Hiperaktif Bireylerin Ruhsal Durumu

Kıpır Kıpır çocuklar ve sorunları
Bir uçtan diğer uca koşturan, yerinde hop oturup hop kalkan bir çocuğun nesi olabilir? Bu yazıda aşırı hareketli ve dikkat eksikliğine yol açabilecek farklı durumlar irdeliyor: Duygular hareketleri nasıl etkiler? Çok hareketlilik dikkati neden azaltır?
Körfez vapurunun alt kat salonu bir uçtan öbür uca koşarak keteden ufaklık bir yandan sağa-sola gülücükler dağıtıyor. Vapurun tahta sıralarındaki büyükler gülümseyerek karşılık verirlerse, hızını ve koşarken çıkardığı 'pat-pat, sesini daha da artırıyor. Biraz çatık kaşlıca teyze, çocuğun annesine, 'Maşallah pek de hareketli' diyor. Anne teyzenin demek istediğini anlıyor da, anlamazdan geliyor. "Babası da böyleymiş, hiç yerinde durmaz, koşturur dururmuş." Teyzenin hep soran bakışlarına karşılık: "sonra… sonra durulmuş." Çocuk koşturmaya devam ediyor. Teyze, "okulda böyle olursa, işiniz zor." Anne cevap vermiyor. Çocuk durmuş bir şeye dikkatle bakıyor. Alt kata inen merdivenlerin hemen yanındaki akvaryuma gözlerini dikmiş öylece, kırmızı mavi balıklarla birlikte kafası bir sağa bir sola gidiyor. Bir kaç dakika sonra yine koşmaya devam edecek.
Aşırı hareketlilik
ABD'de çocuk psikiyatristlerinin gördüğü 5-12 yaş arasındaki her on çocuktan beş ilâ yedisi "aşırı hareketlilik" şikayeti ile getiriliyor. Beşten küçük ya da on ikiden büyükler arasında da sık sık duyulan bir şikayet gerçi ama, okula başladıktan sonra tırmanışa geçip, ergenlikle birlikte ilk şiddetini kaybeden ya da başka bir kılığa giren bir başka sorun.
Konuyla ilgili olanlar bilecektir, 'aşırı hareketlilik' dendiğinde çocuk psikiyatristlerinin, nörologların yaklaşımlarında ülkeden ülkeye büyük farklar var. Kimileri ABD'deki doktorların aşırı hareketliliğin hemen her türlüsünü aynı kefeye koyduğunu, kimileri de diğer ülkelerde (özelikle İngiltere Fransa vs.) aşırı hareketlilikle giden davranış problemlerinin yeterince tanınıp tedavi edilmediğini öne sürüyor.
Burada tanı tartışmalarına girip kafaları karıştırmak istemiyorum. Üstelik, her ülkede doktorun kararı genelgeçer bir kalıbın hastaya uydurulmasından ziyade, çocuğun neye ihtiyacı olduğuna göre biçimleniyor.
Son yıllarda Time, Newsweek gibi dergilerin de katkılarıyla popülerleşen "dikkat eksikliği-aşırı hareketlilik bozukluğu" gerçekte bir bozukluk değil; bir kaç şekilde kendini gösteren ve bir çok nedene bağlı olarak ortaya çıkabilen bir sorunlar kompleksi. Dolayısıyla bir çok farklı yaklaşımı mümkün ve gerekli kılıyor.
Bu yazıda dikkatin nasıl "eksildiğine," çocukların nasıl olup da "aşırı hareketlileştiği ve düşünmeksizin akıllarına estiği gibi davrandığına açıklamalar getirmeye çalışacağım.
"Vapurdaki ufaklık" örneğine döneyim. İki-iki buçuk yaşında var-yok. Yürümeye başlayalı neredeyse bir yıl olmuş, koşmanın tadını ise yeni yeni çıkarmaya başlamış. Hareket sistemi ancak elvermekte. Deliler gibi sağa-sola koştukça, sadece yeni edindiği bir hareket özgürlüğünü pervasızca kullanıyor; yeni öğrendiği bir beceriyi de pekiştirmiş oluyor.
Kimi ana-babalar, çocuklarının emeklemeye başladığında da aşırı hareketlendiğini hatırlayabilirler. Daha da geriye gidip, beşiğinde yerinde durmayan bebekleri bile bulabiliriz. Filancanın çocuğunun ise bu denemelerin hiç birini yapmayıp, kuzu kuzu oturduğunu, nereye koyduysan orada kaldığını söyleyenler de çıkabilir. Vapurdaki annenin dediğini hatırlayın, "babası da böyleymiş." Sabırsız hareketli, koşturan… Genetik çalışmaları, bu gözlemin kesinliğini destekliyor.
Bu arada ufaklığa 'dikkati eksik' dedik, ama, akvaryumun önünde geçirdiği bir kaç dakikayı (bizim zamanımızla bir kaç saat) yabana atmayın. 'Dikkati eksik' çocuklar gerçekten ilgilerini çeken bir şeyle dakikalar, hatta, saatler geçirebilirler… Örnek mi, televizyon ya da video oyunları benim aklıma gelenler...
Ufaklık, ilginç bulduğu bir şey buldu mu, pür dikkat kesilip, kımıldamaksızın ya da gerekli hareketlerden bir fazlasını yapmaksızın öylece durabiliyor. "İlginç" deyince genellikle olumlu ya da keyif verici duygular uyandıran, "motivasyon" arttırıcı durumları kastediyorum. Çocuktan çocuğa, büyükten büyüğe ve günden güne değişen ilgi çekici, hoş duygular uyandırıcı şeyler.
