Minik İnsanlar ve İnanç
Yaşam içine dağılmadan önce anne karnında başlıyor insanın ilk maneviyatı...Ruhun yaratılmasıyla "inanç" istiyor insan hayata gözlerini açmasıyla...Önce anneye , babaya,çevresindekilere inanmak istiyor.Aldığı "temel güven " kadar inanıyor varlığına...3Yaşına geldiği dönemlerde çevreyi ,varlığı keşfetmeye daha fazla çabalıyor...Olgun bir edayla sorular soran küçük bir filozof giriveriyor hayatımıza...Her şeyi soruyor; irdeliyor, merak ediyor..."Aman ne çok sordun" diyoruz bazen belki de bıkkın bir tavırla...Oysa!...
O "bilmiş seni"" deyip geçtiğimiz "küçük insan" bilmek istiyor kısaca. Neyi mi? Aklına, gözüne, yaşantısına giren her şeyi… Sorguluyor... Belki evet bizim kadar bilimsel düşünemiyor her şeyi... Ama o küçük minik insanlarında var bir mantığı... Onlarda birer birey kişilik oluşturmaya çalışan... Hayata anlam katmaya, tutunmaya uğraşan... Ve işte onların hayatlarına anlam katacak en büyük meraklarından biri...
Çoğunluk sorduklarında dilimizin dönmediği, nutkumuzun tutulduğu nasıl cevaplayacağımızı şaşırdığımız bir kavram."Çocuk ve inanç " Bence minik insanlarımızın tüm yaşantılarını etkileyecek mihenk taşlarının en önemlisi... Hep büyünce öğrenirsin diye geçiştirdiğimiz... Acaba gerçekten öyle mi? Büyüyünce geç kalınmış olunmasın sakın? Onları siz eğitmeyince "inanç" tohumları yerine;"nifak" tohumları ekilirse yüreklerine... Okul öncesi çağda inanç kavramı bu kadar önemli ve hassastır işte... Çok sık karşılaşıyorum: Anne-babalar çocuklarını "-şunu yapmazsan Allah seni yakar" "Böyle davran yoksa Allah seni çarpar" vs... ifadelerle tehdit ederek kendilerince disiplin sağlamaya çalışıyorlar... Farkında değiller ki geleceğimizin maneviyatını tehdit ediyorlar...
Minik insanların kocaman yüreklerine önce "korkuyu" yerleştiriyorlar... Ya sevgi? Her şeyi sevgi için yaratmış olan Yaratıcıyı korkuyla öğretiyorlar... Anlamıyorlar ki insan sevse zaten sevdiğini incitmekten korkar en çok... HER GÜZELLİĞİN YOLU SEVGİDEN GEÇİYOR... Sevgi; İnançtır zaten... HZ Muhammed ": Nefret ettirmeyiniz, sevdiriniz. Zorlaştırmayınız; kolaylaştırınız.". diyor. Bu eğitimi din adına yapan ebeveynlerin anlayışı hiçbir ilahi dine de uymuyor.
Ayrıca yine okul öncesi çağda oluşmayan ancak 12 yaşından sonra gelişen "soyut düşünme" kavramıyla anlaşılacak olguları da çocuklarımıza yanlış zamanda aktarıyoruz... Mesela "ölüm" kavramına bağlı cennet inancı... Bir öğrencime annesi: "Cennette her istediğinin olacağını, sütten nehirler olduğunu " falan anlatmış...
Bu öğrencim annesinin anlattıklarından etkilenerek evlerinin balkonundan atlamaya kalkışmış... Okula geldiğinde ise sürekli "ben ölmek istiyorum, cennete gideceğim. Bu dünyada çok sıkılıyorum" gibi cümleler kuruyordu... Okul öncesi uzmanı olarak psikolog arkadaşımla uzun bir süreçte bu saplantısında sağlıklı davranışlar sergilemesini ancak sağlayabildik. Başka bir hata da okul öncesi çağda "soyut ifadeleri, somutlaştırıp" anlatmaktır. Örneğin Tanrıyla ilgili olarak camilere "Allahın evi" denmesi...
Minik insanlarımız orayı gerçekten Allahın yaşadığı yer olarak algılıyor. Allah kavramı beyinlerinde görselleşiyor. Yine özellikle Türk filmlerinde çok karşılaştığımız yanlış ifadelerden biri "Allah baba". Çocuklarımız körpe beyinlerine Allah’ı yaratılmış canlılara benzeterek işaretliyor. Bunun felaket sonuçlarını farklı isimler adı altında dünyamızda bir hayli görüyoruz. Satanistler,uzaylılardan medet umanlar vs... Birde böyle olaylar duyduğumuzda nereden çıktı bu sapkınlık diyoruz..Oysa yanlış eğitimlerimizin ektiğini biçiyoruz.
