdırmak gibi). Bernays kitleleri yönetmek için onları olgularla/nesnelerle ilişkilendirecek, aralarında duygusal bağ kurduracak yollar bulmuştur (Freud, 1889). Kişilere tüketimi iyi bir imaj sahibi olmak için gerekli koşul olarak göstermiştir. Uç noktalara eğilimli olarak bir kitle sadece aşırı uyarıcılar geldiğinde heyecanlanabilir. Kitleler üzerinde etki kurmaya çalışan herhangi birinin görüşlerinde mantıksal bir tutarlılığa gerek yoktur. Bunu gerçekleştirmek için en ikna edici boyaları kullanmalı, abartılı olmalı ve aynı şeyleri tekrar söylemeli (‘Bunu alırsanız iyi hissedeceksiniz.’ gibi) (Le Bon, 1985).

  Bernays’in kitlelerin bilinçaltındaki söylenemeyecek olanları farklı çerçevelerle söyleyip veya söyletip bireyleri yönlendirmesi sadece reklam sektöründe değil iktidar/muhalif partilerde ve ülke yönetimlerinde dahi kendini göstermiştir. Bu yönde ilk adımları kitlelerin itaat etmek için güç aradıklarını bilen ABD atmıştır (Freud, 1889). Kitleler her zaman güce saygı duyar. Kahramanlarından istediği şey güç hatta şiddettir (Le Bon, 1989). Bu mottoya sıkı sıkıya bağlanan ABD, Orta Doğu’da yaptıklarını meşrulaştırmak için çeşitli senaryolar oluşturup oynamıştır. Bu sayede kitlelerin üzerinde korku oluşturulup boyunlarına tasma geçirildi. Korku ise itaatin en büyük yakıtıdır (Rickman, 1937).

  Günümüzde kitleleri yemleyen elitist kesimde hala bu yolu kullanarak kitleleri büyüler ve kontrolü altına alır. Kitleleri de söz sahibi olduklarına inandırmışlardır. Kitleler ise bunu asla sorgulamamıştır (Rank, 1922). Kitleler çoğu zaman yanılsama ister, onlarsız yapamazlar. Gerçek olmayan şey gerçekliğe üstün olsun isterler, doğru olan bir şeyden ne kadar güçlü bir şekilde etkileniyorlarsa doğru olmayan bir şeyden de o kadar etkilenirler. Bu ikisinin ayrımına varmama gibi bir eğilimleri vardır (McDougall, 1920).

  Sonuç olarak, grup itaatkâr bir topluluktur ve birisi tarafından yönetilmezse yaşayamaz (E. Bernays, 1929). İtaat için böylesine bir arzusu vardır ve bu içgüdüsel olarak kendini grubun yönetimine atayan herkese girer (Freud, 1889). Bireylerin bu şekilde ortak bir dürtüye kapılma davranışı, McDougall’ın (1920) ‘temel anlayışlı tepki ile duyguları direk olarak başlatmanın ilkeleri’ diye adlandırdığı yolla açıklanmaktadır. Bütün bunların sindire sindire anlatıldığı The Century of The Self belgeseli son derece açıklayıcı olmuştur. Günümüzde de bu yöntemlerin kullanıldığını görmek için etrafınıza özellikle reklam panolarına veya televizyonlara bakmanız yeterlidir.

 

Yorumlar (1)

[ Üyelere Özel ] 16-09-2020 07:20:33

Zihninize, emeğinize sağlık..

Üyelik Gerekli

Yorum yapanları görebilmek ve yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Psikolog