23-10-2012 |

Otizm Slgını Üzerine Notlar

OTİZM SALGINI ÜZERİNE NOTLAR

Maalesef -hepsi olmasa da- birçok çocuk psikiatristi ve nöroloji uzmanı otistik çocukların anne babalarına, otizmin bilinen bir nedeni olmadığını, genetik olduğunu, hiçbir zaman düzelemeyeceğini söyleyip çocuklara çeşitli ilaçları vermekte ve davranış modifikasyonunun sundukları dışında bilinen başka tedavi olmadığı söylenmektedirler. Statükocu hekimlerin çevresel faktörleri ve biyomedikal tedavileri gözardı etmeleri yüzünden son yirmi yıl içinde otizm %1500 oranında arttı. Yani otizm önü alınamaz bir salgın gibi. Bildiğiniz gibi 4 Nisan Otizm farkındalık günü. Bu gün nedeni bültenimizin mevcut sayısını otizme ayırdık. Bu sayıda otistik bir çocuğun annesi olan Nevin Penny otizmin biyomedikal tedavisi ile ilgili olarak yeni okuduğu ve oldukça beğendiği bir kitaptan çıkarttığı notları ve önemli alıntıları bir araya getirmiş. Kitabın adı: Healing the New Childhood Epidemics: Autism, ADHD, Asthma and Allergies.  Yazarları otizm alanında tanınan uzmanlar; Dr. Kenneth Bock ve Kamerun Stauth.  Bu geniş notlar ve özetler oldukça değerli. Bunları okuduktan sonra İngilizcesi olanlar bu değerli kitabın tamamını okuyabilirler.

OTİZM SALGINI ÜZERİNE NOTLAR

Endüstri devriminden sonra alt yapı hizmetlerinin düzelmesi, besinlere daha kolay ulaşılması nedenleri ile malnütrisyon (kötü beslenme) ve enfeksiyon hastalıkları salgınları iyice azaldı. Fakat aşırı endüstrileşme toksinler, ağır metaller, tarım ilaçları, radyasyon ve elektromanyetik dalgalar gibi dış etkenlere bağlı olarak çocuklarda yeni salgınların ortaya çıkmasına neden oldu. Yani salgınlar yer değiştirdi. Dr. Kenneth Bock çocuklarda görülen yeni salgınlara 4 A bozukluları ismini vermiş. Bunlar Autism (otizm), Asthma (astım), Allergy (alerji) ve Attention deficit hyperactivity syndrome (ADHD) (Dikkat dağınıklığı- hiperaktivite sendromu).

Öğrenci, veli, verilen eğitimler, kesilen faturalara ait ayrıntılı istatistik çıkartın.

Son yirmi yıl içinde otizm %1500,  Dikkat dağınıklığı- hiperaktivite sendromu %400, Astım %300, ve alerjiler de %400 oranlarında artmıştır. Bu hastalıklar çoğu kez birlikte görülürler. Çünkü 4-A bozukluklarının ortak bir mekanizması vardır. 1. Genetik yatkınlık, 2. Çevresel toksinler. Bu çocukların genetik olarak toksinleri temizleme mekanizmaları (sülfasyon ve metilasyon) tembeldir. Bu iki sistemin bozulması sonucu vücutta toksinler birikmeye başlar. Gerçi toksinler olmazsa bu hastalıklar ortaya çıkmamaktadır. Yani genetik yatkınlık bir kader değildir. Bu toksinler hem sinir sistemini hem de bağışıklı sistemlerini bozarlar.

4-A  bozukluklarında başta kurşun ve cıva olmak üzere ağır metaller ve diğer kimyasal toksinler birikir. Bu toksinler düşük dozlarda bile çeşitli organ sistemlerini etkileyerek dil, hafıza, dikkat, ince motor hareketlerde bozukluklara yol açabiliyor. Bu toksinler bağışıklık sistemindeki Th1 (T yardımcı 1) ve Th2 arasındaki dengeyi Th2 lehine bozrak alerjilere ve otoimmün bozukluklara yol açarlar.

Kronik enflamasyon 4-A bozukluklarının ortak paydalarından biridir. Toksinlerin yeteri kadar temizlenmemesi oksidatif strese ve kronik enflamasyona (iltihap) yol açıyor.

4-A bozukluklarının hepsi son derece komplekstir. Ama basit bir tarzda ifade edilirse;

  1. Otizm durumu geri dönüştürülebilir, özellikle çocuk belirli bir dönem normal gelişim göstermişse ve sonra gerileme söz konusu oldu ise ve çocuksa küçükse. Genel biyolojik tedavilerle otizmin tedavi edilemeyeceği inancı yanlıştır. Otistik spektrumdaki diğer cocuklar, buna Asperger durumu da dâhil tedaviden büyük fayda sağlarlar.
  2. ADHD geri dönüştürülebilir. Bu durumdaki birçok çocuk hayat boyu yan etkilerini çekebilecekleri Ritalin ve diğer ilaçları kullanmak zorunda kalmayabilirler.
  3. Astım geri dönüştürülebilir. Hatta en tehlikeli, yani ölümcül ataklarla giden formu bile. Astımın nedenleri genellikle otizm ve ADHD durumunu oluşturan aynı nedenlerdir.
  4. Alerjiler geri dönüştürülebilir. Çocukları huzursuz kılan, gelişmelerini durduran hatta bazen öldüren de semptomlardan kurtarırlar. Alerjiler aynı zamanda otizmin ve ADHD, astım durumunun ağırlaşmasını artırırlar.

İyileşme Programı

Öğrenciye verilen eğitim modüllerinin sınır kontrolü otomatik yapın.

Dr. Bock’a göre otizm ve diğer 4-A bozuklukları eksiklikler ve fazlalıklar durumu. Bu dengeyi sağlayarak yani eksiklikleri takviye ederek, fazlalıkları atarak hastalık tablolarını düzeltebiliriz.

Artık yaşamımızdan toksin içeren her türlü maddeyi atmalıyız.

Var olan toksinleri sistemimizden temizlemeliyiz.

Toksinlerin yol açtığı zararları onarmalıyız.

Sinir sistemi, bağışıklık sistemi ve sindirim sistemini işler hale getirmeliyiz.

 

TEDAVİNİN BÖLÜMLERİ

Birinci bölüm: Besin tedavisi

Mümkün olduğunca organik gıda

Alerjik gıdaların tamamıyla kesilmesi

Mantarları (özellikle pamukçuk mantarı kandida) azdıracak gıdalardan uzak durulması

Glüten/kazein içermeyen diyet

Karbonhidratları mümkün olduğunca az tüketmek

 

İkinci Bölüm: Takviyeler

 

Detoks etkisi yapan takviyeler: Metil B12, folinik asit, dimetilglisin gibi takviyeler ile metilasyonu işler hale getirmek gerek.

Metabolizmayı destekleyici takviyeler: Karma vitaminler, antioksidanılar, yağ asitleri gibi.

Enerjiyi arttıran takviyeler: Karnitin, koenzim Q10 gibi

Bitkisel takviyeler: Özellikle mantar, parazit, bakteriler için

Probiotikler

Beyni destekleyen takviyeler: fosfatidilkolin, amino asitler gibi algılamayı, ruh durumunu etkileyen destekler

 

3. Bölüm: Detoksifikasyon

 

Şelasyon, ağır metallerin temizlenmesi

Metilasyon döngüsünün işler hale getirilmesi

Organları desteklemek, karaciğer, böbrekler, bağırsaklar, deri

 

4. Bölüm: İlaçlar

Anifungal ilaçlar

Antibiyotikler

Antiviraller

Antienflamatuarlar

Antidepresanlar

Antipsikotikler

Stimülanlar

Antihistaminikler

OTİZM-ENFLAMASYON (İLTİHAP) FAKTÖRÜ

Otizmin kronik, beyin hücrelerinin iltihaplanması yani nörolojik iltihabi durumla yakın ilgisi var. Bağışıklık sisteminin bozulması beyin enflamasyonunu tetikler. Enflamasyon nörotransmitterlerin fonksiyonlarını engeller. Beyindeki enflamasyon ağır metallerin atılımını zorlaştırır hatta mevcut durumu daha da artırır. Enflamasyon beyin hücrelerini etkiler, öldürebilir de. Otizm ve ADHD’nin dopaminle ilgili sorunları vardır. 

Öğrencilere verilen dersleri MEBBİS'e otomatik aktarın.

