03-03-2012 |

Özel Eğitimde Sorunlar ve Olası Çözüm Önerileri

1- Özel Eğitimin İhtiyacının Belirlenmesi

         Ö   zel eğitime ihtiyacı olan çocuklarımızın ebeveynleri, tanı koyma aşamasında bir çok sorunla karşılaşmaktadırlar.

 Eğitimde erken teşhisin, hem çocuk, hem ebeveyn açısından öneminin büyük olmasına rağmen, gerek hastanelerde,gerekse  aile bireylerinin  gözden kaçırdıkları ipuçları engelli çocuklarımızın eğitime başlama yaşını oldukça geciktirmektedir.

          Ebeveyn veya  hekim  iyi bir gözlemci  ise ve çocukta bir sorunun varlığını hemen farketmişlerse, gerekli girişimlerde bulunduklarında bile, hastanedeki tanılama prosedürü velilerimizi ve çocuklarımızı aylar süren bir ızdıraba ve maddi külfete katlanmak zorunda bırakmaktadır.

        Bazı özel eğitim ihtiyacı olan çocuklarımız var ki, bunlar ancak okul çağına geldiklerinde bir sorunları olduğu gerçeğiyle karşılaşıyorlar. Bu da yine ilgili, bilgili ve sevgi dolu bir öğretmenle karşılaşmışsa çocuk, özel eğitime yönlendirilebilmektedir. Özel öğrenme güçlüğü adı altında sıralanan hiperaktivite, disleksia, aleksia gibi  öğrenme problemleri var ki zamanında ve ehil eller tarafından eğitilmediğinde yaramazlıkla, tembellikle etiketlendirilerek toplumdan soyutlanmaktadırlar.

        Her şeye rağmen tıbbi tanısı konabilmişse, çocuk bu kez  de eğitsel değerlendirmesi  için R.A.M’ lerinin yarattığı bitip tükenmeyen sorunlarla karşı karşıya geliyor. Testlerin standardizasyonu ülke koşullarına göre düzenlendiğinde bile testörden, çocuğun o günkü psikolojisinden,çocuğa refakat eden bireyin davranışlarından kaynaklanabilecek olumsuzluklar dikkate alınmadan, ortalama on dakikalığına teste tabi tutulan çocuk  en iyi ihtimalle ancak iki ayda özel eğitime başlayabiliyor.Oysa gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, hastanede doğumu müteakip hekimlerce tıbbi açıdan, çocuk gelişimi ve eğitimi birimlerince de eğitsel açıdan yapılacak kapsamlı bir değerlendirme  bu sorunu büyük bir olasılıkla ortadan kaldıracak ve çocuk en kısa zamanda eğitime başlayacaktır.

2- Özel Eğitim İhtiyacının Sürekliliği 

a-Kurum Sahiplerinin Ücret ve Ödeme Politikası...

           Kurum sahipleri, her şekilde hayatını sürdürmek varsa ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak  için çalışan personelin maaşlarını çalışılan ayı müteakip en fazla on günlük bir gecikmeyle veya aralarında yaptıkları protokol gereği  ödemesi gerekirken, kendi ihtiyaçlarını giderdikten sonra veya bir müddet bankada tuttuktan sonra ödemekte bazen de hiç ödememektedirler. Bir iki aylık gecikmeyle de olsa içerideki parasını kurtarmak amacıyla çalışmayı sürdüren personelin çalışma şevki kalmadığı gibi bu durum, öğrenci ve velileri de etkileyen son derece çirkin olayların  yaşanmasına neden olmaktadır.

          Özel eğitimde geçmiş yıllarda yapılan bir uygulama vardı ki personelin mağduriyetini tamamen önlemekteydi. Gerekçesi nedir bilinmez ama uygulamanın kaldırılmasıyla özel eğitim merkezlerinde maaşlarını alamayan personel sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Önceki uygulamada özel eğitim kurumu açmak isteyen  kişi kontenjanı oranında MEB’na  taahhüt ettiği personelin bir-iki maaşı tutarında depozite yatırmak zorundaydı. Bir anlamda devlet çalışanın özlük haklarının garantörlüğünü yapmaktaydı.

