19-10-2009 |

Prof. Dr. Serap Yazıcı: Görmediğimin Farkında Değilim

Prof. Dr. Serap Yazıcı, 1963 Ankara doğumlu, 1998'den beri İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim üyesi. AKP'nin sivil anayasa yapması için görevlendirdiği bilim kurulu üyesiydi. Kendisini o vesileyle televizyon ekranlarındaki, akıcı ve bilge konuşmaları, demokrat tavrı, kocaman siyah gözlükleri, görme engeline rağmen bedeninden enerji fışkıran bir bilim insanı olarak tanıyıp sevdim. Bugüne kadar kendisiyle uzmanı olduğu anayasa hukuku üzerine konuşuldu. Dünya tasavvurunu ve kendini var etme biçimini ilk kez bu söyleşide paylaştı.

Boğazdaki evine konuk olduğumda sadece akıllı değil, duyarlı, zarif ve hoş bir kadınla karşılaştım. Gazete, kitap ve internet dünyasından hiç kopmuyor. Tam zamanlı ya da yarı zamanlı çalışan yardımcıları var. "Onları dinliyorum" ya da "bana okuyorlar" demiyor, "ben okuyorum" diyor. Zaman zaman bir roman kahramanıyla konuştuğumu düşündüm. Bana güvendi, yazılmamak kaydıyla özelini de paylaştı. Acısını taşıma biçimindeki asaleti, üçüncü kişiler onu ne kadar üzerse üzsün onların haklarını da gözetme titizliğini görünce, ne kadar özgüveni yüksek biri olduğunu daha iyi anladım. Pek tabii ki emanete hıyanet etmiyorum. Ne kadarının bilinmesini arzu ediyorsa o kadarını sizlerle paylaşıyorum.

Açık oturumlardan, röportajlardan sizinle ilgili bazı izlenimler edindim. Bunlardan biri çok çalışkan olduğunuz...

Doğru çalışmayı çok seviyorum. Pazar da dahil olmak üzere, gece ve gündüz çalışırım. Bir sağlık sorunu nedeniyle, pazarları bir süre önce çıkardım. Alışkanlığım bu benim. Çalışmayınca ne yapılır, onu da çok bilmiyorum. Dinlenmem gerektiği zaman yine dinlenmem, ev işi yaparım. Boş duramam.

Bireysellleştirilmş Eğitim Proğramını(BEP) kolayca hazırlayın.

Tabi okumaya olduğu gibi ev işleriniz için de bir yardımcınız vardır.

Var. Ama ben yapamadığım için değil. Vaktim olamadığı için. Yoksa ben, her işimi 5 yıl öncesine kadar kendim yapıyordum.

Temizlik dahil.

Evet. Ama artık enerjim sınırlandı. (Gülüyor)

Bu bir çeşit hayata meydan okuma mı?

Meydan okuma değil de, hayatta tek başına kalabilmeye hazırlıklı olmak her zaman.

Hayatta tek başına kalma ihtimalini size düşündüren nedir?

Çünkü çok küçük yaşta annemi kaybettim. Bir insanın en çok nazının geçeceği kişi annesidir. Anneniz yoksa, o zaman sürekli nazınızı çekecek biri de olamaz.

Kaç yaşındaydınız?

13.

O zaman gözlerinizi kaybettiğiniz kaza olmuş muydu?

Hayır aynı kazada.

Bu çok büyük bir travma tabii.

Ben travma olarak görmüyorum. Belki öyledir bilmiyorum ama öyle yaşamadım.

Anneyi kaybetmek tek başına vahim bir olayken, bir de gözleri kaybetmek...Bunun travma olarak yaşanmayışını nasıl izah edebilirim?

Bunun izahı zor. Ben izah edemiyorum. Yaşadığım tecrübelerden şunu görüyorum ki insanlar çok ilerlemiş yaşlardaki kayıplarla daha zor başa çıkabiliyorlar. Daha küçük yaştakilerle belki başa çıkmak o kadar zor değil. Ben bu kayıpları yaşadığım yaş bakımından şanslıydım. Çok ortalama bir yaş.

Ne çocuk, ne genç...

Evet. Daha kolay başa çıktım. 7-8 sene önce babamı kaybettim. İşte o benim için travma oldu.

O kazayı anlatmak sizi üzer mi?

Üzmez ama bunu herkesle paylaşmak istemem.

Otobüste miydiniz, özel bir araçta mı?

Babamın kullanmakta olduğu özel bir araçtı.

Aracınıza bir başka araç mı çarptı?