Beynin sevgiyi isleyen bölümü nörolojik korteksin frontal loblar bölümü önde, korkuyu içine alan ve daha az gelişmiş amygdala ise arka taraftadır. Birçok otistik kişinin bu bölümler ilgili bozuklukları oluyor. Korku, endişe artıyor, çocuk sürekli panik durumunda, OCD, içten gelen uyarım kontrolünü sağlamada zorluk, kızgın saldırgan durum, paranoya ve aşırı korku durumu ile ilgili. Bu bölüm aşırı çalışırsa diğer bölümleri de etkiliyor. Mesela ona yakın olan talamusu. Ki otizmli kişilerde bu bölümün fonksiyonları da bozuk. Bu bölüm özellikle duyularla ilgili yaşanan durumu ilgilendiriyor. Genelde otizmli kişilerde bu bölüm küçük ve zedelenmiş. Bu bakımdan duyusal bombardımana maruz kalıyorlar ve iç dengeyi sağlamak için tekrarlayıcı hareketler, sabit bir yere odaklanma davranışlarını geliştiriyorlar.

Üstelik talamus hafıza, duygular, dikkat gibi otizmde sorun olan üç fonksiyonu gerçekleştiren bölüm. Motor hareketleri kontrol ediyor, birçok otistik çocuğun hareketlerinde koordinasyonları zayıf. Talamusun önemli başka bir rolü daha var, nörotransmitterleri kontrol etmek, sağlıklı işlemesini sağlamak. Özellikle sakinleştirici (sinir ileticisi) nörotransmitter serotonin ve zevk nörotransmitteri olan dopamin seviyesi arasındaki dengeyi sağlayan bölümü kontrol eder. Dr. Bock bu iki nörotransmitter arasındaki uyumsuzluğun vücudu stres hormonu kortizonu artırarak amigdalayı sürekli korku, endişe durumuna ittiğini söylüyor.

Dr. ilginç başka bir duruma değiniyor; ayna nöronlar. Bu beyin hücreleri bir başka kişinin deneyimlerini fark etmemize, duygudaşlık, paylaşım, ilgi ile ilgili. Otizmlilerin bu üç durumda da büyük eksiklikleri var, MRI taramaları bunları doğruluyor, bu nöronlar endişe durumunu artırıyor.  Otizmli kişiler için herkes aynı maskeyi takmış gibi, karşısındakini yorumlayamıyor ve doğal olarak endişe, korku hali ortaya çıkıyor.

Performans Takip Formu (PKT) eğitmenleriniz internet üzerinden girsin, siz sadece çıktıları alın.

Bu nöronların ikinci temel etkisi ise sevginin önünde engel oluşları. Karşısındaki kişinin duygularını, vücut dilini yorumlayamadıkları için sevgiye karşı umursamaz bir davranış sergiliyor olabiliyorlar.

Dr. Bock’un yaklaşımı sadece bir bölgeye odaklanma değil, bunu reddediyor. Çünkü vücut bir bütün ve her hücrenin birbiri ile ilişkisi var. Dr. müdahaleyi yapıyor ve vücudun kendi kendini tedavisini bekliyor.

Metilasyonun mucize etkisinden bahsediyor uyguladığı çocuklarda. Sistemik toksik durum metabolik ve nörolojik zarar vermiş zaten, metilasyonla bu zarar verme durumu olumlu anlamda geri dönüşümü sağlıyor sağlıkta.

PROGRAMA BAŞLARKEN!

Testleri yaptırdıktan sonra ilk adım programın ilk ayağını inşaya gideriz. İlk ayak besin değerlerini düzeltmek, desteklemektir. Diyette, beslenmede değişiklikler her şeyden önce gelir. Bazen bu adım bile mucizeler yaratır. Bazense aile için diyete hemen geçmek zordur, o zaman takviyelere başlarız.

Birinci adımdan takviyeler ile desteklemeye geçeriz. Bu adım genellikle birçok gelişmenin tetikleyicisi olur.

Takviyeleri programa dâhil ettikten kısa bir süre sonra detoksifikasyon yani vücudu temizleme işlemini başlatırız. Birçok çocuk için bu adım, gelişmeyi hızlandırandır. Bunu söylemekle beraber detoks olayının yavaş, yan etkileri ve iyileşme krizlerini en minimuma indirecek şekilde uygulanmasına dikkat ederiz. Çocuğun ihtiyacına göre program boyunca ilaç kullanımı devreye girebilir. Programın başlangıcında ilaç kullanımı bazen çok sorunlu durumları ortadan kaldırır, bazen de güçlü bir stimülasyon etkisi yaparak iyileşme programının son dönemine ilave olur. Programın dört unsuru birlikte çocuğun klinik tablosunda ve yaşamında büyük değişiklikler yapabilir. Birçok hastalarımda bu duruma şahit oldum.

Kurumunuza ait program, modül sınırlamalarını siz değil, otomasyonunuz takip etsin.

BESLENME TEDAVİSİ

YENİ BİR BESLENME DÜZENİNE BAŞLAMA

İyileşme programında olan bütün çocuklar beslenme rejimlerini önemli ölçüde değiştirmelidirler. Diyette değişiklik sonrası 4-A bozukluklarının dışavurumlarında büyük olumlu değişiklikler görülür. İyileşme programında herkese uyacak tek bir cins diyet yoktur. İyileşme programının bir ayağı olan besin terapisinin 6 basit diyet planı vardır.  Fakat öncelikle çocuğu değerlendirip bu diyetlerin ona uygun olup olmadığına bakılması gerekir. Bu 6 diyet şunlardır;

1. Glütensiz-kazeinsiz diyet (buğday, süt ürünleri vs)

2. Özel bazı yiyeceklere karşı tepkiyi hedefleyen diyet (The Specific Food Reaction Diet)

3. Mayalı gıdaları dışlayan anti-mantar diyeti.

4. Anti-Hipoglisemik Diyet

5. Özel karbonhidrat diyeti (SCD=The Specific Carbohydrate Diet)

6. Düşük oksalat diyeti

Genelde otizmli çocukların var olan sorunlardan dolayı kombine edilmiş diyetlere ihtiyacı vardır, yani birden fazla diyet gereklidir. Son ikisi (özel karbonhidrat diyeti ve düşük oksalat içeren gıda diyeti) çocuk ilk 4 diyete cevap vermemişse denenir.

Genel kurala göre diyetlere birer birer başlanır, mesela önce glütensiz-kazeinsiz diyet, sonra gıda entoleransına karşı uygulanan diyet, bunu takiben mantar diyeti ve sonra glisemik indekse göre ayarlanan gıda diyeti. Bu sıra takibi neyin etkili olduğunu göstermesi açısından da önemlidir ama tüm çocuklara uygun tek bir diyet yoktur.

İKİ YİYECEĞİN REAKSİYONUNA KARŞI DİYETLER

Bu diyetlere çocuğunuza iyi gelmeyen gıda maddelerini diyetten çıkartmakla başlarsınız. Bu yiyecekler şu tepkilere neden olurlar; alerjiler, hassasiyetler ve o gıdaya karşı tahammülsüzlük (entolerans) durumu.

Yiyecek reaksiyonlarının belirtileri

Öğrencilere verilen dersleri MEBBİS'e otomatik aktarın.
IgE alerjileri, IgG hassasiyeti, tahammülsüzlükler (entoleranslar) 

Bu üç tip yiyecek reaksiyonlarının belirtileri benzer olabilir. Çocuğunuzda şunları takip edin; ödem, sindirim sistemi problemleri, göz yaşarması, nedensiz gece terlemeleri, baş dönmesi, denge bozukluğu, baş ağrıları, migren, omuz, boyun ağrıları, egzama, ellerde, yüzde ya da başka bölgelerde şişmeler, öksürük,  göğüste sürekli hırıltı, astım belirtileri, eklem ağrıları, bacaklarda kramplar, bacaklarda karıncalanma, algılama problemleri, dikkat dağınıklığı, hafıza ve net düşünememe, duyusal problemler, depresyon, gözlerin sulanması,  göz çevresinde şişmeler, gözaltlarında kara halkalar ya da yatay kırışıklıklar, gazlı durum, karın şişmesi, geğirmek, mide yanması, ülser, ishal, kabızlık, mide bulantısı ya da kusma, burunda, sinüslerde boğazda sürekli akıntı.  Bunlara enfeksiyonlar da eşlik edebilir.

Bu reaksiyonlar bağışıklık sisteminin neden oldukları değil o gıda maddesine karşı kimyasal reaksiyondan kaynaklanır. Sıkça görülür ve ciddi belirtileri olabilir. Klasik alerjilerden daha sık görülürler ve daha az ciddi sorunlara yol açarlar. Ağır fakat sık görülmeyen yiyecek reaksiyonlarıdır. Bazen iki diyet aynı anda başlayabilir; glütensiz-kazeinsiz diyet ve kandida (pamukçuk mantarı) problemine karşı uygulanan diyet gibi.