         Bu uygulamanın işlerliğini yeniden kazanması sorunun çözümünü de beraberinde getirecektir

 3-Özel Eğitim Merkezlerinin Çalışma  Sistemleri

         Ne yazık ki her güzel ve yasal işlemin  suiistimali de beraberinde geliyor. Bu kurumlar, özel eğitim  alanında  eğitim almamış bireylerce denetlendiği  ve değerlendirme  kriterleri net olarak ortaya konmadığı için bu gün özel eğitimin merkezlerinin içinde bulunduğu durum velilerimizi, eğitim ihtiyacı için değil, engelli çocuklarının engelleri üzerinden nemalanmayı hedefleyen ve bu anlamda kurum arayan bireyler haline düşürmektedir. Haksız rekabetin alabildiğine yaygınlaştığı özel eğitim merkezlerinin içinde, olması gerektiği gibi çalışan kurumlar da  ayakta zor durabilmektedirler.Ne yazık ki  mağdur olan yine engelli çocuklarımızdır.

         Bu alanda hizmet veren kurumların,yine alanında ihtisas yapmış,kendisinin veya birinci dereceden akrabasının özel eğitim merkezi açmadığı denetçilerce  denetlenmesi ve süistimal varsa  yaptırımlarının güçlü olması kısmen de olsa sorunu çözecektir.

4- Özel Eğitim Personelinin Yetersizliği

           Engelli çocuklarımızın, alanında  eğitim almış personelce eğitilmeleri gerekirken,ülkemiz koşullarında lisans eğitimi almış ,başvuru yapan tüm öğretmenleri M.E.B ihtiyaca binaen KPSS puanına bakmaksızın atamaktadır.

         Özel eğitim alanında çeşitli seminer programlarına katılarak sertifika alan öğretmenlerimizin bir çoğu da

atanmaktadır. Personel ihtiyacını karşılayamayan  kurumlar  da illegal  personel çalıştırma  yoluna  gidiyorlar.

               Kurumların içinde bulundukları çıkmazı fırsat bilen bazı sertifikalı   öğretmenler de diplomalarını kiralayarak bu kısır döngüye fırsat vermektedirler.

                Sayıları her ne kadar az olsa da örnek teşkil etmek adına son derece yanlış ve niteliksiz özel eğitim merkezlerinin sektörde var olması bir çok engelli çocuğumuzun sadece zamanının bir kısmını araçlarda veya kurumlarda geçirmesi anlamına geliyor.

                Atama bekleyen yüzlerce branş ve sınıf öğretmeni  bu açığın kapatılmasının elzem olduğu bilinciyle,üniversitelerin koordinatörlüğünde, meslekten ayrılmış, müdürlük yapmış, 1971 doğumlu vb  hiçbir anlamlı amacı  olmayan ön koşullar sunmadan uzun dönemli,seminer programlarına alınarak özel eğitim alanında istihdam edildiğinde, personel ihtiyacı büyük oranda karşılanacaktır.

               Böylelikle engelli çocuklarımızın  olabildiğince sağlıklı eğitim alması sağlanacağı gibi yüzlerce  öğretmen  de çalışan bireyler olarak sağlıklı ve güçlü toplumun oluşmasında yerlerini alacaklardır. Kaldı ki kaynaştırma programı alan çocuklar en çok türkçe, matematik, sosyal Bilgiler ve fen derslerinde desteğe ihtiyaç duymaktadırlar.Oysa kaynaştırma eğitiminde alt yapı henüz oluşturulamadığı için bu programdan faydalanan çocuklar yeterli desteği alamamaktadırlar.

5- Kayıt Silme ve Okul Değiştirme

                   Özel eğitim merkezlerinin, hem kurum sahiplerini, hem velileri hem de çalışanları oldukça rahatsız eden ve ne yazık ki kangrene dönüşmüş bir sorundur kayıt silme. Yani kazananı olmayan bir yarış, doktoru olmayan bir hastalıktır. Nedenine gelince bir çok uygulayıcısının, kullanıcısının ve tarafının olması.

                  Veli, nedeni ne olursa olsun, çocuğunun o kuruma gitmesini istemiyordur artık. Dilekçesini yazar, çocuğunun kaydının silinmesini, raporunun kendisine teslim edilmesini ister. Normalde kurum yetkilileri ayrılma gerekçesini sorar ki, kendi uygulamalarından kaynaklanan bir sorun mu vardır, çözme olasılığı var mıdır? Bu soruya verilecek içtenlikli bir cevap çözüm arzusunda olan kurumun kendisini denetlemesini, gerekiyorsa  değiştirmesini sağlar. Ya da velinin taşınma, hastalık, ölüm veya açıklamak istemediği bir nedeni varsa ilgli kişilere düşen en etik davranış prosedürün elverdiği en kısa sürede velinin arzusunu yerine getirmektir.