Hayır. Biz... Bunları size söylerim ama kamuoyu ile paylaşmak istemem. Anlatabiliyor muyum?

Bireysellleştirilmş Eğitim Proğramını(BEP) kolayca hazırlayın.

Anlıyorum. Belki aile bireylerini üzmek istemiyorsunuz.

Çok doğru. Çok zeki bir kadınsınız. Onlar bu yönde haberler okudukları zaman çok üzülüyorlar. Çünkü onlar benim görmememe de üzülüyorlar. Ben üzülmüyorum ama onlar üzülüyor. Onları da üzmek istemiyorum.

Kaç kardeşsiniz, ne işle meşguller?

Dört kardeşiz. Ben ikinci kız çocuğuyum. Bir ablam var. Benden sonra yine bir erkek kardeşim, ondan sonra da bir kız kardeşim var. Ablam eczacı. Erkek kardeşim İzmir Senfoni Orkestrası şefi. Çok yetenekli bir genç. Herhalde çocuğum olsa iftihar ederdim. Kız kardeşim grafiker. Şu anda Kanada'da.

Babanız ne işle meşguldü?

Babam hukukçuydu.

Babanızın mesleğini seçtiniz. Rol modeliniz miydi babanız?

Her bakımdan rol modelimdi. Freud çok haklı; kız çocuklarının ilk aşklarını, elektra kompleksiyle açıklarken. Ben babasına gerçekten aşık bir çocuktum. Babama hayrandım ve ondan gördüğüm üstün meziyetleri de onun mesleği ile ilişkilendirerek kendi kendime açıklıyordum. Sanki hukukçu olduğu için babam o kadar özel bir insandı. Haliyle ben de hukukçu olursam, ben de öyle olabilirim gibi bir duygum vardı. İkincisi hukuk, kişiliğime çok uygun. Çünkü adalet duygusu çok güçlü bir insanım. Çok küçük yaşlardan itibaren kendi vicadani değerlerime aykırı bir adaletsiz bir tablo ile karşılaştığımda hep karşı çıkar, onun mücadelesini verirdim. O yüzden aile içinde bana diplomasız avukat derlerdi. Belki çok klasik bir cevap olacak ama hukukçu olmayı daha ilkokul yıllarında kafama koymuştum.

Babanız hukukun hangi dalında görev yapmıştı?

Babam yüksek bürokrattı. Devlet Su İşleri Genel Müdür Yardımcısıydı. Daha sonra Ereğli Demir Çelik Fabrikası'nda Genel Müdür Yardımcısı olarak çalıştı. Ömrünün son 15 yılında da avukatlık yaptı.

Kurumunuza ait program, modül sınırlamalarını siz değil, otomasyonunuz takip etsin.

Görme yeteneğinizi yüzde kaç oranında kaybettiniz?

Yüzde yüz.

13 yaşına kadarki görsel hafızanızı koruyabiliyor musunuz?

Koruyorum.

Beyne yeni bir veri girişi olmadan o görsellik nasıl korunuyor?

Belki de onu muhafaza edebilmek amacıyla hafıza özel gayret gösteriyor. Mesela ben renklerin hiçbirini unutmadım. Her şeyi gayet iyi hatırlıyorum. Dünya elbette benim onu görme yetimi kaybettiğimden bugüne çok değişti. Bazen düşünüyorum, bir mucize olsa, yeniden görsem şok geçirir miyim diye. Özellikle Türkiye'de görsel alemde çirkinleşmenin olduğunu, çarpık bir yapılaşmanın olduğunu biliyorum. Ama takip ediyorum, dünyanın görsel boyutunu da.

Nasıl?

Her zaman yanımdaki kişilere anlattırarak. Görsel alemle bağımı kesmedim. Aslında benimle birlikte olanlar görmeyi öğreniyorlar. Çünkü ben çok sorgulayınca, onlar görmedikleri şeyleri benimle keşfediyorlar. Böylece görmeye başlıyorlar.

Görmemeyi öğrenmek mi zor, görmeyi öğrenmek mi diye sormaya hazırlanıyordum ben de.

Görmemeyi öğrenmek benim için çok uzakta kaldı. Aslında fazla da güçlük çekmedim. İnancınız neyse ona göre açıklayabilirsiniz. Eğer materyalistseniz dersiniz ki, doğa boşluk kabul etmiyor. Her boşluğu bir şekilde dolduruyor. Değilseniz, bunu Allah'ın bir lütfu olarak kabul edersiniz.

Siz galiba ikinci sınıfa giriyorsunuz. Yine, sormadan söylediniz. Bir sonraki sorum "isyanla mı, inançla mı ayakta durdunuz?" idi. Frekans uyumumuz mükemmel.