Bu 4-A hastalıklı çocukların çoğu beslenmede çok seçicidirler. Bu seçicilik, uygulanan diyetlerle birlikte azalır. Bağımlı olunan bu gıdalara karşı gösterilen aşırı yeme arzusu glütensiz-kazeinsiz diyet devreye girdikten sonra azalır. Ailenin kararlı, sabırlı ve tutarlı olması gerekir. Bir başka önemli konu ise organik olmayan gıdaların alımı ile vücuda zararlı hormonlar, antibiyotikler ve çeşitli toksinlerin girmesidir.  Kısaca mümkün olduğu kadar organik, katkısız gıda alımını sağlamak hedeftir. Bu toksinler yorgunluk, isteksizlik, uykusuzluk ya da dinlendirmeyen uyku hali, kronik yatak ıslatma, aşırı tükürük salgılama, konuşurken tükürük saçma ve ağız akması gibi belirtilere yol açar.

Öğrenci, veli, verilen eğitimler, kesilen faturalara ait ayrıntılı istatistik çıkartın.

GLÜTENSİZ-KAZEİNSİZ DİYET

Bütün 4-A belirtileri olan hastalarıma en azından bir ay boyunca glütensiz-kazeinsiz diyet öneririm.

Tedavi ettiğim otizmli, ADHD ve astımlı hastaların %60’ı bu diyete olumlu cevap verdiler. Bazen gelişmeler çok kısa süre içinde görülebilir. Otizm, ADHD ve astımda en çok kullanılan diyet budur. Çünkü alerjik değildir. Özellikle buğday ve süt gibi gıda maddelerine entoleransı olan klasik alerjik hastalar için en uygun diyettir. Bu diyetle bağırsaklarda düzelme, dilde gelişme, hiperaktif davranışta, ruhsal durumdaki dalgalanmalarda azalma, derideki problemlerde azalma, uykusuzluk, yorgunluk, ağlama problemlerinde iyileşme ve tiroit bezi bozuklukları gibi çeşitli metabolik bozukluk durumlarında düzelme olarak özetlenebilir.

Bazı 4-A durumu yaşayan hastalarda iyileşme bu diyet olmadan imkânsızdır. Glüten buğday, arpa, çavdar, yulafta (daha az) bulunan bir proteindir; sakız gibi yapışkan bir yapısı vardır. Pirinç, mısır, karabuğday ve akdarıda bulunmaz. Amerika’da büyük bir çoğunlukta glüten içeren gıdalardaki proteini parçalayan DPP4 enzimi yetersizdir, bu ayni zamanda süt proteinini de parçalar. Bu enzim görevini yapamayınca, glüten kısmen parçalanır, bu kısmen parçalanan proteinler ya da peptitler bazen opiatlarin (morfin gibi) kimyasal bulgularını taklit eder. Bu peptitler ayni zamanda insanlarda endorfin olarak adlandırılan opiatlara çok benzerler. Yeterli DPP4 enzimi olmayınca hastalar zihinsel dalıp gitmeler hatta bazen alkol almış (entoksikasyon durumu) gibi bir durum yasarlar, bu durum çocuklara öyle bir zevk verir ki glüten ve kazein içeren gıdalardan kolay kolay vazgeçemezler. Meslektaşım Dr. John Pangborn PhD bu kısmen parçalanan glüten ve süt proteinlerinin metilasyona zarar verdiğini keşfetmiştir. Metilasyon işlemi ise toksinlerin vücuttan atılımında çok önemli bir rol oynar.

Öğrencilere verilen dersleri MEBBİS'e otomatik aktarın.

Metilasyon aynı zamanda nörotransmitterlerin (sinir ileticisi) olması gereken seviyesini sağlar, mesela sıkça ADHD ve keza obezite durumunda görülen dopamin seviyesini yükseltme açısından bu çok önemlidir. Bazı laboratuar testleri vardır, bunlardan biri aşırı glütene karşı hassasiyet gösteren çölyak hastalarında kullanılır. Keza IgE ya da IgG besin alerji testleri de glütene karşı hassasiyeti gösterir. Maalesef bu DPP4 enzim yetersizliğini giderecek bir şey yoktur.  Alınan enzim ek verilenleri kısmen yardımcı olur ama sorunu tamamen çözemez.

Çölyak hastalığı Tip 1 Diyabetle de ilişkilidir. Her 20 çölyak hastasının birinde bu durum görülür. Çölyak hastalarındaki benzerlikler otizm ve ADHD ile örtüşür.  Bu yüzden glüten hassasiyetinin bu iki durumun da büyük bir rol oynadığına inanılır.

Sütün proteini olan kazein, vazgeçilmesi en zor olanıdır. Kazein sütün peynirimsi katı kısmıdır. Peyniraltı suyuna ise whey denir.  DPP4 enzimi kazeini kısmen parçalar, peptitlere indirger. Fakat bu enzim otistk çocuklarda düşük eviyededir. Bu durumu meslektaşım Sid Baker MD arkadaşı Dr. PANGBORN ile birlikte yazdığı ‘Autism; Effective Biomedical Treatments’ adlı kitabında oldukça güzel anlatmaktadır.

Yeteri kadar sindirilmeyen kazein (peynirimsi süt proteini) kazemorfinleri oluşturur ki bunlar da glüten peptitlerinin neden olduğu alkol alındığında oluşan çakırkeyiflik ve morfine duyulan alışkanlık gibi bir durum yaratırlar. Bu ise o yiyeceğe karşı duyulan aşırı istek olarak ifade edilebilir. Süt aynı zamanda IgE alerjilerine de neden olur. Süt entoleransı genelde süt şekerini parçalayan lâktaz enzimi yetersizliğinden kaynaklanır. Bu durum lâktaz enzimi içeren takviyeleri almakla yeterli bir çözüme kavuşur.  Fakat DPP4 enzim yetersizliği çeken çocuklara ya da IgE alerjisi olanlara faydası olmaz.

Öğrenci ve Veli bilgilerinin kolayca takip edin.

Bu yüzden katı bir glütensiz-kazeinsiz diyet öneriyoruz. Deneme amaçlı 3 hafta süt içermeyen, 3 ay da glüten içermeyen gıda beslenmesini devreye sokabilirsiniz. Diyetle beraber bazı istenmeyen yan etkiler görülebilir. Bu durum bir alkol ya da uyuşturucu bağımlısının gösterdiği durumla aynıdır. Glüten içermeyen gıdaları ve süt ürünlerini kestiğinizde görebileceğiniz geçici, istenmeyen belirtiler ortaya çıkabilir; uykusuzluk, kızgınlık, aşırı endişe, yorgunluk, gece ve gündüz terlemeleri, aşırı hareketlilik, kabızlık, ya da ishal, sızlanan, mide sorunları, algılamada bozukluk, otistik ve ADHD davranışlarına geri dönüşler ortaya çıkabilir. Bu belirtiler genelde 48 saat içinde azalarak kaybolur. 

Glütensiz-kazeinsiz diyetten kaynaklanan bir sorun da hipoglisemi (şeker düşüklüğü) durumudur. Eğer çocuk kesilen gıdaların yerine fazla miktarda karbonhidrat (unlu gıdalar) ya da şeker alıyorsa hipoglisemik durum ortaya çıkabilir.

Bu yüzden glütensiz-kazeinsiz diyetinde olanların ayrıca hipoglisemik diyette de olmalarında da fayda vardır. Aileler bu diyetlerle yeterli kalsiyum alınmadığından kuşku duyarlar. En iyi destekleme yolu takviyelerdir, çünkü pratiktir ve doğru oranda verirsiniz. Bazen çocuklar arada kaçamak yaparlarsa destekleyici bir enzim vermenin yararı vardır, bunun için peptidaz  (DPP4) içeren bir enzimi almanız yeterlidir.

Keçi sütü kazeine reaksiyon gösteren birçok kişi tarafından daha iyi tolere edilir, çünkü başka bir cins kazein içerir. Öte yandan bazı insanlar ise kazeine karşı şiddetli reaksiyon verirler, hem keçi hem de inek sütüne büyük tepki verirler.

2. BAZI YİYECEKLERİN REAKSİYONUNA KARŞI UYGULANAN DİYET (THE SPECIFIC FOOD REACTION DIET)-anti-alerjik diyet

Öğrencilere verilen dersleri MEBBİS'e otomatik aktarın.

Ben glütensiz-kazeinsiz diyetine ilave tüm hastalarımı bu diyete tabi tutarım. Bunlara ilave diğer yiyecek reaksiyonları şunlardır;

1) IgE alerjileri

2) IgG hassasiyeti

3) Tahammülsüzlükler (entoleranslar).

Bu alerjiler 4-A bozukluklarında yaygındırlar. Bu yiyecek reaksiyonlarına glüten kazein içeren gıdalar da dâhildir. Yiyecek reaksiyonları özellikle, hassaslıklar eğer çocuklar bir ya da daha fazla reaksiyon verdirecek gıdalardan yediklerinde ortaya çıkarlar. Keza glüten ve süt de bu 6 grup yiyecek grubuna dahildir.

