07-01-2009 |

Anlaşmak-İşitme ve Engel

En iyi kimi tanıyorsunuz?

En çok kimle berabersiniz?

En çok kimin için bir şeyler istersiniz?

En çok kimle yüzleşirsiniz?

Kendinizle..

Sevginizi, nefretinizi, arzularınızı, korkularınızı, zafiyetlerinizi, güçlü yanlarınızı, …….vs.

Hayatınızda vazgeçilmez yegane insan  SİZSİNİZ..

Normal şartlarda bu hep böyledir.

Kimse sizi sizden daha iyi bilemez.

Kimse sizinle kendiniz kadar birlikte olamaz.

Kimse sizin sinenize el uzatamaz.(İnsan olarak..!)

Sevgileriniz, korkularınız, hayalleriniz, dertleriniz, …. Her daim peşinizde, sizinledir.

Sizi sizden daha iyi anlatabilecek bir ikinci şahıs var olmamıştır.

Ve var olmayacaktır da…..

Sevdiğinizi gördüğünüzde hissettiğiniz mutluluğu sizden daha iyi anlayabilecek, sizden daha iyi anlatabilecek bir ikinci kişi düşünülemez.

Süslü sözler, boyalı cümleler olabilir. Ancak kalp atışının, gözlerin, sesin verdiği anlamı hiçbir cümle, hiçbir şiir anlatamaz.

Tabiî ki hayatımızda ikinci şahıslar her zaman vardır.

Yakından uzağa, iyiden kötüye, güzelden çirkine, zenginden fakire….. vs. vs.

Hayatı hayat yapan birinci tekil şahıs ile diğerleri arasındaki ilişkidir.

Bu ilişki kimi zaman insanı yaşanılması zor bir cendereye atabileceği gibi, kimi zamanda özlenilen hiç bitmesin istenilen güzelliklerin içine taşır.

Ama bu hiçbir zaman beni benden iyi anlamalarına, beni benden daha iyi anlatmalarına olanak sağlamaz.

Bu en sevdiğimiz kişi bile olsa, aynıdır, değişemez.

 

Her insan yanlış yapar.

Ve her yanlışına karşılık bir bedel öder.

Ödenen bedel bazen çok pahalıya mal olabilir.

Bunun en büyük sebebi de kendimizi anlatamama ve karşımızdakileri de anlamamamızdır.

“Ben bu kişiyim.” demek güzeldir, “Ben şunu seviyorum.”demek güzeldir, “Ben bunu istiyorum.” demek güzeldir.

Kendini anlatmak ve başkaları tarafından anlaşılmak; sorunun çözümüne ulaşma, hayatı yaşanılası bir hale getirme ve ideal refaha kavuşma noktasında insanlığımızın temel problemidir.

Ayırt etmeksizin tüm insanların kendilerini yanlış veya eksik anlatmaları, başkaları tarafından yanlış veya eksik anlaşılmaları sıradanlaşan bir vakıadır.

Her insan yanlış anlatır ve her insan yanlış anlar.

Ama buradan şu anlam da çıkarılmamalıdır; her insanın her anlattığı veya her anladığı yanlış değildir.

Problemi problem yapan verdiği zararın kapsamı ve derinliği ile alakalıdır.

İnsan kendini yanlış ifade edebilir ama bunun yaşam içerisindeki sıklığına ve hitap ettiği kesime göre etkisi problemi güçlü veya zayıf kılar.

Bu durum anlaşılmak için de aynıdır. Anlayamadığım kişinin bulunduğu yer ve bu yerin o kişinin yaşamında kapsadığı konum, problemi problem yapma noktasında etkindir.

“Ben yanlış anladım!” sözü telafisi olmayan durumlarda söylenemeyecek kadar hafif bir sözdür.

Yaşamak yanlış anlamalara yer verilmeyecek kadar ciddi bir iştir.

Evde, okulda, çarşıda, pazarda vs. her yerde ikinci bir şansımızın olmadığı yüzlerce olayla karşı karşıya kalırız ve bu durumlarda gerçekleştirilecek işin, doğru olması gerekir.

Aksi durumda yanlışlar yanlışları getireceği gibi, önemsenmeyen küçük yanlışlar, büyüyerek karşımıza çıkabilir.

Özür dilemek, yanlışını itiraf edip, pişmanlık duymak tabiî ki güzeldir.

Ancak geçen zamanın, solunan nefesin tekrarı yoktur.

 

Anlatmak ve anlamak veya bütün bir ifade ile anlaşmak, insanın içe ve dışa dönük yolları her an açık tutmasıyla mümkündür.

Bunun dışında problemin her hangi bir çözümü yoktur.

Çözüm sağlıklı beden ve sağlıklı bir ruh ile çözülebilir.

Aksi durumda kaybeden ben ve insanlık olacaktır.