                 Gerekli araştırmayı yapma hakkı her zaman saklıdır. Hakkını aramayı gerektiren bir durum söz konusuysa kurum yetkilileri elbetteki gerekli çabayı verecektir. Bu merkezlerin aynı zamanda bir ekmek kapısı olduğu gerçeğinin bir gereğidir bu.                    

Ne yazık ki izlenmesi gereken yol bu iken, veli, ilçeye dilekçe verme, yalan beyanda bulunma, mektup yazma v.b yollara başvurmak zorunda bırakılıyor. En iyi ihtimalle, öğrenci kuruma hiç devam etmese de türlü gerekçelerle en az bir ay oyalanıyor. Çat kapı rahatsız edilen, türlü maddi destekler vadedilen velilerin traji komik durumu sanırım yakında "temel" fıkraları gibi bir fıkra literatürü oluşturacak.

                 Ne yazık ki bu kayıt silme sendromu çok daha vahim bir sonucu getirdi beraberinde. Çocuğunun eğitimi ve gelişimi için en iyi eğitimi veren kurumu arama çabası veren velilerin yerine, engelli çocuğunun sırtından nemalanmayı isteyen veliler grubunu oluşturdu. Hangi kurumun kendilerine daha fazla taviz verebileceğinin araştırmasına giren ve elindeki raporla kurum dolaşan veliler, iki bireysel ders saati yerine tüm zamanını kurumda geçirme, şehir içi seyahat, odun, kömür, erzak, ilaç ve daha akla gelmeyecek taleplerle kurumu eğitim veren değil sadece para kazanmak için "reklamın iyisi kötüsü olmaz"diyecek duruma getirme çabasına düşürüyorlar.

              Kurum yetkilileri "ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz, şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde“ ilkesini benimseyerek, emeklerinin karşılığı olan helal parayı kazanmayı amaçlayıp, öğrenci kaybetme telaşına girmeden çalıştıklarında,haklı gerekçelerle kurumdan ayrılmak isteyen velileri bizar etmeden, her kurum bir başka kurumun hak ve hukukuna saygı göstererek çalıştığında veliler de eğitim kalitesini sorgulamaya başlayacaklardır

a-Kurum Sahiplerinin Ücret ve Ödeme Politikası...

             Kurum sahipleri, her şekilde hayatını sürdürmek varsa ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak  için çalışan personelin maaşlarını çalışılan ayı müteakip en fazla on günlük bir gecikmeyle veya aralarında yaptıkları protokol gereği  ödemesi gerekirken, kendi ihtiyaçlarını giderdikten sonra veya bir müddet bankada tuttuktan sonra ödemekte bazen de hiç ödememektedirler. Bir iki aylık gecikmeyle de olsa içerideki parasını kurtarmak amacıyla çalışmayı sürdüren personelin çalışma şevki kalmadığı gibi bu durum, öğrenci ve velileri de etkileyen son derece çirkin olayların  yaşanmasına neden olmaktadır.

            Özel eğitimde geçmiş yıllarda yapılan bir uygulama vardı ki personelin mağduriyetini tamamen önlemekteydi. Gerekçesi nedir bilinmez ama uygulamanın kaldırılmasıyla özel eğitim merkezlerinde maaşlarını alamayan personel sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Önceki uygulamada özel eğitim kurumu açmak isteyen  kişi kontenjanı oranında MEB’na  taahhüt ettiği personelin bir-iki maaşı tutarında depozite yatırmak zorundaydı. Bir anlamda devlet çalışanın özlük haklarının garantörlüğünü yapmaktaydı.

           Bu uygulamanın işlerliğini yeniden kazanması sorunun çözümünü de beraberinde getirecektir.

b- Kırtasiye Savurganlığı Had Safhada...

 

 

             Dünyada hiç bir ülke yok ki, bizdeki gibi zamanını ve parasını kırtasiye giderleri için harcasın. Evet, plan öğretmenin yol haritasıdır. Kendi kendisini denetlemesinin çizelgesidir. Ders defteri öğretmenin çalıştığının dersi işlediğinin senedidir, değerlendirme öğretmenin hedefinin ulaşılabilirliğini ve öğrencinin hedefe ulaşma düzeyinin belgesidir.