Aşırı reaksiyon verdiren 6 çeşit gıda maddesi;

1. Buğday

2. Süt ürünleri

3. Yumurta

4. Yerfıstığı

5. Mısır

6. Soya

İkinci grup en fazla reaksiyon verdiren gıdalar;

7. Çikolata

8. Mayalı gıdalar

9. Çeşitli kuruyemişler

Üçüncü grup: en fazla tepki verdiren gıdalar

10. Narenciyeler (portakal gibi)

11. Domates

12. Aspartam ve MSG

13. Sirke

14. Kabuklu deniz yiyecekleri

Fakat bu tablo genelde kişiye özgü farklılıklar gösterir.

Dördüncü grup: ara sıra tepki verdiren gıdalar

15. Jambon, domuz eti

16. Tarçın

17. Hardal

18. Muz

19. Üzüm, kuru üzüm

20. Hindistan cevizi

21. Soğan

22. Çilek türevi meyveler

23. Bezelye

24. Kereviz

25. Baharatlar

26. Fasulye

27. Kavun

28. Ananas

29. Mantar

30. Biber

31. Erik

32. Arpa

33. Sığır eti

34. Tavuk

Bu yiyecekler besin değeri bakımından zengindirler, bazıları nadiren sorun yaratır.

Genellikle hiç sorun çıkarmayan yiyecekler

1. Pirinç

2. Armut

3. Koyun eti

4. Somon baliği

5. Sazan baliği

6. Hindi eti

7. Zeytin

8. Lahana

9. Havuç

10. Karnabahar

11. Kayısı

12. Brokoli

ÖZEL YİYECEK REAKSIYONLARI İÇİN YAPILAN TESTLER

Üç cinstir; 1.Deri testleri 2. Kan testleri 3. Eliminasyon testi (elimine ederek alerjik gıdayı tespit etme; hasta şüphelendiği yiyeceği beslenmesinden çeker, tek tek gıdaları tarar).

Kurumunuza ait program, modül sınırlamalarını siz değil, otomasyonunuz takip etsin.

Ben genelde önce kan testini, ara sıra da deri testini isterim ve bunu bizzat hastanın diyetinde deneme yolu ile yapılan testle uyum sağlayıp sağlamadığına bakarım. Bana göre eliminasyon testi  (Gıdaları tek tek elimine ederek tarama, ne dokunup ne dokunmuyor anlamak için) yiyecek hassasiyetlerine en doğru sonucu veren testtir. Sadece IgE alerjilerini gösterir. 4-A bozukluklarında IgE alerjileri şimdi daha yaygın görünüyor. Bu test derinin daha alt dokusuna belirli bir alerjen maddeyi vererek yapılan deri testi kadar güvenilir değildir, bu ikinci deri testini ise acı verdiği için çocuklar genelde reddederler.

Deri ve kan testleri hem IGE hem de IgG alerjilerini verdiği için tercih edilir. İki cins kan testi vardır; RAST(radioallergoabsorbent test) ve ELISA testi (enzyme-linked immunosorbent assays.) Her iki testin de oldukça etkili olduğuna dair deliller vardır. Testlerden sonra doktorunuz size IgE reaksiyonu mu yoksa IgG reaksiyonumu veridiğinizi ve vücudun gıdaya karşı tepkisindeki dereceyi söyleyecektir. Eğer çok hafif bir IgG reaksiyonu varsa çocuğunuz ara sıra, genelde 4 ile 7 gün arasında dönüşümlü olarak o yiyeceği yiyebilir (rotasyon diyeti)

Total Eliminasyon Diyeti (şüpheli alerjen gıdayı tamamıyla çekerek)

Gıdalara katılan tüm yiyecek katkı maddelerinden kaçının. (bunları tek tek yazmıyorum)

Yiyecek reaksiyonlarını çoğaltan çevresel ve kimyasal faktörler

Başka bir alerjen olan gıdaya karşı bunun hassasiyetini giderecek tedavi (desensitasyon) Low Dose Allergen Therapy (düşük dozda alerjen terapisi) olarak adlandırılır. Her iki ayda bir alerjen madde aşı seklinde verilir. Karma alerjen maddeleri kapsar; yiyecekler ve solunumla ilgili, kimyasallar gibi. Bu aşı karışımı bir enzimle bağışıklık sisteminin tepki göstermesini sağlar; güvenlidir.

Bireysellleştirilmş Eğitim Proğramını(BEP) kolayca hazırlayın.

Bir üçüncü yol solunum alerjileri ile ilgilidir. Bulunduğunuz ortamı kontrolünüz altına alın, yatakları koruyucu bir özel örtü ile kaplamak, odayı havalandırmak, hayvan beslememek gibi.

ÖZET: YİYECEK REAKSİYONLARI

Bu sorunu çözmeniz birinci derecede önemlidir. Yapmanız gereken glütensiz-kazeinsiz diyeti uygulamaktır.

Yiyecek alerjisi testini yaptırmak. En iyi olanı kanda bakılandır.

3. Bazı yiyecekleri beslenmeden çekerek tepkiyi gözlemlemek

Bütün alerjen gıdaları süresiz olarak beslenmeden kaldırmak

Bulunduğunuz çevrede gerekli tedbirler almak, mümkün olduğunca alerjik tetikleyicilerden kaçınmak

1. MAYA İÇERMEYEN DİYET(THE ANTI-YEAST DIET)

Mantarın vücuttaki çoğalmasını kontrol etmek çok önemlidir. Bu durum 4-A çocukları arasında yaygındır. Dikkat etmeniz gereken belirtiler;

  • Karın bölgesinde genelde mayalı yiyecekler yedikten sonra görülen şişme
  • Genital organlarda, ya da mukozal dokularda kasıntı, kızarıklık
  • Parmak, ayaklarda tekrarlayan mantar enfeksiyonları
  • Nedensiz yorgunluk
  • Nedensiz depresyon, nedensiz
  • El, yüz, ayaklarda şişme
  • Hafıza, algılamada yaşanan sorunlar
  • Kronik burun tıkanıklığı
  • Uykusuzluk, dinleneme hali
  • Eklem ağrıları, baş ağrısı
  • Kilo alma, kilo verememe
  • Karbonhidratlar için, ekmek için aşırı yeme isteği
  • Geçmişte steroid kullanımı
  • Antibiyotik kullanımı

Kandida (Pamukcuk mantarı) ile nasıl başa çıkılır?

1. Diyet 2) takviyeler 3) İlaç kullanımı

genellikle üçü birden devreye girer, ilaç kullanımı etkilidir ama her zaman gerekli değildir.

Mantara karşı uygulanan diyet

Bu diyet glütensiz-kazeinsiz diyet ve yiyecek reaksiyon diyetine ilaven aynı anda yapılabilir. Bu diyet hipoglisemik diyetle birlikte yapılır, çünkü sınırlama ikisi için de geçerlidir.

Performans Takip Formu (PKT) eğitmenleriniz internet üzerinden girsin, siz sadece çıktıları alın.

Bu diyette;

Mayalı gıdalar

Mantarın çoğalmasına yol açacak gıdalar (şeker) gibi ya da farklı formda küf ya da mantar içeren gıdalar (peynir gibi, mantar gibi) diyetten çıkartılır.

Kaçınmanız gereken yiyecekler

Ekmek, kek, unlu gıdalar, alkol; özellikle bira.

Mantarı uyaran küf ve fungus tipinde yiyecekler.

Her türlü şeker, bal dâhil, kuru üzüm, meyve suları, peynir, sirke, turşu, zeytin, mantar gibi.

Mantara karşı uygulanan diyetin en büyük faydası sindiremeyen gıdaların bağırsaktan çıkarak sisteme girmesine yol açan bağırsak dokusundaki mikroskobik delinmeleri durumunda iyileşme sağlamasıdır. Bu sindirilmeyen gıdaların vücuda verdiği, özellikle sinir sistemine ve bağışıklık sistemine verdiği zarar büyüktür. Bu durum ‘Leaky gut’ sendromu olarak bilinir ve genelde nedeni bağırsaktaki kandida durumudur.

Kandida mantarları bağırsak hücrelerinin birbirlerine sıkıca yapışmasını önlerler ve yiyecek moleküllerinin dışarı sızmasını sağlamış olurlar. Kandida sorununu çözmek bu durumu iyileştirir.

Arada mayalı yiyecekleri verirseniz tepkileri gözlemleyin. Eğer çocuğunuz rahatsızlandığına dair hiçbir belirti vermiyorsa demek ki tolerans gelişmiş, vücudu dengeyi sağlamış demektir, arasıra mayalı yiyeceklere çok az miktarda göz yumabilirsiniz. Fakat bunu belirli bir süre sonra, çocuğunuz kendisini uzun bir süre iyi hissettiği dönemden sonra deneyin.