 

Ancak kalbe ve düşünce ufkumuza giden yollardan biri veya bir kaçı kapalı ise …..

Kendimi ve çevremdekileri algılamada ağırlıklara sahipsem…

Ve bu ağırlıklar beni ve çevremi anlamamı güçleştiriyorsa…

Ve sadece bedeni ise…

O durumda yapılacak evreni kuşatıcı bir bakış açısını gönlüne indirmektir.

Aksi durumda rehavet ve boşluk o insanın kaderi olacaktır.

 

Gözlerim, kulaklarım, ellerim, ayaklarım, ….

Beni hayata bağlayan gizil kahramanlarım.

Hayatımızın her karesinde, küsmeden, usanmadan, sabırla, sebatla, sessiz bir şekilde, parçası oldukları bütünün hizmetinde…

Bir varlıklar bütünüdür insan.

Çoğu zaman, varlığı yok olmadan, anlaşılamayan varlıklar.

 

Varlık yoksunluğuna ENGEL denir.

Bu engel bizim insanları ve insanların bizi anlamasını kısıtlar.

“Sen benim gibi değilsin ki beni anlayabilesin.” Veya “Ben senin gibi değilim ki seni anlayabileyim.”

O halde engel anlaşamamaktır.

Peki, anlaşmanın, engeli aşıp, kalpleri buluşturmanın yolu nedir?

Öncelikli olarak derdini anlatmaktır.

İnsan için ulaşmayı arzuladığı şeyler istektir.

Ulaşmada zorlanılan her istek de derttir.

Bilmediğim derdi, farkında olamadığım bir engeli nasıl tanımlar, buna nasıl çare olur ve ne şeklide anlaşırım?

 

Derdi paylaşmada kullanılan en yaygın, en kullanışlı ve en çözüme yakın yöntem konuşmaktır.

Konuşmayı anlaşmada, dertleri paylaşmada, güçlü kılan en önemli unsur, cümlelerin açıklığı ve anlaşılırlığıdır.

Cümleleri, anlaşılırlığı, dolayısı ile konuşmayı besleyen de sözlerdir.

Sözlerin kabul yerinden mahrum bir kişi, gerek kendini anlamada, gerekse diğer insanları anlamada dertli bir kişidir.

İşitme(Sözlerin kabul yeri) duyusundan yoksun insan; dertlenmek, derdini anlatmak ve dertleri anlamak noktasında çok şanssız bir insandır.

Sınırlı bir çevreyle, kısıtlı söz birikimi ile işitmeden yoksun bir bireyin isteklerini çeşitlendirmesi çok mümkün olamamaktadır.

İsteklerin azlığı dertlerin azlığını beraberinde getirir.

Ancak bizim isteğimizin dışında yaşanan bir dünya vardır.

Ve isteğiniz(veya derdiniz) olmadan yaşamak mümkün değildir.

Dertsiz(veya isteksiz) olmak, kendi kabuğuna çekilmiş, sığ sohbet havasında, zaman tüketmekten öte hiçbir değer ifade etmeyen kronik dertli bir psikolojiyi beraberinde getirir.

Yani dertsiz olmak demek tümden dertli olmakla eş değerdir.

 

O halde çözüm ….

 

Öncelikli olarak işitmeden yoksun bireyin neleri sorguladığını, nelere değer verdiğini, neleri gündelik hayatına taşıdığını gözlemlememiz, işiten bireyler açısından, anlaşmada, dertleri paylaşmada güzel bir başlangıç olabilir.

Onlar neye gülüyor, neye kızıyor, neye üzülüyor, kime nasıl bakıyor, nerede ve kimle oturuyor, nasıl çalışıyor, nasıl dinleniyor, nasıl eğleniyor…….

Bunun ardından gözlemlerimizi mantık süzgecinden geçirip, nedenleri incelenerek üzerine kafayla birlikte  yüreklerin yorulması…..

Zorlandıkları ve zorlanmaları gereken yerlerin tespit edilmesi…

Ve ardından yapılabileceklerin belirlenip, kendi çapımız ölçüsünde bir yerlerden başlanması, çözüme kavuşmada yardımcı olacaktır.

Bu sayede anlaşmada engel olan ağırlıklar hafifleyecektir.

 

İşitmeden yoksun bireyler açısından yapılacak en ciddi eylem,

Çevrelerindeki işiten bireyleri en iyi bir biçimde gözlemlemek,

Yeni isteklerle hayata ortak olmak…...

Kendilerine değer veren, kendileri için kafa yoran, kendilerine tavsiyelerde bulunan kişilere kulak olmasa da yürek ve ellerini vermek….

Engeli problem olmaktan çıkaracaktır.

http://mfadiyaman.blogcu.com/

Yorumlar (0)

Henüz yorum yapılmadı
Üyelik Gerekli

Yorum yapanları görebilmek ve yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

İşitme Engelliler Öğretmeni