AİLE AİDİYETİ
Bu yazıda aidiyet, aile aidiyeti, ailenin işlevleri, aile aidiyetini destekleyen unsurlar üzerinde durulmuştur.
TDK (2019) 'da 'ilişkinlik', 'ilgi' olarak tanımlanan aidiyet kavramı, Maslow'a (1987) göre "kişinin cevresi tarafından kabul edilme, etrafındakiler tarafından biliniyor olma, önemli olma ve değer taşıma ihtiyacıdır. (Avşar;2019) Bir yere ait olma, "aidiyet" duygusu, bireyin insanlığını sürdürmek için içinde bulunduğu doğa ve toplumla sürdürdüğü çabadan kaynaklanmaktadır.
Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde de yer alan ait olma olgusu önemli bir insanı ihtiyaç olmasına karşın bu ihtiyacın çarpıtılması durumunda bireyin özerkliğin zarar görmekte ve yaşamı başkaları tarafından yönlendirilmektedir.
Bireyler dunyaya ayak bastıklarında aidiyet kavramına uygun olarak sosyal bir gruba dahil olma beklentisi taşırlar. Aynı zamanda duygu, duşunce ve davranışlarını diğer insanlara yansıtmak, onlar tarafından onaylanmak ve dikkate alınmak isterler. Birey bu aidiyet duygusunu ilk defa aile ortamında yaşar.
Aidiyet denilen kavram kişilerin kendilerine olan bakış acısıyla kendilerini nasıl anlamlandırdıklarına göre cevrelerindeki canlılara, sosyal gruplara ve ırklara gore oluşturulabilen dinamik bir kavramdır. Cünku bu kavram kimi zaman bireyleri bir butun olarak temsil ederken kimi zaman da kişiyi diğerlerinden ayırmaktadır. Buradan Kavramsal olarak aidiyetin tanımlanması süreci ele alındığında, ortak noktaları bulunsa da araştırmacıların farklı tanımlamalar yaptığı görülmektedir. "Bireyin kendisini bir sistemin ya da bir çevrenin vazgeçilmez ve ayrılmaz bir parçası olarak hissetme deneyimi" olarak yaptığı tanımda Anant (1966) aidiyeti, vazgeçilmez ve ayrılmaz hissetmek üzerine kurgulamıştır.
Aidiyet temel olarak ilişkilendirme kavramı ile açıklanabilmektedir. Bu ilişkilendirmenin yönü bir insana, etnik gruba, nesneye veya sosyal bir kategoriye olabilmektedir. Bireyin benliğini tanımlarken faydalandığı unsurların çeşitliliği ölçüsünde genişletilebilmektedir.
Baumeister ve Leary (1995: 498-499) 'nin makalesi aidiyet konusunda yapılmış en temel çalışmalardan biridir. Makaleye göre ait olma ihtiyacı oldukça güçlü, evrensel, temel ve yaygın görülen insani bir güdüdür. Temel insan güdülerinden yola çıkarak ait olma ihtiyacının bireyler arasındaki ilişkilerin kurulması, devamlılığı ve gelişmesinde etkin rol oynayan evrensel bir istek olduğu vurgulanmaktadır. Bireysel ve toplumsal tüm farklılıklara karşın bütün toplumlarda ve bireylerde ait olma ihtiyacı bulunmakta ve bu içsel dürtüler tarafından ortaya çıkarılmaktadır. Aidiyet duygusunun bireylerde yüksek derecede psikolojik doygunluk sağladığı öne sürülmektedir.
Kişinin ait olma duygusu, sosyal ve psikolojik fonksiyonuyla yakından ilişkilidir (Hagerty ve ark., 1996). Yüksek düzeyde ait olma duygusu olan kişiler, daha az yabancılaşmış ve daha az izoledirler, hedefleri vardır, başkaları tarafından ihtiyaç duyulduklarına inanırlar ve kendilerini sosyal olarak üretken hissederler .(Videbeck, 2001).
Ait olma ihtiyacı: Sosyal ve ailevi gruplarda diğer insanlarla, yüksek kaliteli ilişkisel bağlarla sıklıkla rahatsız edici olmayan, süre gelen etkileşimler için temel bir insan motivasyonudur.
Ait olmayı etkileyen faktörler: Pozitif bir ait olma duygusunu yaşamaya devam etme motivasyonunu veya kapasitesini değiştiren, kişinin çevresinde meydana gelen fiziksel veya sosyal bir durum, eylem, olaydır. Bu faktörler, insan ilişkilerinin kalitesi, yaş, fiziksel çevre, fiziksel ve ruhsal sağlık durumu, ayrımcılık veya şiddet eylemleri ve savaş gibi değişimleri içerebilir.