İnsan vücudu sürekli değişir, bazen değişiklikler hoş da olmayabilir, özellikle de iyileşme krizlerinde. Çok miktarda kandidanın kısa bir sürede ölmesi bazı istenemeyen durumların yoğunlaşmasına yol açabilir, bu durum bir kaç günden bir haftaya bazen biraz daha uzun bir süreye yansır. Bu durum genelde kandida diyetinin başlangıcında görülür. Eğer çok rahatsız olursa mantar ilacını geçici olarak kesebilirsiniz. Aktive kömür (charcoal) almak da toksinlerin dışarı hızla atılmasına yardımcı olur. İlaca tekrar başlayacaksanız küçük dozlarla başlamalısınız. Kandidaya büyük önem verin.

Öğrenci ve Veli bilgilerinin kolayca takip edin.

ÖZET

Kandidaya karşı uygulanan diyette mayalı gıdaları kesin ve doğru takviyeleri ve ilaçları alın.

Tedavi çok rahatsızlık verirse bu isi yavaş bir tempo ile uygulayın. 4-A bozukluğu olan çocuklarda hipoglisemi ya da sekerin düşmesi sıkça görülür, özellikle otizm ve ADHD’de.

Hipogliseminin belirtileri otizm ve ADHD de görülen belirtiler gibidir; algılamada zayıflık, huzursuzluk, dalıp gitmekler, yorgunluk, fiziksel olarak güçsüzlük, kelimeleri doğru telaffuz edememe gibi.

Kanımca hipoglisemik belirtiler otizm ve ADHD durumunu etkiliyor, bazen de yanlış teşhislere yol açıyor.

Hipoglisemi belirtileri

  • Sinirlilik, endişe
  • Algılamada, hafızada zayıflık
  • Kafa karışıklığı
  • Konuşma güçlüğü
  • Kâbuslar
  • Yorgunluk
  • Dalıp gitmeler
  • Depresyon
  • Aşırı terleme, gece terlemeleri
  • Uykusuzluk
  • Yiyeceklere aşırı ilgi duyma, özellikle tatlı ve karbonhidratlı yiyeceklere karşı
  • Sıkça yemek, ya da atıştırma isteği, eğer yapamazsa sinirlilik belirtileri

Tabii bu belirtilerin çoğu yiyecek reaksiyonlarında ve kandida durumunda da görülüyor. Gördüğünüz gibi bir durum diğer bir durumla iç içe geçiyor. Böyle olunca güçlü belirtiler veriyor ve otizm, ADHD tablosunu yansıtıyor. Özellikle bu belirtiler hipotiroidi, kronik enfeksiyon, toksik durum, besinsel eksiklerle birleşince beyin ve sinir sistemi için ağır bir saldırı oluyor.

Hücrelerdeki düşük şeker insuline karşı direnç yaratıyor, bu durum da sıkça var olan bir iltihabi durumdan tetikleniyor. Bu yüzden iltihaba karşı takviyeler yardımcı olabilir. Hipoglisemik durumun en sık görülen nedeni beslenmenin yetersiz, fakir olması ve yüksek miktarda karbonhidrat tüketimidir. Karbonhidrat ya şeker ya da nişasta içerir, sindirim sisteminden hızla emilirler ve kan şekerinde önce hızlı yükseliş ve daha sonra düşüşe neden olurlar (reaktif hipoglisemi).

Öğrencilere verilen dersleri MEBBİS'e otomatik aktarın.

Bu yüzden hipoglisemik diyetin temeli sindirim sisteminden yavaş emilen, yüksek protein ya da lif içeren gıdaların alınmasıdır. Bu diyete uygun en iyi besin maddeleri; yağsız et, balık, soya fasulyesi (!), yumurta ve düşük nişastalı sebzelerdir. Eğer süt ürünleri çocuğunuz tarafından tolere ediliyorsa bunlarda bu diyet için uygundur. Eğer çocuğunuzda hipoglisemik durum varsa her yemekte bu bahsettiğim yüksek protein içeren gıdalardan alması büyük önem taşır.

Yapmanız gereken şey şeker, tatlı içeren ve zengin nişastalı gıdalardan kaçınmaktır. Yüksek nişastalı gıdalara örnekler; patates, pirinç, mısır.

Tahıllar da genelde hipoglisemik durumu olumsuz etkiler, çünkü nişasta bakımından zengindirler ve çabuk sindirilirler. Hipoglisemik çocuklar tahıl alımını sınırlamalıdır, daima temel yemek olarak değil de ek olarak alınmalıdır. Bütün sebzeler, meyveler ve tahılların glisemik indeksini öğrenmek için ilgili çizelgelere bakınız. Bu sizin rehberiniz olmalı. Glisemik indeks bakımından en düşük olandan en yüksek olana kadar bir kaç örnek yiyecek:

  • Fasulye
  • Düşük nişastalı sebzeler
  • Elma, armut gibi meyveler
  • Buğday ürünleri
  • Kuruyemiş ve yağ ilave edilmiş tatlılar
  • Esmer pirinç
  • Çok tatlı meyveler (kavun, kuru üzüm gibi)
  • Haşlanmış patates
  • Hazır sabah kahvaltılıkları
  • Bal
  • Pirinçten yapılan gıdalar
  • Çay sekeri

ÖZET

Yüksek protein, yüksek lif içeren gıdalar alınmalı

  • Yağsız et, tavuk, soya fasulyesi, yumurta, balık gibi

    düşük kalorili, düşük nişastalı ve yüksek lif içeren sebzeler alınmalı,

  • Tatlı tüketiminden kaçınmak
  • Tahılı sınırlamak, yeniyorsa yüksek lif içeren (tam) tahıl alınmalı
  • Kafein içeren içecekler alınmamalı
  • Meyve sularını kesinlikle sınırlandırılmalı, eğer alınıyorsa bol su ile sulandırmak
  • Proteinden zengin yemekler

3) Özel karbonhidrat diyeti

Öğrenci ve Veli bilgilerinin kolayca takip edin.

Bazı çocukların buna ihtiyacı vardır. Çocukların çoğuna bu kadar sınırlı bir diyetin uygulanması gerekmez. Genelde DAN camiasındaki terapileri almayanlar, bu diyete yönlendirilirler. Çocukta fark etmeniz gereken bulgular şunlardır; müzmin (kronik) ishal, karın şişkinliği, gazlı durum, karın ağrısı ve kabızlığa eşlik eden kolit. Bu diyet çocuğundaki ağır ülseratif koliti tedavi eden Elaine Gottschal tarafından geliştirilmiştir.

Glütensiz-kazeinsiz diyet, mantar diyeti ve hipoglisemik diyetler denenmiş ve bunlarla birlikte davranışsal, algılama da olumlu bir gelişim durumu yok ve bağırsakta probiyotik dengesizliği durumu (bowel dysbiosis) hala devam ediyorsa özel karbonhidrat diyeti uygulanmalıdır. Dr. Side Bakar bizzat kendisi bu diyetin etkilerini anlamak için denemiş ve otizmli birçok çocuk için en iyi diyet olduğuna karar vermiştir. Bu diyet daha fazla karbonhidrat alımını sınırlıyor. Çünkü bu karbonhidratlı gıda maddelerinin bakteriyel enfeksiyonları azdırıp bağırsakta enflamasyon durumunu olumsuz etkilediğine inanılıyor.

Bu durum nişastalı gıdalar ya da şekerin tam anlamıyla enzim eksikliği nedeni ile sindirilememesinden kaynaklanıyor. Bu özel karbonhidratlar bazı insanların iki şeker moleküllü disakkaritlerin sindirememesinden kaynaklanıyor. Bu parçalanamayan gıda molekülleri enflamasyona neden olup aşırı mukus salgısı, bakteriyel durumu arttırıp geçirgen bağırsak (leaky gut) sendromununa katkıda bulunuyor.

Özel Karbonhidrat diyetinde elimine etmeniz gereken yiyecekler

Bu diyette diğerleri gibi uzun süredir devam eden bağırsak sorunlarını iyileştirmek amaçlanır, vücut toksinleri atarken ve kendini yeniden dengelerken zaman zaman rahatsız edici dışavurumlar olabilir. Çocuğun sağlığında ve davranışlarında gerileme diyete başladıktan sonra 2., 3. veya daha sonraki aylarda görülebilir. Bu huzursuz durum bir kaç hafta devam edebilir. Eğer bu gerileme görülürse iyileşme yolunda iyiye işaret demektir. Bu dönmede çocuğun huzursuzluğu hafifletmek için detoks olayına hız verebilirsiniz. Bu diyet herkes için değildir, birçok çocuk buna ihtiyaç kalmadan iyileşme gösterirler. Özel karbonhidrat diyeti süt ve tahıl içermeyen ve taş devri diyetine benziyor. Özel karbonhidrat diyeti otizme besinsel anlamda müdahalede yenidir. Henüz klinik olarak faydası yeterince ispatlanmamıştır. Böyle bile olsa eğer çocuğunuz hiçbir şeye cevap vermiyor ise bu diyet pozitif bir yaklaşım olabilir.