Duygularla hareket sistemi ve dikkat arasındaki ilişkiye gelince… Kafanızın 'bozuk' olduğu zamanları düşünün. Evin içinde, bir oraya bir buraya gidip geliyor olabilirsiniz. Ya da, "ah, bir kafanızı verip de bir şey" okuyamıyorsunuzdur. Üzüntü, öfke, çöküntü, kırgınlık, kısa ya da uzun sürelerle dikkatinizi bozup, sizi yerinizde rahat oturtmayabilir.
Bu ilişki tarzı çocuklarda çok daha belirgin. Çocukların beyni 'yapım halinde,' yani gelişmekte olduğu için beyindeki çeşitli alt-sistemlerinden birisinde olan diğerini rahatlıkla etkileyebiliyor, hatta bir diğerinin işlerini bozabiliyorlar. Dolayısıyla, 'duygu sistemi' (yani duygularla ilgili beyin bölgeleri) iniş-çıkışlar yapmaya başladığında, onunla zaten sıkı karşılıklı bağlantı içinde olan dikkat ve hareket sistemleri de teklemeye başlayacaklar. Sözünü ettiğim sistemler, normal gelişme sonucunda birbirleriyle bağlantılarını koparmaksızın, ilişkilerini "mesafeli" hale getirebildikleri ölçüde, erişkin hayatta sistemler arası parazitler daha az etki gösterebiliyorlar.
Vapurdaki ufaklığın biraz daha büyüyüp okul yaşına geldiğini varsayalım. Dikkat eksikliği ve aşırı hareketliliğin özellikle göze çarptığı dönem bu. Çocuğun karşılaştığı etkenlerin de bir o kadar artığı bir zaman.
Başka çocuklarla birlikte bir şeyler yapmak, öğretmenlerin sözünü dinlemek, başarılı olmak, sınıfta öğretmenleri öğrenmek gibi somut hedefler bir çok çocuğu şaşkına çevirebiliyor. Üstelik daha önceden aşırı hareketli olup uslananlar olduğu gibi, önceden de 'akıllı-uslu' olup, yaramazlaşanlar (siz onu 'aşırı hareketli-dikkati eksik' diye okuyun) da bollaşıyor.
Ana-babadan ayrı olmanın gerginliğini, kavgacılığa ve azgınlığa döken pek çok çocuk okulda zapt edilemez hale geliyor. Üstelik kaygılarını dile dökmekte, doğal olarak, zorlandıkları için yaramaz damgasını yiyen bu çocuklar 'derslerde' başarısız oluyor.
Bazıları ise, derslerden daha başlangıçtan pek hoşlanmıyorlar. Ana sınıfını ya da birinci sınıfları düşünün. Okuma güçlüğü çeken çocuklar için okul hiçbir ilgi çekici yanı olmayan, başarısızlıkların ardarda yaşandığı bir yere dönüverir. Bu çocukların da, belki zaten aksak olan, dikkat sistemleri okulla ilgili her şeyde iflas eder. Artık sınıftaki sıralarında oturup, öğretmeni izlemeleri için pek bir neden kalmamıştır.
Bir başka grup çocuk ise, nerdeyse ezelden beri aşırı hareketli gelmiştir ve öylece devam eder. Dikkatini vermekte hep zorlanmıştır. En cazip oyun, en eğlenceli TV programı bile onu yerinde tutamaz. Dikkat eksikliği tanısı alanların içinde, bu çocukların dikkati sorunun adına layık olacak derecede ve ta baştan bozulmuştur.
Bir çocuk, dikkati dağınık ve aşırı hareketli ise, bunun için pek çok sebep olabilir. Ama yaklaşımlar sebepler denli çeşitli olmak zorunda değil. Örneğin 'uyarıcı ilaçlar' diye bilinen Ritalin ya da Dexedrin gibi amfetamin türevleri pek çok durumda dikkati düzeltip, aşırı hareketliliği azaltabiliyorlar. Ancak, sorunu ağırlaştıran çevresel etkenleri saptamak, çocuğa ve ailesine sorunlarla başa çıkmak için gerekli becerileri kazandırmak, ilaç tedavilerinin kısa dönem için sağladığı yararların daha kalıcı olmasını sağlayabilir.
Örneğin, kaygı, gerginlik vb. nedenlerle 'hareketlenen' çocuklarda uyarıcıların etkisi sınırlı kalır. Çocuğun kaygısını söze dökmeyi öğrenmesinin, sıkıntılarıyla uğraşmayı öğrenmesinin (Özellikle uzun vadede) çok daha yararlı olduğu yaygın bir kanı.
Vapurdaki ufaklığa dönersek… Aşırı hareketliliğin bir sorun mu, yoksa gelişimin doğal bir göstergesi mi olduğunu, biraz da zaman gösterecek. Babasının da bir zamanlar böyle olup, sonradan "düzeldiğini" bilmek ümit verici. Ama bir çocuğun istenenden 'fazla ya da eksik' her davranışını problem olarak damgalamaksızın atılacak bir sürü adım var. Neden ve niçinler yanıtlarken olsun, tedaviyi eğitimi planlarken olsun, akılda tutulacak şeylerden birisi, bence en önemlisi: bu problem bu çocuğun hayatını, gelişimini, öğrenimini ne kadar etkiliyor?
Bu sorunun cevabı göz önünde tutulmaksızın uygulanacak tedavi edici yaklaşımların 'hizaya getirmekten bir farkı olmayabilir
Dr. Yankı Yazgan, Psikiyatrist
Yorumlar (0)
Yorum yapanları görebilmek ve yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.