Bunu önceden anlamıştım zaten. Çocukluğumdan beri çok inançlı bir insandım ben. Dolayısıyla bu olay inanç dünyamı değiştirmedi.

13 yaşındaki bir çocuğun inancı ne kadar sağlam olabilir ki, onunla ayakta durabilsin?

Öğrenci ve Veli bilgilerinin kolayca takip edin.

Bu kendiliğinden gelişen bir seçimdi benim için. İsyan etmek ve sürekli mutsuz olmak mı, kabul etmek ve o şartlara uygun bir mücadele vererek, ayakta kalıp mutlu olmak mı? Bunu şu anda izah ettiğim şekilde net bir muhakeme ile yapmadım. Belki bir iç güdüydü. Ama böyle bir temeli vardı. Ben hiç isyan etmedim. Bunun bir kader olduğunu düşündüm. Tabii orda belli faktörler bana çok yardım etti. Dedim ya babamı çok seven bir çocuktum. Bu babamın kullandığı bir arabada olduğu için, onun üzülmesini hiç istemedim. Onun mutlu olarak hayatını sürdürmesini istedim ve ona böyle de mutlu olunabileceğini göstermek istedim.

Ah canım. Normalde on çocuktan dokuzu babayı suçlar. Çünkü onun yaptığı bir kaza.

Yoo. Ben aksine komadan çıktığım ilk andan itibaren babamın kendisini suçlamaması için, bunun kader olduğuna inanması için babama telkinde bulundum. Ama kendim böyle inanıyordum zaten. İnanmadığım bir şeyi söylemedim.

Müthiş bir öykü bu.

Ben kendimi hiçbir zaman bu tip kelimelerle anmak istemem. Bunu da yine Allah'ın lütfu olarak kabul ederim.

Peki nasıl yetiştirildiniz?

Annem, ev hanımıydı Allah nur içinde yatırsın. Çok muhterem bir hanımefendiydi. Çok disiplinli bir kadındı. Otoriter bir kişiliği vardı. Zaten o bizlere yansıdı. Annem bizi çok disiplinli yetiştirmiş bir kadındı. Son kız kardeşim babamın ikinci evliliğinden. Ama hiçbir zaman üvey kelimesini kullanmıyorum, çünkü babamın eşini de çok seviyoruz. Kardeşimiz de bizim öz kardeşimiz. Annemden bize intikal eden bir özellik var, üçümüzün de hayattaki ilk motivasyonu belki. Yani biz dünyaya sorumluluk penceresinden bakıyoruz. Çünkü gerçekten çok disiplinli bir anneydi. Bizi bakışlarıyla kontrol eden, bir yanlış yaptığımızda kelime sarf etmeyen, bakışlarıyla mesaj veren, ne yapmamız gerektiğini bize hissettiren bir insandı. Kendisini büyük rahmetle anıyorum çünkü bir annenin öğretebileceği birçok şeyi çok kısa sürede öğretebildi bize.

Öğrenciye verilen eğitim modüllerinin sınır kontrolü otomatik yapın.

Bazı aileler çocukların küçük kusurlarının altını defaatle çizerek büyütürler. Böylece pekiştirirler o kusurları. Bazıları da engellerini hiç hissettirmeden, onlarla baş etmeyi, dik durmayı öğretirler, zannederim sizin aileniz 2. gruptandı.

Sadece ailem olarak da söylemeyelim. Ben yaşadığım bütün çevre bakımından söyleyeyim. Ben kendimi hiçbir zaman engelli gibi algılamıyorum. Ne bunu bana çevre böyle hissettirdi, ne de ben böyle hissettim. O kelime tabii bir zaruretten kaynaklanıyor, doğru, ortada bir fiziksel problem var, ama ben engelli değilim. Ailem de öyle hissetmedi ve hissettirmedi. Arkadaşlarım, profesyonel çevrem de.

Körlerimiz, Braille alfabesi ile yazılmış eser sayısının azlığından şikayetçidir.

Ben öğrenmedim çünkü ilk andan itibaren onunla hayatı devam ettiremeyeceğimi idrak ettim çünkü her şeyden önce günlük gazete okumak mümkün değildi. Günlük gazeteleri okumayan bir insan hele o yılları düşünün, dünyayı takip edemez. Bugün dahi, görsel ve işitsel basın yayın araçları çok yaygın ama onlar tek başlarına yeterli değiller. Dolayısıyla gazete okumak dahi, bu ihtiyaç dahi Braille öğrenmemek için yeter. Hiç öğrenmedim zaten körler okuluna da gitmedim. Normal okullarda eğitim aldım.