            Ancak her öğrenci için her bir ayda, her üç ayda, her altı ayda ve  yıl sonunda  ayrı ayrı rapor yazmak, günlük sekiz saat derse giren öğretmenin her öğrenci için de günlük plan yapmak  öğretmenin yükünü artırmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Zira günlük planını zamanında yapan ve bu plana uygun çalışan öğretmen hedeflediği davranışı kazandırıncaya kadarki çalışmasını bu planda gösterecektir. Üç aylık raporu da veliyle yaptığı  BEP toplantısında sunacaktır. Raporun yenilenmesi sürecinde RAM’ne yıllık değerlendirme raporuyla ilgili birimin de bilgilendirilmesi sağlanacaktır. 

  RAM’lerinde PKT adı verilen ve okunmayan yığınla kağıt tomarları israfın boyutlarını gözler önüne sermektedir.

c-Görev Tanımının Dışına Çıkılmasına Dair.                           

     Psikologların özel eğitim de zorunlu eleman olarak kabul edilmelerinin  nedeni,özel eğitime muhtaç

 bir çocuğa sahip olan ailenin,içinde bulunduğu  çıkmazın getirdiği güçlüklerle baş edebilmesini sağlayıcı destek vermek,özel eğitime muhtaç cocuğu psikolojik anlamda desteklemek,toplumla sağlıklı iletişimine katkıda bulunmak, bununla birlikte kurum personelini eğitim kalitesi açısından desteklemektir.

           Oysa özel eğitim kurumlarında zorunlu personel olan psikologlar sınıf öğretmeni gibi bire bir derse girmek zorunda bırakıldığı için asıl  görevlerini yapamamaktadırlar.

           Sıfır altı yaş grubunun eğitimi için istihdam edilen ana okulu öğretmenleri ve çocuk eğitimi ve gelişimi öğretmenleri akademik derslere yönlendirilmektedirler. Kendi alanlarında lisans eğitimi almış olmalarına rağmen engelli çocuklarımızın eğitimiyle ilgili alanlarda yetersizdirler.Özbakım,günlük yaşam,dil konuşma ve alternatif beceriler,psikomotor beceriler ve bilişsel hazırlık becerileri alanında yer alan modüllerin eğitiminde görevlendirilen bu arkadaşlarımız hizmet içi eğitimle desteklenmelidirler.

 

d- Hizmetiçi Eğitimden Yeteri Kadar İstifade Edilemediğine Dair...

                Sürekli gelişmekte ve değişmekte olan eğtim yöntem ve teknikleri ,iletişim ve  bilişim teknolojilerine erişim amaçlı hizmet içi eğitim seminerleri bu alanda çalışan tüm personele verilmeli ki hizmetin kalitesi artsın.

 

Özel Eğitimde Engelli Birey Boyutundaki Sorunlar

 a-Verilen Eğitimin Zaman Açısından Yetersizliğine Dair..

             Ayda sekiz  saat bireysel  ve dört  saat grup eğitimi alan çocuklar bu kısıtlı sürede yeterli gelişmeyi gösterememektedirler. Bir de çeşitli nedenlerle devamsızlık yaptıklarında sürekliliğin esas olduğu özel eğitimde bir adım ileri dört adım geri kısır döngüsünü oluşturmaktadır. Bu hizmeti veren kurumlar yeterli ücretle desteklendiğinde ve ders saatleri de arttığında kazanan yine çocuklarımız olacaktır…

Yorumlar (2)