Ait olma için kimlik oluşturma süreçleri: Kişi, ait olma için kimlik kazanmaya motive edildiğinde, kimlik oluşumu veya sınıflandırması süreçlerini kullanır. Kimliği kendisi seçebileceği gibi, kendisi, sosyal gruplar, toplumlar, kültürler, nesneler, olaylar, ideolojiler veya yerlerle ilişkili başkaları tarafından da atfedilebilir. Seçilen veya atfedilen kimlikler dinamiktir ve kişi kimliği ve onunla ilişkili olan ait olma duygusundan vazgeçme kararına varabilir.
Ait olma duygusu/aidiyet: Aidiyet, bireyin sahip olduğu kişisel, sosyal ve mekân kimliğinin bir veya daha fazlasından kaynaklanan öznel ve dinamik bir psikolojik deneyimdir. İlişkilerin kalitesi ve pozitifliği, başkaları tarafından kabul edilerek oluşan etkileşimler ve kimliğin öz kabulü, ait olma düzeylerini etkiler.
Ait olmayı sürdürme uygulamaları: Ait olmayı sürdürme uygulamaları, bireyin çevresiyle ilişkili aktiviteler, yerel veya ulusal topluluklar, dini, siyasi ya da sportif gruplar gibi sosyal gruplarla ve ailesiyle olan ait olma duygusunu korumak veya devam ettirmek amacıyla, belirli davranışlarla birlikte kullandığı beceriler ve/veya kaynakların yer aldığı bilişsel ve duygusal bağlılık içerir. Uygulamalar arasında dilin kullanımı, yemek ve yemek pişirme tarzı, kültürel ve dini ritüel faaliyetler, duygusal destek, maddi yardımlar, düzenli iletişim ve ev ziyaretleri yer alır.
Ait olmanın/ait olmamanın sonuçları: Ait olma duygusu yaşama ya da yaşamamakla ilgili olumlu ya da olumsuz zihinsel, duygusal ve fiziksel sonuçlardır. Ruhsal ve fiziksel sağlığın, akademik, sportif ve eğitim performansının daha yüksek veya daha düşük düzeylerde olması, toplumda başkalarına daha düşük veya daha yüksek düzeyde katkıda bulunma bu sonuçlar arasında sayılabilir.(Saygın;2019)
Aile kurumu birincil aidiyet duygusunun geliştiği ilk yerdir. Buradan aldığı güven ile birey arkadaşları ve sosyal çevresiyle olan ilişkilerini kurmaya ve sürdürmeye başlar. Hayatın ilerleyen yıllarında kurulacak olan aidiyet ilişkileri aile içerisinde öğrenilmektedir (Güneş, 2017).
Doğumdan sonra kurulan ilk aidiyet anne ile bebek arasında yaşanmaktadır. Sonrasında birey diğer aile bireyleriyle bağ kurmaya başlar. Kurulan bağlar sayesinde aile aidiyeti gelişir. Bireyler yalnızca aile aidiyetine ihtiyaç duymaz. Hayatın birçok alanında bir yere, kişiye, gruba, topluma vb. ait hissetmek isterler. Aile aidiyetinin niteliği kişilerin kuracağı diğer bağların nasıl şekilleneceğine de etki edebilmektedir (Arslan E., 2008: 12).
Ailenin İşlevleri
- Aileyi oluşturan bireylerin rol tanımlarını yapmak,
- Çocukların bakım ve yetiştirilmelerini sağlamak,
- Kültürün kuşaklar arası aktarımını sağlamak
, * Eşler arası cinselliğin toplumsal kabulünü sağlamak.
- Ekonomik kaynaklar sağlamak,
- Toplumsal denetim mekanizması oluşturmak,
- Eğitim, eğlence ve diğer toplumsal kurumların da kaynağını oluşturmak
şeklinde sıralanabilir.(https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/143366/mod_resource/content/0/Ders9.pdf)
Aile, diğer kurumlar gibi, kendi üyelerini dış tehlikelere karşı koruma eğilimi ve işlevine sahiptir. Aile, bireylerinin güvenlik ihtiyacını giderir ve haklarını korur. Onları sosyal, kültürel, fiziksel ve ruhsal zararlardan uzak tutar, sağlıklarını önemser. Onlara güvenli ve huzurlu bir ortam sağlamak ve kriz durumlarında kendilerine yardımcı olmak gibi koruma işlevlerini üstlenir.