Bireysellleştirilmş Eğitim Proğramını(BEP) kolayca hazırlayın.

4-Düşük oksalatlı diyet

Bu diyet otizmde en yeni ve en az kullanılan olanıdır, fakat ümit verici işaretler var.

Çocuğun diğer diyetlere cevap vermemişse karbonhidrat alımına karşı reaksiyonlarını gözlemleyin

(Diyetin etkilerini gözlemleyin, faydalı oluyor mu diye).

Eğer etki yoksa diyeti bırakın. İnek, keçi, soya, pirinç sütü, Hindistan cevizi sütü, çay ve meyve suları, fırınlanmış sert kabuklu yemişler, tuzlu fıstık, konserve meyveler, kurutulmuş meyveler, reçeller, pirinç, karabuğday, akdarı, bulgur, çavdar, konserve sebzeler, patates, yer elması, soya fasulyesi ve nohut, işlenmiş et (sucuk, sosis gibi) işlenmiş balık ve peynir

Anti hipoglisemik diyet

4-A bozukluğunda özellikle astımda, çocukların toza, küfe, polene, hayvan tüyüne, akarlara karşı alerjen olmaları sıkça görülen bir şeydir. Eğer bunlar dikkate alınmazsa iyileşme görülemez. Özellikle solunum alerjenleri çimene ya da polene bazen mevsimsel daha çok yiyecek alerjileri ile birlikte görülen ürtiker durumuna benzer belirtiler verir. Genelde solunumla ilgili alerjiler IgE polen alerjisini tespit etmek kolaydır ama zor olanı IgE olmayan reaksiyonların tespitidir.

Bazı alerjistler kimyasal maddelere karşı hassasiyeti şüphe ile yaklaşırlar. Ben aynı fikirde değilim. Evet çok sık görülmüyor ama hassasiyeti olan bazı ufak grup çocuklarda bu durum vardır. Bu durumla mücadelenin en iyi şekli kaçınmaktır. Bunu yaşama yansıtmak ise zordur. İnsanlar bu alerjen maddelerden kaçınamadıklarından alerjistler desensitize etme yoluna giderler, kısaca deri altına bu alerjen gıdayı verme işlemidir. Bu, mesela solunum reaksiyonlarına yol açan polen gibi. Bu tedavi 6 ay veya daha fazla sürebilir, eğer belirtiler çok ağır bir tablo çiziyorsa denemekte fayda vardır.

Öğrenciye verilen eğitim modüllerinin sınır kontrolü otomatik yapın.

Düşük oksalatlı diyet

Bu diyet henüz deneme safhasındadır. Daha fazla test yapılmalıdır: Herkese olmasa da belki bir grup çocuk için faydalı olabilir. Oldukça sınırlayıcı bir diyet ama bir grup çocuk için faydalı olacağına dair işaretler var. Bu diyetin özelliği yüksek oksalat içeren gıdaların alınmamasıdır. Oksalat birçok gıda maddesinde bulunur, bazı insanlar bunları doğru metabolize edemezler. Oksalat kalsiyumla bağlanır, aşırı oksalatlı gıda alındığında bu böbreklerde böbrek taşı oluşumuna yol açabilir. Genelde böbrek taşı olanlar bu diyeti takip ederler. Özel karbohidrat diyetinde çocuklar yüksek oksalat içeren badem türü gıda maddelerini alırlar, belki de bundan dolayı yarar sağlamamışlardır. Oksalatın kalsiyum metabolizmasına karışması haricinde aşırı bir şekilde alınan oksalatlı gıdalar toksiktir ve oksalat bağırsakların düzgün fonksiyonunu etkiler.

Çocuklarda bu konuda gözlemlemeniz gereken ipuçları;

  • Yemek yedikten 2 saat sonra karında ağrı.
  • Sık sık tuvalete çıkmak
  • Yağ emiliminde güçlük
  • TMG ve DMG karşı reaksiyon verme
  • Kronik kabızlık ya da ishal
  • Oksalat içeren gıdalara karşı aşırı yeme ilgisi
  • Bağırsakta enflamasyon yapan çikolatalı süt, kakao, yüksek oksalat içeren meyvelerden yapılan içecekler

Yüksek oksalat içeren gıdalar

Badem, domates soslu konserve fasulye, yeşil fasulye, yer fıstığı ezmesi, susam, ayçiçeği, tofu, ceviz, çilek gibi bütün çilek cinsleri, incir, kuru üzüm, kivi, limon kabuğu, portakal kabuğu, mandalina ve bunlardan yapılan içecekler, kuru fasulye, kereviz, pırasa, maydanoz, biber, ıspanak, domates çorbası, sebze çorbası, tarçın, kuru biber, zencefil, soya sosu, maydanoz.

Öğrenci, veli, verilen eğitimler, kesilen faturalara ait ayrıntılı istatistik çıkartın.

Eğer çocuğunuz diğer diyetlere olumlu cevap vermedi ise oksalat diyetini deneyin ve etkilerini gözlemleyin.

Oksalat içeren gıdaları sınırlayın,  sürekli durumu takip edin, eğer yardımcı olmuyorsa diyeti bırakın.

İyileşme Programında Besin Terapisinin Kısa Özeti

Alerjik reaksiyon veren gıdaların alımını keserek bunu glütensiz-kazeinsiz diyet ile birlikte bir kaç ay uygulayın. Mayalı gıdalara dikkat edin, aşırı karbonhidratlı, unlu gıdalar vermeyin, organik almaya özen gösterin.

Bunları yaptınız ve durum hala iyileşmiyorsa, özel karbonhidrat diyetini ve daha sonra da gerekirse oksalat diyetini deneyin.

Normal gelişimdeki çocuklar da bu diyetlerden fayda sağlarlar. Reaksiyon verdirmeyen yiyecekler herkes için zaten iyidir. Bu metot iyi uygulanırsa oldukça iyi sonuç vericidir. Şüphelendiğiniz gıdaları 7 ya da 10 gün için çocuğunuzun beslenmesinden çekin, vermeyin sonra verin ve tepkisini ölçün. İşlenmiş bir gıda birçok reaksiyon verdirecek maddelerle dolu olduğu için beslenmede yer almıyor.

Bu uygulamanın zor yani, iki hafta gıdayı çekseniz ve sonra verseniz vücut o gıdaya karşı hassaslık taşıdığı halde şiddetli tepki vermeyebilir, bu ise insanı şaşırtır. Bu testi ikinci seçenek olarak kullanmak, özellikle çocuklar için bence daha uygundur.

Probiotikler

Bağırsaktaki bozukluk (Bowel dysbiosis) A-4 A çocuklarında sıkça görülen bir durum olduğu için probiotiklerin kullanımı çok önemlidir. Probiotikler iyi bakterileri arttırlar ve mantar gibi kötüleri de kontrol altına alırlar. Yoğurtta probiyotik vardır ama takviyelerdeki daha zengindir. Antibiyotik kullanan çocuklarda probiyotik vermek önemlidir. Çünkü antibiyotikler kötü bakterilerin yanında iyileri de öldürürler.

Kurumunuza ait program, modül sınırlamalarını siz değil, otomasyonunuz takip etsin.

Bir cins probiyotik (Saccharomyces Boulardii) mantara doğrudan saldırır. Probiotikler ayrıca TH1 bağışıklığını geliştirir ve aşırı uyarılmış TH2 bağışıklık sisteminin sakinleştirir. Probiotiklerin alımında mantarı arttıracak yiyeceklerin ve alerjik gıdaların tüketilmemesi önem taşır.

Probiotikler candidaya karşı oldukları için arasıra istenmeyen mantarların ölmesinden dolayı rahatsızlık veren duruma neden olurlar. Bu durum geçicidir; bir kaç gün sürebilir. Eğer çocuğunuzda laktoz ya da kazeine (peynirsi süt proteini) karşı reaksiyon varsa (ki %60 otizmli çocuklarda olan durum budur), probiotikleri sütten çoğaltılan türevde almayın. Genelde 1-2 yüksek, kaliteli bir probiyotik markası öneririm.