Neden ceza hukuku değil de anayasa hukukunu seçtiniz?

Söylediğim gibi hukukçu olmaya ilkokuldan beri kararlıydım ve arzum çok kuvvetliydi. Bu meslekte ne yapmam gerektiğine aşağı yukarı lise yıllarında karar verdim. Benim lise yıllarım Türkiye'nin 12 Eylül öncesi serüvenine rastlıyor yani siyasallaşmanın, kutuplaşmanın çok yoğun olduğu, bir demokrasi mücadelesinin olduğu yıllar. Tabii ben de o yılların gereği olarak tarafımı belirlemiştim. Vicdani değerlerim ve sosyal adalet duygum bana Marksizm'i çok çekici göstermişti ve sol görüşlüydüm. Sosyal adalet duyguma gerçekten çok hitap ediyordu.

Öğrenciye verilen eğitim modüllerinin sınır kontrolü otomatik yapın.

Aynı zamanda da çok inançlı birisiniz. Normal şartlarda sizin sağda durmanız beklenirdi.

Zaten o çok enteresan bir durum. O bir felsefe o bir bütün. O bütünün içinde evet materyalist olmak da var. Kendi kendime geceleri günah çıkarırdım. Allah'ım beni affet diye. (kahkahalar)Dolayısıyla o atmosfer zihnimde ya anayasa hukukçusu olmalıyım ya ceza hukukçusu olmalıyım gibi bir his yarattı. Eğer bunlardan birini seçersem, Türkiye'nin bu problemlerine de daha iyi hizmet edebilirim diye düşündüm. Ama hemen hemen hukuk fakültesine adımımı attığım anda anayasa hukukçusu olmaya karar verdim diyebilirim.

Nasıl?

Aslında benim ilk tercihim Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesiydi. İkinci tercihim de ODTÜ Siyaset Bilimiydi. Şunu hemen fark ettim. Anayasa hukukçusu olmak aynı zamanda siyaset bilimi meseleleriyle de meşgul olmak demekti. Anayasa hukuku alanını seçtiğimde böylece hem ilk tercihimi yerine getirmiş olacak hem de siyaset bilimi merakımı giderecektim. Ceza hukukçusu olmak felsefe ile daha derinden ilgilenmeyi gerektiriyor. Açıkçası felsefeye aynı ölçüde ilgi duymuyorum. Anayasa hukukçusu olmaya karar verişim böyle gelişti.

Mezuniyet sonrası akademisyenliğe geçmeden başka işiniz oldu mu?

Hayır çünkü tek idealimdi bu benim. Hiç tereddüdüm yoktu hatta avukatlık stajım yoktur benim. Yapmadım, düşünmedim.

Hem IQ'nuzun hem duygusal ve ruhsal zekanızın yüksek olduğunu düşünüyorum.

Estağfirullah

Okul hayatınızda hep derecelerle mi mezun oldunuz?

Evet. Bu kazayı geçirmeden önce çok parlak bir öğrenciydim. Kaza geçirdiğim zaman öğretmenlerim ziyaretime gelmişlerdi. Üzüntülerini de beyan etmişlerdi. Onlara ben yine aynı başarıyla devam edeceğim, üzülmenize gerek yok dedim ve öyle de oldu.

Öğrencilere verilen dersleri MEBBİS'e otomatik aktarın.

Mucize bu.

Mucize değil. Sizin baktığınız cepheden öyle görünüyor olabilir. Ben de başka birinin hayatına bakıyor olsam öyle görürdüm. Ama kendi hayatıma baktığımda bana çok doğal görünüyor. Hatta yapabildiklerimle değil yapamadıklarımla didişiyorum. Daha iyi olabilirdi.

Mesela daha fazla yayınlanmış eserim olabilirdi. Belki az değil ama daha da çok olabilirdi.

İşinizin dışında ne yaparsınız?

Müzik dinlemeyi çok severim. Akademik çalışmalardan boğulduğum zamanlarda ferahlamak için roman okumayı çok severim.

Roman dinlemeyi değil de okumayı ha!

Ben dinlemek demiyorum. Okumak diyorum (Kahkahalar)

Çok güzel. Kuyruk dik. Ben çok sevdim bu kuyruğu. (Kahkahalar)

Çünkü benim hayatımda okumak biraz değişik tecelli ediyor ama netice olarak okumak bu...(Kahkahalar) Şu ana kadar sizin romanlarınızı okumadığım için de mahcûbum.

