05-09-2013 |

Bir Salkım Üzüm

Çocuktum, on onbir yaşlarında. O zamanlar küçük bir köyde yaşıyorduk. Köy deyince içinizden ‘Bu da çocukluğu apartman dairelerine hapsolmamış şanslı kişilerden’ diye düşünebilirsiniz. Nitekim kısmen öyleydi de. Kısmen dedim çünkü köy öyle ahım şahım güzel bir köy değildi ama insanları iyiydi en azından.

 Üç odalı bir evde oturuyorduk, mutfak desen eve bitişik fakat ondan bağımsız bir yerdeydi. Babamın çitlerle ördüğü bir bahçemiz vardı, annem küçük müçük dinlemez sebzesini ekerdi bahçeye. Bir de annem yapınca, tüm köyün dumanından anladığı, bir ekmek tandırımız vardı. Tandırdan çıkmış sıcak ekmeğin üzerine tereyağ sürdün mü, bu bizim bir öğün yemeğimiz olurdu.

 Evimiz tüm köylünün gözdesi, köyün çeşmesine on adım uzaklıktaydı, yazın buz gibi soğuk kışın ılık su akardı. Çoğu zaman serinlemek için giderdik biz ama dedikodu yapmak için gelenler daha çoğunluktaydı.

 Kışın köy boşalırdı kimi çocuğunun eğitimi için merkeze giderdi kimi de ekmek kavgası uğruna yurt dışına. Ben bir an önce yaz gelsin, köy şenlensin isterdim. O da yazın köyü ziyaret edenlerdendi, aslında en çok da onu görmek için yaz gelsin isterdim. Adını, kaçıncı sınıfta okuduğunu bir arkadaşımdan laf arasında öğrenmiştim. O beni tanımıyordu.

 Bir gün annem çeşmeden su getirmemi istedi, içimden o kişi geçiyordu ‘keşke o da orda olsa bahaneyle belki tanışırdık’. Dedim. Çeşmeye vardığımda ne göreyim orda, arkası dönük, su içiyordu. Çocukluk ya utandım, kaçtım hemen. Sonra kızdım kendime neden kaçtın diye. Bana onunla tanışma fırsatı verilmişti ama cesaretsizliğimden bu şansı kaybetmiştim. O beni hiç bilmedi, kaçmasaydım belki bilecekti. Şimdi bile bazen arada rastlıyorum ona ama o benden habersiz.

 Herkesin hayatında bir çocukluk aşkı olmuştur ben de çocuktum işte…

 Hala aklıma gelirken yüzümde bir gülümseme oluyor. Bir bisikletimiz var ama ben sürmeyi bilmiyorum hiç olacak iş mi? Şimdiye kadar hep korktum ya düşersem, ya araba çarparsa diye cesaret edemedim ama bir yandan da çok istiyordum. Kafama koydum öğreneceğim dedim. İşin ustası abime gittim, bana mutlaka öğretmelisin dedim. Sağ olsun çok yardımcı oldu, freni olmayan bisikletini verdi elime ‘al, bu senin’ dedi. Ben tabi sevinçten dört köşe oldum. Önce dengede durmayı öğrendim sonra yavaş yavaş yakın mesafeleri gidebilmeyi. Bizim evin yakınlarında bir yokuş vardı, abimden görmüştüm buradan bisikletle inerken çok eğleniyordu.

Madem öyle bende ineyim dedim nasılsa öğrenmiştim artık. Yokuşun başına geçtim arabaların gelmediğinden de emin olunca bıraktım kendimi, uçuyordum resmen. Derken bu eğlence frenlerin olmayışından kısa sürdü, kendimi kurbağalı bir dere de buldum. Kurbağaları da hiç sevmezdim üstelik… Ama öyle böyle yokuştan ine ine, bir yerlere çarpa çarpa öğrenmiştim bisiklet sürmeyi.

 Her çocuğun hayatında bir macerası olmuştur ben de çocuktum işte…

 Tüm köylünün imrenerek baktığı bir bağ bahçesi vardı. Burası Salim Amca’ya aitti köylüler ona Zalim Salim derlerdi. Çünkü çok acımasızdı bağdaki üzümlerden hiç kimseye ikram etmezdi, çocuklara bile...

 Bir gün arkadaşlarla bağın önünden geçerken gözlerim iri yarı kara üzümlerin olduğu bir salkım üzüme ilişti, çok canım çekmişti. Bir salkım üzümden ne olacak diye düşündüm. Ve gizliden girdim bağa. Korku ve heyecan içinde gözüme kestirdiğim o bir salkım üzümü kopardım tam arkamı döndüm gidecektim ki Zalim Salim karşımda. Göz göze gelmemizle, sol yanağımda bir acı hissetmem arasında saniyeler oynuyor. Tokadın verdiği sarsıntıyla üzümü düşürmüşüm, ama o acı ve onur kırıcı tokattan sonra bunu düşünemezdim ikinci bir tokat daha gelmeden can havliyle, oradan ağlayarak kaçtım.

 Canım acımıştı evet ama beni üzen bu değildi. Beni üzen bir salkım üzümün benden daha değerli olmasıydı.

 Her insanın sevmediği bir meyve vardır benim de bir salkım üzüm işte…

Yorumlar (2)

[ Üyelere Özel ] 15-11-2021 22:35:39

Harika

[ Üyelere Özel ] 18-09-2013 11:16:04

başarılı

Üyelik Gerekli

Yorum yapanları görebilmek ve yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Okul Öncesi Öğretmeni