Çocuklarımızın maneviyat sisteminin güneşini "sevgi" .yapalım ki sorularının cevaplarıyla kurdukları "inanç" gezegenleri yörüngelerinden hiç çıkmasın. Böylece başka inanç gezegenlerine çarpmasın. Kutsal kitabımızın dediği gibi:" Benim dinim bana, senin dinin sanadır demeyi bilsin saygılıca. Minik insanların yüreklerine iyiliği ve sevgiyi "iyilik ve sevgiyle "yerleştirelim. Onların sorularını okul öncesinden başlayarak doğru, açık, basit ifadelerle, anlaşılır şekilde tatmin edelim. Ruhlarına şekil verirken biçimsizleştirmeyelim. UNUTMAYALIM Kİ: "Okul öncesi çağ, kişilik tarihimizin ilk çağıdır. İlerleyen gelişim çağlarımızda manevi keşiflerimizin bulgularına okul öncesi çağda yatırım yaparız"...
[ Üyelere Özel ] 01-05-2008 22:03:02
Başka zeminde bir çok sorunuz olmuştu.Sorduklarınızda samimiyetinizi hissederek gömleğin ilk düğmesi adlı yazımı sabırla okumanızı bekliyorum.
Bu imtihan meselesini şöyle anlıyorum.Bir Müslüman olarak ta baştan Allah’ta imtihan etme yetkisini gördüğüm için beni şöyle veya böyle imtihan et yoksa kabul etmem haa!deme tutursızlığını bir sınav adayı olarak kabul ettiğim kendimde görmüyorum,ister varlıkla ister yoklukla,ister sağlıkla ister hastalıkla imtihan etme, imtihan merciinin ona vermiş olduğum imtihan etme hak ve yetkisi i çerisinde olduğuna inanıyorum, eğer imtihan edilmeli miyim? imtihan edilmemeli miyim? gibi bir soru gelirse o ayrı cevaplanır. Ama ,zamanını benim belirlemediğim bir zamanda,doğduğum coğrafyayı benim seçmediğim bir yerde ve benim tercih etmediğim anne ve babadan dünyaya gelmiş bulunuyorum ve böylece acizliğimi görüyorum. Aslında kendini ayıldığında sınav salonunda bulan ve çevresine baktığında kimilerinin ‘sınav da neymiş canım’ diyerek sınav sorularını beğenmeyen,’benim çalıştığım yerden çıkmadı,ne kadar da mantıksız sorular,bu sorulara da böyle zulüm edilir mi’ diyen bir öğrenci olmak istemiyorum.. Eğer uyandığımda bir sınavda isem(sınavda olduğumu kabul ediyorsam) demek ki beni getiren el benim sınavı başaracağıma inanıyor, çünkü başarmamam için hiçbir neden yok… Yeter ki ! öğrencilere sorulan soru sayıları,zorluk dereceleri farklı olmasına rağmen puanlamalarında da farklılık gözetecek kadar adil ve merhametli bir sınav yapma merciine inanayım..
Özürlü çocuğuyla imtihan!(bunu sonra açıklayacağım) olan bir ailenin özürlü çocuğu olmayan bir aileye göre alacağı puanlarda muhakkak farklılık olacak yani kimi öğrencilere (özürlü çocuğu olan ailelere 20 puanlık 5 soru, ama özürlü çocuğu olmayan aileye 2 puanlık 50 soru, Neden bana 20 puanlık 5 soru ,başkasına 2 puanlık 50 soru dersem,neden sınav salonundasın gibi daha da zor bir soruyu cevaplamak zorunda kalırım ve cevabım !hiçbir yetkim ve bilgim yok! , o zaman müsaade et de soru sayılarını da biz belirleyelim derler.
Ama asıl sorun bulunduğun salonu imtihan salonu kabul edip etmemek,eğer salonda soru kitapçıkları gezinmeseydi(ki bana göre varlıklar,yokluklar,sağlık,hastalık benim için soru kitapçıkları )ben bulunduğum salonu parti yapmak için bir araya gelmiş parti hazırlıkları yapan sınav kaçkınları gibi parti mahalli zannederdim.. Ama bu da öğrencilerin tercih,buna da saygı duyuyorum. Bu konu gömleğin ilk düğmesi ,bu düğmenin nereye ilikleneceği konusunda hem fikir olamazsak altındaki düğmelerin yanlış , mantıksız veya adilane bir yere iliklenip iliklenmediği konusunda konuşmaya gerek kalmaz.Sonraki düğmelerin yanlışlığını düzeltmek ilk düğmeyi doğru yere iliklemekle başlıyor.Eğer siz dünyayı imtihan alanı olarak görmüyorsanız,Bana göre ilk düğme yanlış yerde o zaman engellilerle Allahın bizleri imtihan ettiği konusuna cevap bulamazsınız tatminde olamazsınız.
