Sosyal Motivaston Nedir?
"SOSYAL" MOTİVASYON
Şimdiye kadar anlattıklarımız vasıtasıyla size şunu belirtmeye çalıştık: Hareket eden, tepki ve davranışta bulunan insan, son derecede karmaşık bir biyolojik yapıya sahiptir. Aslında, hareket eden, davranışta bulunan ve bir Bütün teşkil eden bu biyolojik yapımızdır. Omuriliği. Hipotalamusu. Korteksi. Otonom Sinir Sistemi, Endokrin Sistemi ve Kemik-Kas sistemiyle davranışta bulunan bu Bütündür. Bu "Bütün", teorik olarak, şimdiye kadar belirttiklerimize göre doğuştan tayin edilmiş, iki güdü kaynağına sahiptir. Homoestasis dediğimiz veya iç dengenin korunması dediğimiz birinci güdü kaynağı insanı harekete sevk eden en önemli etkenlerden biridir. Bunun üzerinde genel olarak ve ısı, susuzluk, açlık başlıkları altında da özel olarak durduk. İkinci güdü kaynağını ise Cinsel Dürtü teşkile diyordu. Cinsel Dürtülerin temel yapı ve mekanizmalarını genel olarak ele alıp, öğrenmenin ne kadar önemli bir etken olduğunu göstermeye çalıştık.
Dış Uyaranlar (tenbihler-stimülüsler) bu karmaşık biyolojik yapıya gelen çeşitli fiziksel olaylar olup (renk, koku, ses, tat, basınç, soğuk, sıcak, "acı", hareket/denge gibi.) bizi harekete geçiren diğer önemli bir etkendir. Biyolojik yapı sahip olabildiği öğrenme kapasitesinin yardımıyla bu fiziksel olaylara çeşitli isimler, anlamlar, değerler vermekte, bu olaylar arasında veya bu olayların kendisinde doğurduğu tepkilerle bu olaylar arasında çağrısını bağlan (asosiyasyonlar) kurmaktadır. Dış Uyaranlar, fiziksel özelliklen ve öğrenme vasıtasıyla kazandıkları bu anlamlara göre biyolojik yapımızda bazı tepki veya davranışların çıkmasına sebep olabilmektedirler. Ama verilen anlamların, yapılan tepki ve davranışların temelde hep homoestasisle ilişkisi, yani hayatın idamesi için gerekli temel ihtiyaçlar ve bunlarla ilgili sistem ve proseslerin fonksiyonlarıyla ilişkisi vardır.
Öğrenme bu temele bağlı olarak yeni tenbihlere, yeni durumlara tepki yapılmasını sağlar. Bu yüzden birçok davranışımızın doğrudan doğruya Homoestazisle ilgisini göremeyebiliriz. Modaya uygun yeni bir elbise modelinin giyilmesi, şimdiye kadar anlattığımız sistem ve proseslerle ilgisiz gibi görünebilir. Ama. bu davranışın temellerine indiğimizde beden içi Isısının korunması motivini ve dolayısıyla Hipotalamusun işlevlerini bulabiliriz. "Eskiden beden içi sıcaklığının korunması bir post ile" sağlanırken şimdi rengi, deseni, biçimi durmadan değişen kumaşlarla sağlanmaktadır. "Bir parça et eskiden" hücre içi çevrenin gereksinim duyduğu maddeleri sağlamaya yeterli olurken, şimdi saymakla bitiremeyeceğimiz çeşitli soslarla, çeşitli "şeylerle" açlık ihtiyacı tatmin edilmektedir. Bir su kaynağı artık insanoğlunun susuzluğunu gidermeye kafi gelmemekte, kolalı içkilerden alkollü içkilere, çeşitli meşrubata kadar bir yığın sıvı insanoğlunun sofrasından eksik olmamaktadır. İnsan organizmasının bu noktaya gelmesini sağlayan mekanizma muhakkak ki Öğrenme prosesedir. Ama insan neden, niçin, nasıl bu öğrenme ihtiyacım hissetmiştir, "hangi güdüler" insanı bu öğrenmeye itmiştir, cevaplandırılması gereken ilginç sorulardır ve psikoloji bu sorulara cevaplar aramaktadır. "Sosyal Motivler" (!?) başlığı altında belki bir öğretim yılı boyunca ele alınabilecek miktarda bilgi birikmiştir. Biz bu kitabın kapsamının dışında kaldığı ve çeşitli başlıklar altında zaman zaman ele alındığı için bu konuya çok kısaca temas edeceğiz.
