Anneler, suçlu değilsiniz
Engelli bir çocuğa sahip olmanız ya da sahip olacağınızı öğrenmeniz, hayata daha farklı gözlerle bakmanıza neden olacak. Kafanızın içinde 'Niye ben?' ile başlayan binlerce soru uçuşacak. Özellikle anneler, kendinizi suçluluk duygusuna kaptırmayın. Her şeye ama her şeye rağmen, o minik varlık sizin sevginize muhtaç. Sevgi denen yüce inanç ve sabırla, onu sarıp sarmalamanız, kendi dünyası içerisinde yapabileceklerini ona öğretmeniz halinde o, sizi hep ödüllendirecektir...
Dr. Mustafa Erdek, engelli bir çocuğa sahip olmanın getirdiği karmaşık duygulara, paylaşmakla çözüm bulmuş. Dr. Erdek şunları söylüyor: 'Engelli bir bebekle karşılaşan hemen tüm ailelerde önceleri bir şaşkınlık, inanamama, çocuğun kendi çocukları olamayacağı gibi düşünceler, daha sonra ise 'neden ben' ile başlayan bir çok benzeri düşünceler ve ruhu kaplayan isyan duyguları veya çocuğun engelinin reddine kadar varan duygu seli görülmesi doğaldır. Ancak tüm bu duygular kısa bir süre sonra sel olmaktan çıkıp durulacak ve yaşam yavaş yavaş normale dönmeye başlayacaktır. Çocuğunuz beklediğinizden belki biraz farklıdır. Ama yine de sizin bir parçanızdır. Mutlaka onu sevecek ve bağrınıza basacaksınız.'
SEV, KORU, EĞİT
'Sizin sevginiz, ilginiz, çabalarınız, erken eğitim imkanları ve ona verebileceğiniz yaşam şansı onun geleceğini yönlendirecektir. Çocuğunuzu seviniz, koruyunuz ve eğitiniz. Bunları yaparken kendinizi, ailenizin diğer fertlerini de düşününüz ve hayatınızı karartmadan en iyi ve uzun şekilde yaşamaya uğraşınız.'
10 AYRI AŞAMA
Doğum sonrası çocuğun durumunun öğrenilmesi sonucunda ortaya çıkan ilk tepki 'şok'tur. Aile birden hiç beklemedikleri bir durumla karşılaşmıştır. Bu ilk tepki yoğun bir biçimde ağlama, hissizleşme, çaresizlik, çevreye tepkisiz davranmak, sorulara veya konuşulanlara yanıt vermemek şeklinde kendini belli eder. Şok dönemi kişilerin kendi yapısı, aile içindeki durumu ve yakın akrabalarının etkileri, alınabilecek psikolojik destek doğrultusunda kısa veya uzun sürebilir.
Bundan sonra 'inkar' dönemi ortaya çıkar. Beklentilerle örtüşmeyen çocuk, onların olamaz duygusu kaplar benliklerini. Önce çocuğu tümüyle ret ortaya çıkar. 'Bu çocuk benim olamaz', 'Çocuğumu hastanede karıştırmış olmalılar' gibi gerçekdışı düşünceler geçer akıllardan. Daha sonra ruhsal çatışmayı, hayal kırıklıklarını ve bunlara bağlı gelişen bunalımları hafifletmek için çocuğun engelinin reddine sıra gelir. 'Hayır benim çocuğum engelli olamaz', 'Benim çocuğumun hiçbir şeyi yok' gibi inkar sözleri sık duyulur. Bir süre sonra Down Sendromu hakkında bilgi sahibi olan ailelerde bu kez 'Benim çocuğum Mozaik' sözleri duyulur. Tüm bunlar çocuğu engelsiz görmek, göstermek veya hiç olmazsa kötünün iyisi olarak görme çabalarının göstergesidir.
İnkar duygusu, zaman içersinde çocuğa alışma ile hafiflemeye başlar. Ama bu kez de aile içinde sevgi, kızgınlık, öfke, suçluluk ve suçlama duyguları birbiri ile çatışır. 'Duygu karmaşası' döneminde anne veya baba veya her ikisi birden kendilerini çocuklarına adarlar veya çocuğu tümüyle redderler.
Duygu karmaşasında en zor baş edilen duygu ise, suçluluk duygusudur. Anne ve baba çocuğun engelli olarak dünyaya gelmesine neden olduklarını ve geçmişte yapmış oldukları bir hatadan dolayı Tanrı tarafından cezalandırıldıklarını düşünürler. Bu duygu çocuğu dünyaya getiren annede daha da yoğundur. Genelde anneler, belki bilinç altında, çocuğu doğurduğu için, babalardan daha fazla suçluluk hissederler. Suçluluk duygusu çocuğa yönelebilecek öfkeyi engellerken, bazen çocuğa bir öfke duyulduğunun inkar edilmesi şeklinde kendini gösterir.
KIZGINLIK HİSSİ
Çocuğun aile tarafından derhal kabullenilmesinde en büyük engel ise kızgınlıktır. Kızgınlık kendini iki şekilde gösterir. İlk kızgınlık türünde 'Neden ben?', 'Neden biz?', 'Niçin bize?' şeklinde sık sorulan sorular şeklindedir. Bu tepkiler genelde her insanın aklına gelen sağlıklı, normal düşüncelerdir. Bir başka kızgınlık türü ise doğrudan çocuğa veya çocuğun dünyaya gelmesine neden olan anneye, nadiren babaya karşı olan kızgınlık duygusudur.