Kaldı ki insanoğlu dünyanın dengesini alabildiğine bozacak ve her geçen gün engelli çocuk doğma oranının yüzdesini, imal ettiği ve ilaç diyerek millete yutturduğu şeylerle artıracak,doğal besin kaynaklarını kurutacak,engelli çocuk doğmaması için gereken önlemleri almayacak, sonra başımıza kendi elimizle getirdiğimiz şeyin faturasını Allaha keserek imtihan deyip birbirimize sabrı tavsiye edeceğiz öylemi.Bence Allaha iftira etmiş oluyoruz.Yani Allah bir kural koyuyor. Bir başka örnekte:bir erkekle bir kadın birleşirse çocuk olur.Bir kadın gayri meşru bir çocuk doğuruyor sonra sokağa atıyor ve biz diyoruz ki ‘Allah bu çocuğu niye böyle şartlarda yarattı’ diye.Ne yani Allah ne yapsın bu çocuk gayri meşru olacak diye Allah bu çocuğu yaratmasın mı?Doğaya koyduğu bu kuralları iptal mi etsin?
Bence asıl soru bu kadının bu çocuğu gayri meşru şekilde doğurmaya iten sebep ne? bu sebepleri ortadan kaldırmak için ve bu dakikadan sonra toplum ve devlet olarak bu çocukların yetiştirilmesiyle ilgili ne yapıyoruz.. İşte aslında sınavdaki en zor soruyu kendimiz kendimize hazırlamış oluyor ve kendi kendimizi en zor şekilde imtihan ediyoruz .Bir araştırmaya göre Afrika daki aç insanların doyması için harcanacak paradan, Amerika da ki insanların köpeklerine(köpeklere bakılmasın demiyorum) yedirdiği mamaya harcanacak para daha fazla veya diğer araştırmaya göre kadınların kozmetik için harcadığı para daha fazla. Afrika da ki aç insanları Allah mı aç bıraktı yoksa Aç gözlüler mi ?Çocukları engelli yapan Allah mı yoksa ilaç tüccarları mı?
Nede hemen faturayı Allaha kesiyoruz ve kısa yoldan imtihan diyoruz. Bence imtihan bu deyip durmak yerine neden böyle oluyor diyerek çalışmak lazım eğer atalarımız bu imtihandır diyerek yatsalardı her halde Osmanlı’da engellilerle ilgili yapılan ve günümüze gelen hiçbir şey olmazdı.
İmtihan edilmeye inanmak beni hiçbir zaman pasivize etmedi,kaderine razı olan,susan bir adam kılmadı, bilakis direnen,araştıran,başarma umudunu yitirmeyen ve her an kendimce doğruları yapma mücadelesi veren bir adam kıldı..
Asıl soruya gelemedik.. Peki imtihan aracı olarak seçilen bu çocukların suçu ne….
Bu soruyu yukarıdaki anlattıklarım size inandırıcı(inanmanızı değil) gelip gelmediğini öğrendikten sonra cevaplamak istiyorum…. Tabi daha bir çok sorunuzu da
Diğer türlü konuşmama gerek kalmayacak.
Lütfen din hakkında konuşurken bizim gibi inananlara aklını kullanamayan yobaz muamelesi yapmaz bizimde inancımızın kendi içinde tutarlılıklarla örülü bir duvar olduğunu düşünürseniz ancak eleştirinizi duvarın dış tarafından değil ,iç(yani inanalar tarafından) tarafından bakıldığında en mantıksız şeylerin bile tutarlı görülebileceğini hesaba katarsanız insanlık sınavınızda başarılı olursunuz ,bizim gibi inanan arkadaşlarınız olmasını istemez misiniz!!!.. Birbirimizden alacağımız çok şeyler var en azından bu küçümencik ,çaresiz,yardım bekleyen çocuklar için yardımlaşalım, farklı düşünmemiz bizi bir birimize düşman kılmadan .
Çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum..saygılarımla vesselam….
[ Üyelere Özel ] 30-04-2008 11:22:39
Bugün,aileler model olarak çocuklara inancı verseler problem yaşanmayacağı umudundayım.Tuba Hanım,sözünü ettiğiniz öğrenci,annesinin söylemesinden mi yoksa televizyonlarada çıkan görsel intihar sahnelerinden mi etkilenmiş.Annesi kalk kendini balkondan at dememiştir.'Ağaç yaş iken eğilir ' sözünü hatırlatmakta fayda var.
[ Üyelere Özel ] 30-04-2008 00:48:29
bu ülkede en çok ihmal edilen şeylerden birisi sağlıklı bir inanç eğitiminin verilmeyişidir... tuba hanımın bu konudaki tesbitlerine kesinlikle katılıyor ve bir şeyler yapılması gerektiğini düşünüyorum...
[ Üyelere Özel ] 29-04-2008 12:17:20
Alev hanımı anlayamıyorum. Üç üniversite bitirdiğini belirtiyor ama insanların inancına saygı duymanın ne olduğunu sanırım öğrenebilmiş değil. Bence bir üniversiteyi de inançlara saygı duyma üzerine bitirmeli.
[ Üyelere Özel ] 28-04-2008 18:35:48
Böyle bir istatistiki çalışmamı var? Varsa ve bizimle paylaşırsanız sevinirim. Kaç çocuğa inanç tohumu ekilmemiş küçükken ve onun yeri büyüyünce nifak tohumlarıyla doldurulmuş. Bu nifak tohumlarına bir iki örnek verir misiniz?