Estağfurullah. Ona sıra gelmez bu yoğunlukta.

Gerçekten her şeyi aynı gayretle takip etmek isterim. Çok fazla neşriyat var, Türkçe ve yabancı dilde, çok fazla gazete yayınlanıyor. Güzel bir şey ama 24 saati 25 yapamıyoruz ne yazık ki...

Kaç tane gözlüğünüz var?

Çok (Kahkahalar)

Sizi genelde bu büyük gözlükle görüyoruz.

Onlar birbirine benziyorlar. Aslında bu gördüğünüz yeni bir gözlük. Gözlük benim için bir korunma aracı değil aksesuar. Farkındaysanız aksesuarları da çok seviyorum.

Evet, estetik merakınız giyiminizden, takılarınızdan, evinizin düzeninden, seçtiğiniz objelerden anlaşılıyor. Bütün bunları kim seçiyor, nasıl seçiliyor?

Bunların cevabını ancak deneyerek görebilirsiniz. Bir gün isterseniz alışverişe giderek görelim. (Gülüyor) Çok eğlenirim alışveriş yaparken.

Öğrenciye verilen eğitim modüllerinin sınır kontrolü otomatik yapın.

Ne istediğinizi bilerek mi gidiyorsunuz?

Ne olduğuna bağlı... Giyimse genellikle zihnimde bir şey vardır. Zihnimdekini bulana kadar da ararım ama hangi mağazalarda benim çizgime yakın şeyler olduğunu bilirim. Alışveriş yapmayı severim ama alışverişte çok da vakit kaybetmeyi sevmem. O mağazalarda da beni tanırlar. Tercihlerimi bilirler, ifadelerimden ne aramakta olduğumu çabuk anlarlar. Kendim seçerim yanımda kimin olduğunun önemi yok.

Elleriniz de bir görme aracı mıdır zaman zaman?

E tabi yani. Dokunma duyusu. Elbette.

Anlatsanıza biraz. Görme yeteneğini kaybeden insanlar diğer duyu yeteneklerini çok geliştirir diye bilinir.

Doğru. Bunu tanımlamak zor, kendiliğinden olan bir süreç. Ancak şunu söyleyebilirim. Ben görmediğinin farkında olarak yaşayan bir insan değilim.

"Çünkü kafamda her şeyi görüyorum aslında..." diye tamamlayayım mı?

Ben öyle iddialı bir cümle kurmayayım (Gülüyor) ama onu fark etmeden yaşadığımı söyleyeyim. Öyle bir boşluk yok yani. Sizin dışarıdan algıladığınız gibi bir dünya değil bu.

Bir karanlık değil aydınlık!

Işığı görebiliyor musunuz?

Hayır hiçbir şey görmüyorum. Bazen sevdiklerime bu espriyi yaparım. Genellikle benim olduğum bir ortamda elektrikler kesildiğinde insanlar suçluluk duyuyorlar bunu fark ediyorum. Ama ben de onlara şunu söylüyorum "Siz müsrif insanlarsınız, masraflısınız. Benim içimde 24 saat aydınlık var, ampule ihtiyacım yok. (Kahkahalar)

Biri ile konuştuğunuzda ona bir tip biçer misiniz kafanızda? Ne giydiğini, nasıl bir stili olduğunu?

Ne giydiği şeklinde değil ama genellikle fiziksel özelliği zihnimde bir imaj olarak belirir. Çoğu kez de yakınlarıma sorduğumda birebir örtüştüğü gibi bir sonuç da ortaya çıkar. O zaman da biraz korkuyorum. (Gülüyor)

Öğrenciye verilen eğitim modüllerinin sınır kontrolü otomatik yapın.

Niye?

Ürküntü verici bir şey.

Hediye bu ama aynı zamanda...

Hediye ama bunu pek telaffuz da etmeyi istemem. Çünkü hediyeler gizli kalmalı. (Gülüyor)

Verdiğiniz resim çok güçlü, mazeretlerin ardına saklanmayan bir kadın... Bu resmin arka yüzünde, ağlayan, kırılganlıkları olan bir kadın da var mı?

Elbette. Ben de bir insanım. Sadece kendimle ilgili olaylar değil, başkalarının sorunları da beni çok incitir ve üzer. İzlediğim bir film, okuduğum bir roman... Başkasının hayat hikâyesinde ortaya çıkan herhangi bir sıkıntı... Zaten belki dünyanın ve Türkiye'nin pek çok toplumsal meselesine olan duyarlığım da bu yüzden... Tabii fotoğrafın görünmeyen tarafında çok duygulu bir insan var. Fakat ağladığım anda gülerim de... Küçük bir çocuk, bir yandan ağlarken nasıl gülerse, ikisini birden çok derinden yapabilirim.