İnsanlar, çocukları ile özdeşleşmiştir. Onlar bizim geleceğimizdir. Bu nedenle çocuğun engelli olması ailelerin bir hatası olarak algılanır. Bu hatalı olma duygusu nedeniyle 'utanma' gelişmiştir. Bu hata başkaları tarafından görülmesin, bilinmesin düşüncesi ile çocukla bir arada görülmekten kaçınılır.
Utanma duygusundan kurtulmak için, aileler çare arayışları içine girerler. Engelini ortadan kaldırmak veya tedavi ettirmek, çocuğun durumunu düzeltme girişimleri içinde çare olabileceğini sandıkları herkesle anlaşmaya girebilirler. 'Pazarlık etme' süreci başlamıştır. Bu süreçte anlaşmaya girilen kişi; sık başvurulan doktor olabileceği gibi, şifalı otlar veya muska vb. yöntemlerle tedavi ettğini iddia eden kişiler, farklı dinlerin mensupları, hatta Tanrı olabilmektedir.
KABUL ETME DÖNEMİ
Gerçeğin değişmediğini anlamak, bazen böyle çok uzun süre alabileceği gibi bazen daha kolay olabilmektedir. Çocuğu ve çocuğun engelini tanımak, ortaya çıkan sorunlara çözüm üretmek ancak bilinçli çabalarla olacağından, çocuğu kabullenen ailelerde artık çocuğun ve kendilerinin yaşamı kolaylaşır. Bu 'araştırma döneminde' aileler, artık konu hakkında bilgi sahibi olma çabalarına yönelirler.
Daha önce yaşanan fırtınalı dönem, artık yerini sakinliğe bırakmaya başlar. Bu en uzun dönem 'kabullenme ve uyum' dur. Kabullenme ve uyum her zaman yüzde yüz değildir. Bu dönemde bile diğer dönemlere gidiş geliş sık olur.
Aileler, duygularını her zaman dışa yansıtmayabilirler. Bu duygular genelde içe dönük yaşanır. Bu içe dönük yaşanan duygular, genelde saklanmaya çalışılır. Bu saklamaya çalışma çabaları sonucunda akraba ve arkadaşlardan uzak durmak, onlarla görüşmek istememek sosyal içe kapanıklığı yanında getirebilir. Aileler koza içindeki ipekböceği gibi kendi iç dünyalarının içine sığınırlar. Çocuğun durumunu her sorana tekrar tekrar açıklamak, konu ile ilgili soruları yanıtlamak oldukça güçtür ve acıların tekrarı şeklindedir. Yakın çevreden kopmak anne ve babanın çocuğun durumunu kabul etmede karşılaştıkları zorluğun sonucunda ortaya çıkan bir 'savunma mekanizması'dır. Aslında asıl bu dönemde duyguların dostlar ve yakın çevre ile paylaşılması gereklidir.
Engelli bebeğimi aldırsam mı
Engelli bir çocuğu doğacak çiftin kararsızlık aşamasını pek çok aile yaşamıştır. İşte, adı bizde saklı çiftin duyguları ve engelli bir çocuğa sahip doktorun cevabı:
Sayın Dr. Mustafa Erdek
Eşim 4.5 aylık hamile ve bebeğin Down Sendromlu olacağını öğrendik. Aldırıp aldırmama konusunda karar veremedik. Bize yardımcı olabilir misiniz?
Hekimin yanıtı:
Hekim olarak bu çocukların sağlık sorunları yanı sıra aileye getireceği ek sıkıntılar nedeniyle ve çocuğun çekeceklerini düşündüğümde alınmasını önerebilirim. Ancak burada kurtulacak olan ailedir. Özetle birçok sıkıntıdan kurtulacaktır. Baba olarak ise doyumsuz ve karşılıksız sevgileri ile ailenin içinde Tanrı'nın vermiş olduğu bir melek olacaktır onlar. Bu nedenle alınmasına karşıyım. Eğer anne baba olarak siz sağ olduğunuz süre onun sağlık ve eğitim sorunlarını karşılayacak ve sizden sonra onu güvenilir ellere teslim edebilecekseniz neden aldırasınız derim. Bunları yapmanın güçlüğü ve ailenin yaşam şartlarında olabilecek değişikliklere karşı koyamayacak ve çocukla ilgilenemeyecek ailelerin ise bu çocukları edinmemelerini öneririm. Kolay yolu aldırmak. Zor yolu ise hayatta hep yanınızda olacak ve size bağımlı yaşayacak bir çocukla bazen sevinmek ama sıklıkla üzülmek olacaktır.Eğer böyle bir çocuğum olmasaydı ve ilk defa bu olayla karşılaşsaydım mutlak aldırırdım.
Ama şu an dünyada bir meleğe sahip nadir insanlardan biriyim ve kararım mutlak onlardan tarafa olacaktır. Ancak kendi kararınızı yine de siz vermelisiniz.
Kaynak: http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2002/09/12/yazidizi/yazidizi2.html
[ Üyelere Özel ] 24-08-2007 00:20:39
çok güzel ve açıklayıcı bir yazı.