[ Üyelere Özel ] 28-06-2012 11:33:34

açık ve dürüst değerledirmeler yapmışsınız. tebrik ederim. sizin gibi objektif bakabilen eğitimcilerin artması dileğiyle.
aşağıda katkı olabileceğini düşündüğüm kısa bir değerlendirmemi dikkatlerinize sunuyorum.
Bununla birlikte, özel eğitim hizmetleri ile ilgili birtakım sorunların ortaya çıkması kaçınılmazdı. Ortaya çıkan sorunlar yeni çözüm yollarının yaratılması için bir fırsatlar olarak görülüp değerlendirilememiştir, ne yazık ki. Gelişen süreçte bu sorunları çözüme kavuşturma olanakları, tabiri caizse çar çur edilmiştir. Başta Milli Eğitimin, ailelerin ve bu hizmeti vermeye çalışan özel eğitim kursların konuya hazırlıksız olmaları ve eğitimsel yetersizlikleri sorunların, zamanla çözüm mecralarının dışına meylettiğini, üzülerek gözlemekteyiz. Bireysel farklılıklar gözönüne getirilmemekte; kolaycı, alışıla gelmiş tutumlarla meseleleler ele alınmıştır.
Doğal olarak bu da sorunları katmerleşerek artmasına yol açmıştır. Öğrenme konuları, engel türleri göz önünde bulundurularak hazırlanmamıştır. Bu da eğitimi bir kısır döngüye hapsederek, beklenilen-istenilen gelişim düzeylerine ulaşılması önünde engel teşkil etmiştir. Çocuk, bir şeyler öğrense bile bunu sosyal yaşamda nasıl kullanacağını öğrenememekte(bu konuyla ilgili varolan halihazırdaki dersler formalitenin ötesine geçememekte), eğitimin amacı olan topluma sağlıklı katılımlar gerçekleşememektedir. Ailerin büyük bir çoğunluğu da bu konuda kendilerini çaresiz hissetmektedirler.
Özel eğitim birçok açıdan değerlendirilmesi gereken soyo-kültürel, bireysel ve nihayetinde teknik olduğu kadar ahlaki bir alandır. Kişisel olarak özel eğitimde çalışmanın, felsefi bir derinlik gerektirdiği kanısındayım. Engelli bireyle iletişime, etkileşime ve bilgi paylaşım süreçlerine girmek; sadece teknik öğrenme ve öğretme yaklaşımları ile sınırlandırılamayacak bir vizyonu gerektirir.
Ben, çocukluğumdan hatırlıyorum, engelli bireylerimiz; dışlanan, alaya alınan , bir tür eğlence nesnesi olarak görülen kişiler olarak inciltilip haksızlıklara uğruyorlardı.Bu tablonun günümüzde giderek kaybolduğunu görmek sevindirici ama yeterli değil, insana olan değer ve inançların yaşatılması açısından. Özel eğitim, önce engelli bireye insan olmanın haklı onurunu kazandırmalı, kendi ayakları üzerinde durmasını hedeflemeli sonra aile ve okullardan başlayarak tüm topluma bu bireylerin her anlamda bir insan, kişi ve değer olduğunu göstermelidir.
Şimdilerde giderek daha fazla gözlemlediğimiz; duygu sömürüleriyle, sözde hayır işi gibi gösterilerek bu çocukların sırtından salt para kazanma anlayışının (ahlaksızlığının) yaygınlaşmasına dur demek gerekmektedir.
Bugüne kadar yapılan teftişlerin şeklen ve hatta randevulu (haber verilecekse yapılan teftişte hatalı uygulama ya da usulsüzlükler nasıl tespit edilebilir) olması insanı üzen ikinci husustur. Teftişlerin evrak, pano ve çerçevelerin olup olmasına indirgenmesi traji-komiktir. Kağıt üstünde herşeyin muntazam olması yolsuzluk ve/veya yanlış uygulamaların olmadığı anlamına gelmez. Gözlemlediğin diğer bir husus da, müfettişlerin çoğunun kurum sahipleri tarafından pohpohlanmaları ve yemek ikramları gibi ucuzluklarla ile teftişin amaçlarından rahatlıkla saptırılabildiğidir.
Son zamanlarda parmak izi taraması ile denetimin yapılacağı haberleri tartışılıyor. Bunun bile hilelerini( hamur kalıbını çıkarmak vb.) daha uygulama başlamadan buluyorlar ise bu durumu herhalde eğitim müfettişleri yerine mali şube polislerinin ele alması lazım. Bu uygulama yerinde ama yeterli gelmemektir. Etkin ve ani denetimlerle bu yolsuzlukların üzerine gidilirse engelli bireylerin sırtından para kazanma ve bu alanın duygu sömürücülerinin zemini olması, önlenmiş olur. Bence bu haliyle Milli Eğitim, boşuna müfettiş kadrolarını istihdam ediyor. Pratikte göstermelik denetimlere, üstünkörü yoklamalara, teftiş denmeyeceği açıktır.
Çağı yakalamaya çalışan bir Türkiye'de, toplumsal bağların örülebileceği engelli bireylerle saygılı yaşam tarzlarının oluşması ve manevi iklimlerine entegrasyonu dileğiyle, naçizane çözüm önerilerimi aşağıda sunmaya çalışacağım.
- Rehberlik Araştırma Merkezlerinin; aktif gözlem, müdahale işlevselliğine kavuşturulması ve denetim mekanizmaları ile koordineli çalışır hale getirilmesi.
- Özel eğitim kurslarında görev yapan eğitimcilerin, bilgilerini güncelleştirmeleri. Dünyada gelişen yeni yaklaşım ve uygulamaları takip etmeye yönlendirici çalışmalarda (seminer vb.) bulunulması.
- Eğitim bina standartlarının yükseltilmesi. Eğitim araç-gereçlerin standartizasyonu. (ilginçtir, 12 yıl boyunca gördüğüm teftişlerde, tek bir müfettiş bile merak edip de materyallerin olup olmadıklarına bakmadı.)
- Ders ve görüşme saatlerinin artırılması. Aile görüşmelerinin yapılandırılması. Özel eğitim kurslarında, Eğitim Koordinatörlüklerinin zorunlu hale getirilmesi.
Çocuk , aile ve okul üçgeninde bu koordinasyonu sağlayabilecek psikolog ve psikolojik rehber danışmanların görevlendirilmesi. Bu bağlamda; çocukların psiko-sosyal gelişimlerine olanak sağlayıcı, toplumsal entegrasyon amaçlı faaaliyetlerin oluşturulması. Engelli bireyi, acıma nesnesi olmaktan çıkarıp toplumda kendini ifade edebilen öznelere dönüştürmesi hedeflenmelidir.