İkinci Grup takviyeler

Bu gruptaki takviyeler genelde büyük bir oranda A-4 bozukluklarındaki çocukların tedavisinde kullanılırlar. Bu gruptaki takviyeler herkes için değildir ya da tedaviye daha sonraki bir evrede protokollerine dâhil edilebilir. Mesela selenyum herkes için iyidir ama ben önceliği C vitaminine veririm.

Bu gruptakiler bazı çocuklar için elzemdir, hatta çok kritik bir önem taşırlar. Benim önerdiklerim özellikle

enzimlerdir. 

Sindirim sistemi problemi ile sorunları olanlar;

% 69 oranınında reflü

%42 oranınında kronik gastrit

%67 oranınında kronik duodenit

%58 karbonhidrat enzim eksikliğinden çekiyorlar. Dr. Andrew Wakefield, Dr. Arthur Krigsman ve Dr. Karoly Horvarth mide-bağırsak sorunları ile bulgularına referans veriliyor bu bölümde. Bunlara ilave kronik yangı, enflamasyon pankreasın yeterli sindirim enzimi üretememesinin ana kaynağıdır.

Otizmli çocuklarda sıkça görülen durumlar;

  • DPP4 enzim yetersizliği ki bu enzim glüten/kazein proteinlerini parçalıyor,
  • Lipaz enzim eksikliği ki bu da yağları parçalıyor.
  • Şekeri sindiren enzimlerin eksikliği ki bu da kompleks şeker alımında çok önemli
  • Bu enzimlerin eksikliğinden kısmen parçalanmış glüten/kazein, yağ asitleri, şeker molekülleri ile beraber nörotoksik kısmen parçalanmış proteinler ya da peptitler oluşuyor. Bu peptidler ise nörolojik durumu tetikliyor ve davranış bozukluklarına neden oluyor.

Bu bakımdan otizmli çocukların şu enzimleri alması büyük önem taşır;

Kurumunuza ait program, modül sınırlamalarını siz değil, otomasyonunuz takip etsin.

Peptidazlar. Bu enzim peptidlerin parçalanmasını sağlıyor

Lipaz yağların sindirimini sağlıyor

Amilaz. Nişastalı besinlerin sindirimini sağlıyor

Disakkaridazlar (lâktaz, maltaz, sükraz ve izomaltaz) çift şekerleri parçalıyor.

(Bunu söylemekle beraber bazı insanların bu grup şeker içeren gıdalardan tamamıyla uzak durması lazım, özel karbonhidrat diyetinde önerildiği gibi ).

Enzimler nadiren de olsa ishal yapabilir, bu etki doz azaltılınca kaybolur.  Bazı çocukların enzimlere tahammül edemedikleri görülmüştür. Enzimlerin çocuklarda kullanımı yine çocuğa özeldir; bazılarının kombine bir şekilde almasına bazılarının ise eksik olanı tamamlama, tek tek almasına yönelik kullanım söz konusu.

Ben her yemekte genelde bir-buçuk ya da 2 kapsül enzim kullanımı öneririm. Ama doz, çocuğun yaşına, vücudunun gücüne ve aldığı diğer tedavilere bağlı olarak ayarlanır.

B6 Vitamini yıllar önce psikolojik hastalıklara karşı etkisi ispatlanarak kullanılmaya başlanmıştır. Dr. Bernard Rimland otizmde B6 kullanımına dair 22 bilimsel araştırmayı değerlendirmiş ve bunlardan 21’i pozitif etki göstermiştir.

B6 vitamininin en önemli faydası metionin metabolizmasında gelişme sağlamasıdır. Bu metabolizma metilasyonun çok önemli bir unsurudur. Özellikle aşırı glütamat ya da GABA eksikliğinden kaynaklanan epileptik kriz durumlarına önemli pozitif etkisi vardır.

B6 vitamini dekarboksilaz enziminin eksikliğini hafifletir. Eksiklik halinde çocuklukta huzursuzluk, uyku sorunları, gelişmede gecikme, zayıf kaslar ve gözlerdeki sürekli hareketlilik olur. B6 vitamininin Carpal-tunnel sendromuna da olumlu etkisi vardır.

Bu problemlerin çoğu özellikle metiyonin metabolizmasının bozulmasına bağlıdır ve otizmli çocuklar arasında yaygındır. Otistik çocuklar B6 vitaminini iyi metabolize edemezler. Bu yüzden sıklıkla P5P (aktif B6 vitamini), B6 ile birlikte verilir. Bazen B6 çocuklarda aşırı hareketlilik, kendi kendini stimüle edici sabit hareketlerde artış yaratabilir, dikkatle gözlemleyin.

Öğrencilere verilen dersleri MEBBİS'e otomatik aktarın.

Yemekle birlikte verin

  • Yeterli çinko verin; B6 vitamininin metabolize olması için.
  • B6 etkisini artıracak yeterli amino asit verin, bunun bir yolu sindirim sistemi enzimlerini vermektir.
  • Magnezyumu B6 ile beraber verin, sinerjik (aynı yönde) etki yaratır.

    Benim önerim günde 100-500mg

Taurin

Otizmde en eski kullanılan amino asittir.  Dr. Sid Baker 1984’ten beri kullanmaktadır ve otizm protokolünün en önemli unsurlarından biridir.

Taurin bir kaç önemli fonksiyonu vardır;

  • Magnezyumun etkisini arttırır. Esansiyel (elzem, omega) yağ asitlerinin metabolik işleminin bir parçasıdır.
  • Güçlü bir antioksidandır.
  • Metilasyon işleminin dolaylı bir parçasıdır. TMG ve metil B12 ile sinerjik çalışabilir.
  • Bazı hastalarda epileptik krizleri azaltır ve GABA aktivitesini arttırır.
  • Sülfür içerir, sülfat geçiş yolu gelişmemiş çocuklara böylelikle yardımcı olur.

Taurin eksikliği otizm durumunda özellikle sistein seviyesi düşük olduğunda ortaya çıkar. Eğer yenen et iyi sindirilememişse, bakteri ve enfeksiyon varsa taurin seviyesi düşer. Ben genelde bağırsaktaki mantar durumu düzelinceye kadar taurin vermem. Önerim 500-2,000mg’dir.  Dozaj kişinin kilosu, yaşı ve uygulanan diğer tedavi protokolüne göre değerlendirilir.

Folinik asit

Folinik asit metilasyonda metilB-12 ya da metilkobalamin üretimine yardımcı olur, metil gruplarına kobalamin eklenmesini sağlar.

Folinik asit etkisiz, hareket edemez bir hale gelebilir ki bunun da metilasyona etkisi olumsuzdur. Yeterli dozda alındığında durum düzelir.

Bazen kan testlerinde folik asit normal görünür ama aslında metilasyona hizmet eden özel birimlerde düşüklük olabilir. Bu yüzden mesela kan değerinde folik asit normal bile olmasa B12 vitaminini bırakmayın.

Bireysellleştirilmş Eğitim Proğramını(BEP) kolayca hazırlayın.

Önerim: 800-1,600mcg günlük olarak N-asetil-sistein

Önerim: 50-100mg merhem seklinde, ya da 250-500mg günlük ağızdan seklindedir.

Amino aitler ve dallı-zincirli amino asitler:

Bunlar detoks sürecinin önemli birer parçasıdırlar. Vücudumuzda proteinleri yapan 21 farklı amino asit vardır, bunlardan bazıları kaybolmuşsa ya da düşükse tüm amino asitleri zayıflatırlar.

Amino asitler nörolojik, immunolojik ve sindirim sistemi fonksiyonları için çok önemlidirler. Enzimleri, antikorlar, immünglobulinler, nörotransmitterler ve hormonları inşa ederler.

Otistiklerin üçte birinde dallı-zincirli amino asitler (lösin, izolösin ve valin) düşüktür. Bunların bu isim altında adlandırılmalarının nedeni biyokimyasal esnekliği artıran zincirli karbon moleküllerinden dolayıdır. Bu üçlü amino asidi genelde NAC (n-asetil sistein) ile birlikte veririm. Böylelikle ağır metallerin atılımında istenmeyen etkiler azalır. Bu durum özellikle kabızlık çeken çocuklarda önemlidir, çünkü metaller tekrar yığılmaya başlar. Bunlara ilaveten iki özel amino asit testlerde sıklıkla düşük bulunur; lizin ve metionin.

Lizin kronik herpes virüsüne vücudun direnç göstermesine yardımcı olur, metionin ise metilasyon döngüsünde kritik bir rol oynar. Yine birçok takviyede görüldüğü gibi bazı çocuklar metionin durumunda eksiklik olmamasına rağmen metionin takviyesi alırlarsa buna tahammül edemiyorlar.