Aile; inançların, ahlaki davranışların, yardımlaşma ve paylaşma kültürünün öğrenildiği yerdir.
Genel olarak aile nüfusu yenileme, çocukları sosyalleştirme, milli kültürü taşıma, psikolojik, biyolojik ve ekonomik tatmin işlevlerinin yerine getirildiği bir kurumdur (Aydın, 2000) aidiyeti anlaşılma, birbirine ilgi gösterme ve birlikte eğlenme duyguları duygularını kapsar.
Aile İçinde Duygusal Katılım: Epstein ve Bishop, aile bireylerinin birbirlerinin ilgi ve etkinliklerine katılmalarını, duygusal destek vermelerini, duygusal katılım olarak değerlendirmektedir. Ailede bireylerin duygusal katılımı çeşitli düzeylerde olabilir. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:
- Katılım olmayabilir: Böyle bir durumda aile bireyleri, birbirleriyle ilgilenmezler.
- Zorunlu katılım vardır: Burada aile bireyleri birbirlerinin etkinliklerine göstermelik olarak katılırlar.
- Narsistik katılım vardır: Burada katılım ben merkezcil düzeydedir.
- Empatik katılım vardır: En sağlıklı katılım biçimi olarak ifade edilmektedir. Çünkü bireyler birbirlerinin yaşamı ve etkinlikleriyle empati yapabilme yeteneğindedirler.
- Sembiyotik katılım olabilir: İki ya da daha fazla aile bireyleri arasındaki sınırların bulanık ve ilişkilerin yoğun oluşuyla dikkati çeker.
Aile üyelerinin arasındaki iletişimin kaliteli oluşu, farklı fikir ve düşüncelere saygı gösterilmesi; aidiyetin artmasına ve daha sağlıklı bağlar kuran bireylerin yetişmesine olanak sağlayacaktır. Ailenin bir üyesi olarak işlevselliğini arttıran birey aynı zamanda mensubu olduğu ailenin de işlevselliğinin artmasını sağlamaktadır (İlik, 2019: 57).
Toplumsal kontrol: Aile bireylerinin kendi aralarındaki ve ailenin, aile dışındaki kişilerle ilişkilerini kapsar. Dört tarz kontrol görülmektedir; kuralların katı, değişmez biçimde uygulandığı katı kontrol, her koşulda duruma göre değişebilen akla uygun kontrol yollarının kullanıldığı esnek kontrol, çok serbestliğe izin vermeyen ancak sınırları önceden çizilmemiş biçimdeki gevşek kontrol, aynı durum karşısında bile her seferinde farklı uygulanan, önceden belirlenemeyen bazen de hiç uygulanmayan kaotik kontroldür.
Kumkale' ye (2006) göre aile içinde gerçekleşen olumlu faaliyetler toplumda onay görmüş ve kabul edilmişse o evde aitlik duygusu oluşur. Bu davranışlar içselleştirilir, gruba dahil olur ve nesilden nesile anlatılırken onaylanır.
Mavili, Kesen ve Daşbaş (2014), ailenin "Bağlılık hissetme, önemli bir parçası olması desteklenmek, değerli hissetmek, güvenilmek, ihtiyaç ve hastalık halinde destek, birlikte zaman geçirmek, birlikte olmaktan mutlu olmak, önemli bir parçası olmak, özen gösterilmek" gibi özellikleri taşıması gerektiğini belirtmiştir.
Sayar' a (2012) göre geleceğin büyüklerini yani bugünkü nesli hoşgörülü, anlayış sahibi, vicdani değerlere önem veren ve işbirlikçi yetiştirmeye çalışırsak ve buna itina gösterirsek o nesiller hem kendisini hem de başkalarını daha iyi anlar. Bu şekilde önem verilen bir çocuk yetiştirme şekli ebeveynler ve çocuklar arasındaki aile bağını geliştirir ve aidiyet duygusunun temellerini atar. Çünkü aidiyet sadece duygusal bir kavram olmamakla birlikte, kendinden başkalarını kabul etme, onlarla var olabilme, onlara vakit ayırma ve bu vakti paylaşma, bu konuda bir şeyler kazanma süreci sonucunda doğar (Mavili, Kesen ve Daşbaş, 2014).