[ Üyelere Özel ] 29-06-2012 00:13:58

Değerli katkılarınızdan dolayı çok teşekkür ederim."BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR"Gerçeğini hiç gözden kaçırmamalıyız elbette.Aile eğitiminin özel eğitimin olmazsa olmazları olduğunun bilincinde olmakla beraber raporu hazırlarken içeriğini de açmalıydık.Yorumlarınızı da dikkate alarak yeni bir düzenlemeye gidilmeli diye düşünüyorum.Bakanlığa aile eğitimini programlayarak seminerler düzenlemeyi teklif ettik,rapor inceleme aşamasındaymış,son şeklini almadan önce içerikle ilgili görüş bildirirseniz bu camiaya çok şeyler kazandırırsınız .Şimdiden teşekkür ederim.

[ Üyelere Özel ] 13-03-2012 10:07:19

Yapmış olduğunuz değerlendirmelerin hepsine katılıyorum.Ançak eğitmenlerinde yapmış olduğu eksiklikleri görmezden gelmekte olmuyor. Kurum sahipleri ile çalışan personel arasında düzenli olmayan ücret politikalrından ötürü daima çelişki olmuştur.Eğitimcilerimiz iş görüşmesi yaparken ilk sorduğu kaç lira ödersiniz,ne zaman açıldınız,yatacak yeriniz varmıVb sorular,Tabiki özlük hakkını aramasından doğal bir şey yok ama bireyin kazanımları,kendinin performansı,veli ilişkileri,kurumun fiziki yapısı vb konulara hiç girilmemiştir.Kısacası eğitimci uçuk bir maaş,kurucularda işi en karlı nasıl kotarırım peşinde olduğu müddetce buralar düzelmez diye düşünüyorum..selamlar..

[ Üyelere Özel ] 29-06-2012 00:22:41

Ben ne kadar haklıysam siz de o kadar haklısınız.Teşekkür ederim değerli yorumunuz için.Evet eğitmenler de özel eğitimin açık kapılarında birini zorluyorlar çoğunlukla ne yazık ki.Sadece mezun olduğu okula göre ücret belirleyen var,Sertifikasını satan var,ihtiyaç douğa çıktığında hiç emek vermeden fahiş fiyatlar isteyen var.Kendi aralarındaki onur kırıcı çekişmeler de cabası.Ama öylesine yüreğini ortaya koyarak çalışanlar da var ki insanın keşke bunların fotokopisi çıkarılabilse diyorsunuz.Kısacası özel eğitimin ülkemizde de dünya sıtandartlarını yakalayabilmesi için kısır çekişmeleri bir kenara bırakıp işbirliği yapmamız gerektiği kanısındayım.Tekrar teşekkür ederim.
Üyelik Gerekli

Yorum yapanları görebilmek ve yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Zihinsel Engelliler Sınıf Öğretmeni