TMG ve DMG

Her ikisi de folinik asit ve metil-B12 ile sinerjik bir şekilde etkileşime girerler. Her ikisi de otizmli çocuklara olumlu etki yapmıştır, özellikle konuşma ve göz kontağında. Bunların yüksek dozda verilmesi istenir ama, düşük dozda başlamak akıllıcadır.%7 oranında bir çocuk grubu DMG’ye, hiperaktif ve huzursuzluk belirtileri ile negatif reaksiyon göstermiştir. TMG’ye negatif oran ise %14 gibidir, buna ara sıra görülen saldırganlık tepkileri de dâhildir.

Performans Takip Formu (PKT) eğitmenleriniz internet üzerinden girsin, siz sadece çıktıları alın.

Eğer; düşük sistein, yüksek histidin ve yüksek serum folat varsa DMG verilmesine ihtiyaç olabilir.

Eğer yüksek homosistein, düşük metionin ve yüksek serum folatı varsa TMG verilmesine gereksinim doğmuş olabilir.

Önerim: DMG-125 -1000mg günlük

TMG: 175-2000mg günlük

D Vitamini

Kışın güneş ışını daha azdır. Güneşten kazanılan D vitamini seviyesi düşüklüğünün grip, nezle hatta belki mültipl skleroz gibi otoimmün bozukluğuna neden olduğu gösterilmiştir.

D vitamini balık karaciğeri yağında bulunur (balık yağında ise bulunmaz). Balık karaciğeri yağında aynı zamanda 10 kere fazla A vitamini de vardır. Bu bakımdan bazı çocukların özellikle kış dönemlerinde balık yağı ile birlikte D vitamini almasında yarar vardır. Yağda çözülen A vitamini gibi D vitamini de fazlası toksik etki yaratır, bunun için kontrol edilmesi gerekir.

Önerim günlük 400-800 i.ü.

Coenzyme Q-10

Streste vücudun CoQ-10 durumunu azaltır. Viral enfeksiyon döneminde beyaz kan hücrelerinde CoQ-10 düşüktür. CoQ-10 eğer bağışıklık problemleri, hipotoni, yorgunluk ve mitokondriyal problemler varsa önerilebilecek bir takviyedir. Ben günde 30mg-200mg arası öneririm.

Transfer Faktörü

Kolostrumda (ağız sütü, ilk süt) bulunur. Transfer faktörü ayrıca TH-1’yi geliştirir, 4-A çocuklarda olumsuz yönde aşırı uyarılan TH-2 ile dengeyi sağlar.

Transfer faktörü genelde yumurtadan ya da inek sütünden elde edilir. Laktoz piyasada çok bulunur, fakat çoğunda transfer faktörü düzeyleri düşüktür ve kazein içerir. Transfer faktörünü bir kaynaktan almak önemlidir. Transfer faktörü hastalıklara karşı vücudu güçlendirir. Eğer çocuk sıkça hastalanıyorsa, otoimmün bozukluk varsa, alerjiler hâkimse transfer faktörü kullanılabilir. Ayrıca kronik, düşük seviyede bağırsakta ya da başka bir organda viral enfeksiyonu olan çocuklara da ben sıkça öneririm. Genelde 200-1.800mg günlük olarak öneririm.

Öğrenciye verilen eğitim modüllerinin sınır kontrolü otomatik yapın.

Selenyum

Bu çok güçlü bir antioksidandır. 4-A çocukları için çok önemlidir çünkü glutatyon metabolizmasında önemli bir rol oynar.

Otistikler arasında glutatyon metabolizması kısmen anormal bir tablo çiziyor ki bu da cıvanın varlığından kaynaklanıyor. Selenyum kısmen de olsa glutatyonun etkisini artırıyor.  Selenyum keza bağışıklık sisteminin önemli bir güçlendiricisidir, az dozda bile etkisi görülür. Vücutta yüksek seviyede selenyum olması kanser riski taşıyor. Selenyum hücre zarını oksitlenmeden korumaktadır. Fakat aşırı alım negatif reaksiyonlar veriyor ve monitorize edilmelidir. Ben günlük 100-400mcg arasında öneririm.

Demir

Bu takviye herkes için gerekli değildir. Demir eksikliği olanlarda yorgunluk, bitkinlik, neşesizlik, kayıtsızlık gibibelirtiler vardır. Bu belirtiler genellikle anemik durumdan önce ortaya çıkar. Bazen çocuklar (özellikle ADHD) kayıtsız tavırlar gösterdiklerinde aslında demir düşüktür vücutlarında, başka bir şeyle mesela Ritalinle bu maskelenirse de ana sorun aynı kalır.

Demir bağışıklık sistemi için önemlidir ve kronik enfeksiyon geçirenlerde testlerde düşük demir seviyesi kontrol edilmelidir. Demirde eksiklik lenfosit tüketilmesine, antikorların azalmasına ve sitokin üretimine yol acar ve T-hücre aktivitelerini olumsuz etkiler. Eğer demir düşükse bu durumu düzeltilmelidir.

Demir birçok enzim için gereklidir. Eğer aşırı miktarda alınırsa zararlıdır. Serbest radikalleri uyarır. Ayrıca aşırı demir bakteri ve mantarların yeniden çoğalmasına neden olur.

Gerekli durumda günlük olarak 10-80mg elementer demir öneririm, tabii çocuğun yaşı, kilosu ve tedavi protokolüne göre doz değişebilir.

Öğrencilere verilen dersleri MEBBİS'e otomatik aktarın.

Karma Vitamin ve Mineraller

4A çocuklarına karma vitamin ve mineralleri vermek oldukça mantıklıdır.  Çünkü çocukların çoğunda eksiklikleri vardır, fakat bazıları klinik olarak görülmez bile. Bu karma vitaminler genelde çok sayıda takviyeyi almayı reddeden çocuklar için de iyidir. Handikapı içindeki bir maddeye karşı reaksiyon varsa, bunu tespit etmenin zor olduğudur. Genelde ben eğer çocuk takviyeleri rahatlıkla tolere edebiliyorsa o zaman öneririm. Bakır içerenden kaçının, çünkü bakır toksiktir. Zaten 4-A çocuklarında genelde bakır yüksek çıkmaktadır.

A ya da B6 vitamini alımını da çocuğun ihtiyacına göre sınırlamanız gerekebilir.

CoQ10

CoQ10 özellikle süt salgılama (laktasyon) işlemi sırasında oluşur. Şimdi takviye olarak da almak mümkündür. CoQ10  bağışıklık sistem hücrelerinin birbiri ile iletişimine yardım eder. Bir hücrenin diğerine zararlı patojeni nasıl tanıması gerektiğini öğretir. CoQ10, vücudun ürettiği doğal bir moleküldür; yiyeceklerde de bulunur. Vücutta her hücrede bulunur.

Hücrelerin enerji üreten bölgeleri için mitokondriye büyük ihtiyaç vardır. Eğer CoQ10 düşük seviyede mitokondriler iyi çalışamaz. Bunun dışa vurumu aşırı yorgunluktur. Ben genelde tedavi ettiğim çocuklarda yorgunluk, bir şeye kendini verememe durumu varsa bu takviyeyi öneririm. Vücudun CoQ10 üretmesi zordur yiyeceklerden bunu almanız içinde çok büyük miktarlarda yemeniz gerekir. En iyi kaynak sardunya balığıdır ama 30mg gibi küçük bir miktar için bile çok miktarda yemeniz gerekir. Takviye vermek işi kolaylaşır. Son yıllarda CoQ10’nun önemi daha iyi anlaşılmıştır.  CoQ10’nun bağışıklık sistemine katkısından dolayı temel takviyelerden biri kabul ediliyor; özellikle kanser vakalarında.

Öğrenciye verilen eğitim modüllerinin sınır kontrolü otomatik yapın.

D vitamini

D vitamini bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olur. Otoimmün ve alerjik hastalıkların önle

http://www.beslenmebulteni.com ---------------------- sitesinsen alıntıdır

Yorumlar (0)

Henüz yorum yapılmadı
Üyelik Gerekli

Yorum yapanları görebilmek ve yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Özel Eğitim Öğretmeni

PKT, KDF, BEP, GÖF ve diğer formları otomasyonunuz otomatik hazırlasın

Ücretsiz İş İlanı
Özel eğitim ve sağlığın ortak paydası olan Rehabilitasyon.com adresinin sektöre özel iş veren ile iş arayan arasında ne kadar iyi bir köprü olduğunu görebilmeniz için çok kısa süreliğini ÜCRETSİZ bir İş İlanı verebilirsiniz.
İş Arayanlar

iş arayan 635 kişi var. Hemen irtibata geçerek personel eksikliğinizi tamamlayın.

Bugün

Melike N. D.
Uzman Öğretici

Bugün

Zeynep D.
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

Bugün

Bahtisen E.
Fizyoterapist

Bugün

Sümeyye Ç.
Sosyal Hizmetler

Bugün

Özge K.
Çocuk Gelişim ve Eğitim Uzmanı