Nasıl bir hocasınız?

Bunu belki öğrencilerime sormak daha doğru olurdu ama...

Onları Ekşi Sözlük'ten okudum.

Onlar benim için çok kıymetli. Ben öğrenmeyi çok seven bir insanım. İnsanın sonsuz tekâmülüne inanıyorum. Benim için hayatta anahtar kelime tekâmül. Çünkü yakın bir geçmişe baktığım zaman, ne kadar eksik olduğumu hissedebildiğimden, öğrenmenin bize verilmiş sonsuz bir armağan olduğunu düşünüyorum. Öğrenmeyi çok seviyorum. Öğrenmeyi çok sevdiğim için de öğretmeyi çok seviyorum. Sadece öğrencilerime öğretmek, akademik bir şey değil, ben doğruluğuna inandığım her şeyi insanlara öğretirim. Çok güzel bir yemek yemişsem, onu kendim tatbik etmişsem onu bir arkadaşıma bütün ayrıntılarıyla tarif eder öğretirim o da aynı güzelliği tatsın diye. Dolayısıyla öğrencilerime de ders verirken, öğrenmenin coşkusuyla birlikte öğretiyorum. Çok severek yaptığım bir şey. Ümit ediyorum ki onlar da benim hocalığımdan aynı şekilde zevk alıyorlardır. Onlara her zaman söylediğim bir şey var. Anayasa hukuku elbette çok ciddi meseleleri olan bir alan... Hukukun kendisi zaten başlı başına ağır bir dal. Anayasa hukuku yeterince ağır bir alan... Böyle olunca derslerde ciddi şeyler konuşmuş oluyoruz. Zaman zaman öğrencilerim söylerler, size gülmek çok yakışıyor ne olur gülün hocam derler.

Öğrenciye verilen eğitim modüllerinin sınır kontrolü otomatik yapın.

"Bazen çok monoton konuşuyor sonra bir kahkaha atıyor ortalık çınlıyor" diye yazmışlar.

Benim fıkra anlatma kabiliyetim yok. Bir fıkrayı bin kere de dinlesem unuturum. O konuda maalesef zihnim kapalı. Öğrencilerime şunu söylerim. Ben size fıkra anlatamam sizi güldürecek bir şey yapamıyorum. Siz istiyorsanız bir ara verelim. Güzel bir şey anlatın hep birlikte gülelim. Maalesef ben derste ciddi bir insanım. Arzu ederdim daha esprili olabilmeyi, o esprilerle onları daha canlı tutabilmeyi... Tabii yaş ilerledikçe hoca da sınıfta galiba daha esprili, daha esnek ve rahat oluyor. Belki bu mesleğe ilk başladığım yıllara kıyasla daha çekilir bir hocayım diyebilirim.

Biraz da notu kıt bir hocasınız sanırım.

Öğrencilerime göre notum kıt ama onlar nasıl kağıt okuduğumu bilmedikleri, bazen de ne yazdıklarını tahmin edemedikleri için böyle söylüyorlar. Takdir edersiniz ki hukuk çok ciddi bir meslek. Tıp mesleği gibi insan hayatında doğrudan doğruya etkili olan bir meslek... Nasıl bir tıp hekimi hastasının problemini yanlış teşhis eder, yanlış bir tedavi uygularsa, ortaya çıkan tablo vahim olursa, aynı şeyler hukuk insanı için de geçerli. Bir hukuk insanı bir problemi doğru tespit edemezse uygulayacağı çözüm doğru olmayacaktır. Çözüm zannettiği şey sorun yaratacaktır. Bir insanın hayatında çeşitli hak ihlalleri ve çeşitli mağduriyetler olabilir ki en az insanın bedeninin zarar görmesi kadar ciddi bir şey bu. O yüzden öğrencilerimize biz kendi alanımızın teknik ayrıntılarını öğretirken de çok titiz olmamız gerekiyor, onları imtihan ederken de çok titiz olmak zorundayız. Sonuç olarak hukuk fakültesinden mezun olan bir genç, hâkim olabilir adaleti dağıtan makamda yer alır. Savcı olabilir. Yani devlet adına suç kovuşturmasını başlatan kişi olur. Avukat olabilir, hakkı ihlal edilmiş bir kişinin haklarını savunmak için... Bu üç alan insan hayatıyla doğrudan ilgili... Öğrenciye verdiğiniz ehliyetten sorumluluk duyuyorsunuz. O yüzden öğrencilerin kâğıtlarını okurken çok titiz davranıyorum. Yine okumuşsunuzdur Ekşi Sözlük'te, ben derse katılan öğrenciye daima artılar veririm ve yıl sonunda mutlaka o artıları kağıtlarına yansıtırım.