Aidiyet duygusunun sürdürülebilmesinde öne çıkan ana noktalar ise bireyin sosyal ortamlarda üstlendiği rollerde dengeyi sürdürmesi, duygularını yönlendirebilmesi ve farkında olması ile öngörülebilir bir geleceğe devamlılık yönünde inanç ve eylemlilik biçiminde sıralanabilir. Bireyin sosyal rollerindeki denge; tutarlı olmaya, duygularını yönlendirme; ait olduğu karşılıklı ilişki ağlarında duygusal paylaşımlara ve öngörülebilir bir gelecek ise bulunduğu gruptaki aidiyetle geleceğe yönelik öngörülebilir durumlara işaret edebilir. Bireyin zaman içerisinde grup aidiyetinde maruz kaldığı kişilerarası paylaşımlarla ve bireyin anlam atfettiği değerlerin ve başarıların grup içinde takdir edilmesiyle birlikte bireyin öz-değerinin de gelişebildiği ve özdeğerinin gelişimiyle birlikte aidiyetinin de pekişmeye devam edebildiği söylenebilir (Afroz ve Tiwari, 2021).
Aile Aidiyetini Destekleyen Unsurlar
Aile Kültürü: Aile kültüründe aile içinde paylaşılan değerlere, normlara, inançlara ve amaçlara atıfta bulunur. Ailenin bir şeyleri nasıl uyguladığı üzerinde durulur.
Aile Dayanışması:. Böyle bir dayanışmanın geçici olmadığı, daha çok aile üyeleri arasında uzun süreli bir bağı temsil ettiği ifade edilir. Biyolojik olarak akraba ailelerde bu dayanışma duygusu çoğu zaman bir ailede doğmuş olma gerçeğinden kaynaklansa da biyolojik olarak akraba olmayan aile üyeleri arasındaki dayanışma süreçleri de benzersiz şekillerde uyumlu olarak hayata geçebilir.
Aile Ritüelleri: Aidiyetle ilişkili aile ritüelleri, aile üyelerine aile hakkında bir öykü anlatır ve ortak gelenekler ya da anlam oluşturma uygulamaları aracılığıyla üyelere bir aidiyet duygusu sağlar. Ritüeller, geçirilen yıllık tatiller ya da aile üyeleri tarafından ortak olarak kabul edilen doğum günleri, yılbaşı kutlamaları gibi etkinlikler olabilir.
Görüldüğü üzere aidiyet kavramının pekişmesinde ortak paylaşım alanları ve bu paylaşım alanlarına atfedilen anlam ve değerler önem kazanmaktadır. Araştırmacılara göre aile aidiyetiyle ilgili anahtar kavramlar açısından azimli olma, yılmazlık ile yılmazlığı sürdürme (resilience), geleneksel/kültürel değer ve inançlar, kültürel kimlik, umut zihinsel sağlık ve olumlu olmayı sürdürme becerisi de öne çıkabilmektedir (Buehler, 2020; Kral ve Idlout, 2012).
Avşar, E. (2019). Boşanmış ve boşanmamış ailelerin çocuklarının aile aidiyeti
ve psikolojik sağlamlığının karşılaştırılması. (Yuksek Lisans Tezi).
Selcuk Universitesi Sağlık Bilimleri Enstitusu, Konya.
Aydın, M. (2000). Kurumlar Sosyolojisi. Ankara: Vadi Yayınları
Buehler, C. (2020). Family processes and children's and adolescents' well-being. Journal of Marriage and Family, 82, 145-174. https://doi.org/10.1111/jomf.12637
Kumkale, T.T. (2006).Türk İnsan Mühendisliği Türkleri motive etmek, İstanbul: Pegasus Yayınları.
Mavili, A., Kesen, N.F., Daşbaş, S. (2014). Aile Aidiyeti Ölçeği: Bir Ölçek Geliştirme Çalışması, Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, Sayı (83),29-45.
Mora, N. (2008). Medya ve Kültürel Kimlik. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi
Mavili, P., Kesen, Ö. ve Daşbaş, Ö. (2014). Aile Aidiyeti Ölçeği: Bir Ölçek Geliştirme Çalışması. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 14(33): 29-45.
Saygın, (2019) Ait Olma Ölçeğinin Geçerlik ve Güvenilirlik Çalışması. Doktora Çalışması. Marmara Üniversitesi
Videbeck, S.L. Psychiatric Mental Health Nursing. Philadelphia: Lippincott
Williams & Wilkins, 2001, pp: 151-152
Kurumunuzda çalışacak personele mi ihtiyacınız var?
Artık bunları dert etmeyin! Hemen bir iş ilanı ver, gelen başvuruları incele, birkaç görüşme yap ve uzmanla çalışmaya başla. Hepsi bu...
Yorumlar (0)
Yorum yapanları görebilmek ve yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.