Yukarıda belirttiğimiz örneğe ve soruya tekrar dönelim; insan bir hayvan postuyla ısınmayı sağlarken bugünkü modern giyim tarzını nasıl benimsedi? Evet temelde belirli bir düzeydeki beden sıcaklığının korunması ihtiyacı bulunduğunu, bu sıcaklık kriterlerinin korunması için hipotalamusun kontrolünde otonom sinir sisteminin gerekenleri yaptığını, buna rağmen belirli bir sıcaklık derecesi korunamazsa merkezi sinir sisteminin veya Korteks'in devreye girerek gereken davranışları kemik-kas sistemi vasıtasıyla yaptırarak belirli bir sıcaklık düzeyini koruduğunu biliyoruz. Ama bu bilgimiz yukarıdaki sorunun cevabını teşkil etmiyor. Belki insanın giydiği/üzerine aldığı şeyler zamanla statü (sosyal mevki) sembolü haline gelmiş, daha farklı, daha parlak, daha yeni, vb. gibi giyinmek bireye toplum içinde belirli bir ilgi, bir yer (mevki), bir şöhret, bir itibar, temin etmiştir de ondan bu sürekli değişim devam ede gelmiştir. Veya durmadan değişen modaya uygun giyinme davranışının temelinde, diğer başka motivler de bulunmaktadır. Mesela, belki cinsel motiv, şık giyinme, parlak-çekici giyinme davranışının temelinde karşımıza çıkabilir. Veya açlık, acıdan kaçınma, korunma motivi temelde organizmayı harekete sevk ederek, yalnız kalmama, "sürüden ayrılmama", gruba uyma, belirli bir toplum tarafından kabul edilme motivlerinin kazanılmasına sebep olmuş olabilir. Bu kazanmanın yani öğrenmenin sonunda sahip olunan yeni motivler de modaya uygun giyinme davranışını güdülendirmiş olabilir. Bunun sonucu olarak birey toplum tarafından tasvip, itibar görürse, yani mükâfatlandırılırsa birey bu davranışlarına devanı edebilir. Giyilen elbiselerin bir statü sembolü veya bir mükâfat teşkil etmesi insan organizmasının aktif bir halde sosyal çevresiyle karşılıklı etkileşimlerde bulunduğunu ima etmektedir. Çünkü unutmayın, bireye bu mevkii veya mükâfatı veren toplumsal çevredir. Sosyal Öğrenme Teorisi de aslında Motivasyonu bu şekilde açıklamaya çalışmaktadır.
SOSYAL ÖĞRENME TEORİSİ
Bu teorik yaklaşışa göre insan, iç dürtüler veya dış tenbihler tarafından pasif bir şekilde harekete sürüklenen bir organizma değildir. Teoriye göre davranışlarımızı, kısmen, elde edilecek mükâfata veya karşılaşılabilecek olan cezaya göre yönlendirmekteyiz. Davranışlarımız sonunda karşılaştığımız mükâfat veya ceza da bundan sonra yapacağımız davranışları etkilemekte/tayin etmekte yahut pekiştirmektedir. Bütün bu olaylar Sosyal bir Çevre içinde meydana gelmektedir. Bu çevre içinde davranışlarımızın seçimi veya biçimlenmesi, ya doğrudan doğruya yaşantılarla (eksperiyanslarla) ya da başkalarının davranışlarını gözlemlemekle cereyan eden proseslerdir. Her iki halde de eğer, davranışlarımız başarılıysa, benzer durumlarda tekrar yapılacak, başarısız hareket ve davranışlarımız ise bırakılacaktır. Doğurduğu sonuçlara göre davranışların seçimi, mekanik bir şekilde cereyan eden prosesler değildir. Davranışlarımızın seçiminde ve kazanılmasında Bilişsel Proseslerin (cognitive processes) cereyan ettiği açık bir şekilde ortadadır. Çünkü birçok durumu ve bu durum içinde yapılabilecek davranışları, düşünebilmekte yani sembolik olarak zihnimizde canlandırmakta-tasarlamaktayız. Davranışlarımızı yapmadan, bunların sonuçlarını önceden tahmin edebilmekte ve bu tahminlerin niteliğine göre davranışlarımızda veya yapmayı tasarladığımız davranışlarımızla değişiklikler meydana getirebilmekteyiz. Demek ki davranışlarımızın çoğu önceden öğrendiklerimize de bağlı olan beklentilere, tahminlere, önceden yapılan planlara dayanmaktadır. Bunlar Bilişsel Proseslerden başka bir şey değildir. Bir davranışın sonuçlarını veya bir olayın doğuracağı sonuçlan görmek için mutlaka onları yaşamamız her zaman gerekmemektedir. Bir takım ipuçlarını değerlendirerek, daha önce öğrendiğimiz birçok şeyi değerlendirip anlamlandırarak gelecek için bir takım ön tahminlerde bulunabilmekte ve sembolik olarak cereyan eden bu proseslere göre (tahminlere, düşüncelere, tasarımlara...) davranışlarımızı ayarlamaktayız.