Performans Takip Formu (PKT) eğitmenleriniz internet üzerinden girsin, siz sadece çıktıları alın.

Edebi bir şeyler yazmayı denediniz mi? Hikaye, şiir?

Yazarsam yazabileceğimi hissediyorum ama orada bir şey engel oluyor. Söyleyeyim neden denemediğimi. Edebiyat yazarın kağıtla baş başa olmasını gerektiren bir alan. Araya biri girmemeli. Ama benim hayatımda yazma fiili şöyle işliyor: Ben birine dikte ediyorum ve o yazıyor. Tabii sonra noktalama işaretlerini hep ben düzeltiyorum. O iç aleminizi hayal üzerine, birine dikte edemezsiniz. Hayal edebilirsiniz. Ama onu bütün çıplaklığı ile dikte edemezsiniz. Arada bir izleyici olur. Siz roman yazıyorsunuz, bilirsiniz. Yazdığınız anda onun bir seyircisi olmamalı. Akademik yazıda böyle bir şey hissetmiyorum. Çünkü ben bilim üzerine yazıyorum. Orada benim hayallerim yok. Zaten bir gerçeklikten hareket ediyorum. Bilinmeyen bir şey de söylemiyorum. Bilinenler üzerinden yeni bir şeyler üretmeye çalışıyorum.

Körlere has laptoplar yok mu?

Onları hiç denemedim. Denemeyi de istemem. Ben bir süre İngiltere'de kaldım. Orada da burada olduğu gibi bana okuyan insanlar vardı. İngiliz hükümetinden bir burs kazanarak gitmiştim. Biliyorsunuz batı kültürü kişinin mutlak bağımsız hissedebilmesi felsefesine dayanır. Bana bunu önerdiler. Bu 1990'ların başıydı ve o teknoloji vardı. O çok mekanik bir şey. Hiç denemedim dahi. Hala üniversitede genç asistan arkadaşlar şöyle bir program var, hayatınızı çok kolaylaştırır diyorlar. İlgilenmiyorum.

Bu bir özgürlük alanı ve siz bunu reddediyorsunuz.

Tabii ama o aletlerden çıkan ses insan sesi değil. Hiç duydunuz mu? Çok mekanik. Yani kelimeler bozulmuş, insansı duyarlılığını kaybetmiş. Ben mekanik şeyleri sevmiyorum.

Onun için hiçbir zaman öğrenciliğim boyunca da banda kitap okutarak dinlemiş falan değilim. Her zaman benim okuyucum canlıdır. Çünkü o an bir şey yazmak isteyebilirim. Anında yazdırabilmem lazım. Anlatabildim mi?

Öğrencilere verilen dersleri MEBBİS'e otomatik aktarın.

Dini ritüellerle nasıldır aranız?

Bunu kamuoyu ile paylaşmak istemem.Bence insanın iç aleminde inandığı her ne ise Tanrı diyelim, Allah diyelim, bir sevgili ile olan ilişki kadar çok özel ve saklı olması gerekiyor.

Kilonuza zannediyorum çok dikkat ediyorsunuz. Spor yapıyor musunuz?

Yapıyorum. Bir süre fitness center'a gittim. Daha sonra o çok vaktimi aldığı için, kendime bir yürüme bandı satın aldım. Dumbellarım var. Yer minderim var. Spor hocalarımdan öğrendiğim hareketlerim var. Sporumu çok disiplinli bir şekilde yapıyorum.

Görüldüğünü görmeyen ama görüldüğünde hoşa giden biri olduğunu hissetmek nasıl bir duygu?

Ben insanların estetik duygularının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla, gayri estetik olan her şey beni rahatsız eder. Algılayabildiğim ölçüde tabii. Ben de kimse için rahatsız edici bir görüntü sergilemek istemem. O yüzden ben daima derslerime giderken de özel olarak hazırlanırım. Çünkü şunu gayet iyi bilirim. Öğrenci hocası hoş olduğunda, o derse daha çok ilgi gösterebilir. Haliyle biz tabii sadece anlattıklarımızla değil, fiziksel görüntülerimizle de öğrencilerimize ilham kaynağı oluyoruz veya onlar için daha can sıkıcı ya da daha dinamik olabiliyoruz. Onun için özen gösteririm.Herkesin özenli olması gerektiğine de inanırım.