Teoriye göre, birçok davranışımızı da başkalarının davranışları üzerinde yaptığımız gözlemlerden yararlanarak öğrenmekleyiz. Buna Dolaylı Öğrenme (vicarious learning) denmektedir. Başkalarının neler yaptığına ve bu yapılanlarla neler, ne gibi sonuçlar elde edildiğine bakarak yeni davranış biçimleri kazanmakta veya mevcut davranışlarda değiştirmelere gitmekteyiz. Biraz ileride ele alacağımız ‘Heyecanlar’da, dolaylı öğrenmeyle kazanılabilmektedir. İlaç içmekte olan kardeşimizin çektiği sıkıntı, duyduğu tiksinti-nefret-iğrenme-bulantı bütün bu olayları doğrudan yaşamamamıza rağmen, dolaylı öğrenmeyle, bizde de ilaçtan korkma-tiksinme heyecanına sebep olur. Gelecekte de büyük bir ihtimalle, ilaçtan nefret ederiz. Tıpkı ilaç içen kardeş örneğinde olduğu gibi birçok davranışlarımızın temelindeki esas motiv bu gibi Modeller den öğrendiğimiz belirli davranışlar ve heyecanlardır.
Sosyal Öğrenme Teorisine göre belirli bir davranışımızın bir dış sonucu ve bir de iç sonucu vardır. Dış Sonuç, Sosyal çevrenin davranışlarımız üzerinde yaptığı değerlendirmelerdir. İç Sonuç ise, her bireyin davranış ve hareketleriyle ilgili olarak. Kendi Koyduğu Standartlar-Değerlere göre yine kendisinin yaptığı değerlendirmelerdir. Demek ki belirli bir davranışımız iki kaynağa göre mükâfat veya ceza elde etmektedir. Sosyal Çevrenin değerlendirmeleri ve Bireyin Kendi Kendisini Değerlendirmesi bazı durumlarda bu iki kaynağın değerlendirmeleri birbiriyle tanı bir uyuşma halindeyken, bazı durumlarda da tam bir zıtlaşma halinde olur. Bir bireyin davranışları sosyal olarak tasvip görmezken (eleştirilirken-"ceza"), kendi öz standartlarına göre "uygun" olarak değerlendirilir ("mükâfatlandırılır"). Mesela vergi kaçırarak kazandığı (!?) para karşısında kendi kendini "bir çakal gibi kurnaz olduğu" için tebrik eden kimse toplum tarafından "vatan haini" olarak değerlendirilebilir. Demek ki Kendi Kendini Değerlendirme ve Toplumsal Değerlendirme, bazı hallerde çelişebilmekle beraber, davranışlarımızı motive eden iki etkili kaynak olabilmektedir. Bireyin kendi standartlarıyla toplumun standartları (değerleri) birbirleriyle uyuştuğu zaman gerçekten çok kuvvetli bir motivasyon kaynağı oluştururlar. Bir sanatçının kendi standartlarına göre ortaya koyduğu ürünler-performans, toplum tarafından da beğenildiği zaman, sanatçının bu davranışlarına devam etmesi için mükâfatlandırılmış, dolayısıyla da motive edilmiş olur.
PSK Hakan ÖZDEMİR
Yorumlar (0)
Yorum yapanları görebilmek ve yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.