Sizin aynanız kim?

Kendim. Benim aynam da tıpkı ampülüm gibi içimde. Yani biraz tasarruflu bir hayat. Oradan kalan ekonomik değerleri takılara kanalize ediyorum.

Kendinizi, kendinizin dışında en çok kimin aynasında görmekten haz duyuyorsunuz?

Masumların. Dolayısıyla küçük çocukların. Onlar her zaman objektif ve dürüstler.Çünkü onların dünyasında riya yoktur. Onlar iyiyi kötüyü algıladıkları gibi ifade ederler. O yüzden çocukların ifadesi her zaman benim için önemlidir. Ama yakın çevremden soruyorsanız eğer tabii ablam önemli bir figürdür. Hakikatten bir şey bana yakışmadığında veya biraz beni sararmış solmuş gördüğünde bunu objektif olarak söyler. Televizyonlarda izlediği zaman da kilo almışsın dikkat et der.

Öğrenci, veli, verilen eğitimler, kesilen faturalara ait ayrıntılı istatistik çıkartın.

Aşkın aynasında nasıl görünüyorsunuz acaba?

Biliyorsunuz benim özel hayatım skandal oldu. Fakat insanların sağduyusuna çok güveniyorum. Orada beni rencide etmeye yönelik bir tavır vardı belki ama asıl amacın içinde bulunduğumuz projeyi parçalamak olduğunu düşünüyorum. Bu sadece benimle ilgili bir konu olsa daha fazla konuşurum. Ama benimle bunu paylaşan kişinin saygınlığını bozamam. Ben incinmedim. Saklamadığım bir şey üzerinden vurmaya çalıştılar çünkü. Bunu yapanlar daha çok incinmişlerdir diye düşünüyorum.

Peki şöyle sorayım o zaman. Aşık bir kadın olarak Serap Yazıcı'nın portresi nedir?

O zaman şu kadarını söyleyeyim: Aşkım da inancım kadar kuvvetli. Aşk benim için, ilahi aşkın dünya boyutundaki yansıması. İkisi birbirinden farklı değil. Biri ne kadar sonsuzsa diğeri de o kadar sonsuz. Elif Şafak son kitabında şunu söylüyor. Aşk insana bir lütuftur. Dolayısıyla her şey Allah'ın bir lütfu.

Hiç evlenmediniz değil mi?

Hayır. Evli olmayı isterdim ama engeller oldu. Onları aşamadım.

Çocuk sahibi olmak istediniz mi?

Hayır. Annemi küçük yaşta kaybettiğim için bir başka canlıya aynı tür bir acıyı hissettirmeyi istemediğim için hiç düşünmedim. Bütün çocukları da kendi çocuklarım gibi çok seviyorum. Kendi çalışmalarımın yarattığı şartlar var. Böyle bir çalışma ortamıyla bir çocuk birlikte olamazdı. Çocuk olursa bu çalışmalar olamazdı. Çocuk mutlak surette ihmale uğrardı. Ben modern hayatta yetişmekte olan çocuklar için üzülüyorum çünkü anneler ve babalar çok yoğun çalışıyorlar. Çocuklar çok yalnız olarak büyüyorlar. Biz şanslı bir kuşağız. Biz annemizle babamızla çok vakit geçirerek büyüdük. Bu tabii çok büyük bir nimet.

Öğrenci ve Veli bilgilerinin kolayca takip edin.

 

ZAMAN

NURİYE AKMAN

Yorumlar (0)

Henüz yorum yapılmadı
Üyelik Gerekli

Yorum yapanları görebilmek ve yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Diğer

PKT, KDF, BEP, GÖF ve diğer formları otomasyonunuz otomatik hazırlasın

Kullanıcı Görüşleri...
Ücretsiz İş İlanı
Özel eğitim ve sağlığın ortak paydası olan Rehabilitasyon.com adresinin sektöre özel iş veren ile iş arayan arasında ne kadar iyi bir köprü olduğunu görebilmeniz için çok kısa süreliğini ÜCRETSİZ bir İş İlanı verebilirsiniz.
İş Arayanlar

iş arayan 613 kişi var. Hemen irtibata geçerek personel eksikliğinizi tamamlayın.

Dün

Ömer T.
Psikolog (Klinik)

Dün

Kahraman A.
Sosyolog

Bugün

Murat Ç.
Psikolog

Dün

Mebrure F.
Çocuk Gelişimcisi

Dün

Melike N. D.
Uzman Öğretici