Özel Meram Denge Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi - Verilen Eğitimler

Özel Meram Denge Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi - Verilen Eğitimler
Özel Meram Denge Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi

Verilen Eğitimler

Eğitim Alanlarımız;

-Bedensel Engelli Bireyler Destek Eğitimi,

-Zihinsel Engelli Bireyler Destek Eğitimi,

-Yaygın Gelişimsel Bozukluklar Destek Eğitimi.

-Öğrenme Güçlüğü Destek Eğitimi.

Fiziksel engel türleri ve Tanı Tedavisi

Aileden gelen kalıtsal hastalıklar hariç, bir takım ihmaller, tecrübesizlikler, bilgi eksiklikleri vb gibi nedenlerden kaynaklanan özrün hemen tamamı önlenebilir yada kontrol altına alınabilir. Çocuğunuzun bedensel yetersizliğinin onun tüm gelişimini olumsuz etkileyebileceğini unutmayın. Çocuk eğer emeklemiyor, yürüyemiyor, veya oturamıyorsa çevresiyle ilgisi buna bağlı olarak sınırlı kalacaktır. Çocuğunuzun bedensel yetersizliği onun tüm yaşamını olumsuz yönde etkilememesi için, en ufak bir şüphede ilgili sağlık merkezine başvurarak erken tanılama ve müdahale ile hem kendinizin hem de çocuğunuzun ömür boyu sürecek mutsuzluğunu engelleyebilecektir.

2- ORTOPEDİK ÖZÜRLERDEN BAZILARI

A- Doğuştan olan özürler 1- Doğuştan uzuv eksiklikleri, 2- Doğuştan kalça çıkığı, 3- Çarpık ayak, 4- Doğuştan kol felci, 5- Doğuştan omuriliğin kese şeklinde dışa doğru çıkması (Meningomyelosel), 6- Yapışık parmak, 7 Doğuştan omurga eğrilikleri, 8- Doğuştan kas hastalıkları. * Beyin felci

C- Süreğen kemik ve eklem iltihapları D- Romatizmal hastalıklar

E- Çocuk felci * Omurga eğrilikleri * Travmatik özürler 1- Uzuv kaybı, 2- Kırık kaynama yokluğu, 3- Yanlış kaynamış kırıklar, * Eklem sertliği, * Travmaya bağlı felçler ve kuvvet kayıpları, * Eklem kireçlenmesi. * Kalıtsal ilerleyici sinir hastalıkları * Cücelik

A- Doğuştan Olan Özürler 1- Doğuştan Uzuv Eksiklikleri

Tanım: Parmak, el, kol ve bacak gibi uzuvların doğuştan kısmen yada tamamen oluşmadığı durumlarda ortaya çıkar. Örneğin dirsekten itibaren bir yoklukta, dirsekten aşağıda uzuv tamamen yoktur ; buna doğuştan ampute denir

Neden: Annenin hamileliğin erken döneminde (ilk üç ay) kullanılması sakıncalı olan ilaçları kullanmasıdır. Bazı olgular ise kalıtsal olarak ortaya çıkar.

Tanı: Uzuv yoklukları bebek doğar doğmaz kolaylıkla tanınır. Uzuv içerisindeki çift kemiklerden birinin yokluğu ya da az gelişmesi durumunda bazen tanı zor olabilir. El, ayak, dirsek veya dizde belirgin çarpıklık ve kısalık, kemiklerde eğrilik var ise bu durumdan şüphelenilmelidir.

Tedavi : Erke n yaşlardan itibaren (sıklıkla yürüme yaşında) protez yapılabilir. Böylece çocuğun protez kullanma becerisi sağlanmış olur. Çok ileri yaşlarda protez yapılırsa, protezsiz yürümeyi ya da sakat kolu ile işlerini görmeyi benimseyen çocuk, protezi kullanmayı reddedebilir. 0-2 yaş döneminde ayak veya eldeki çarpıklıklar cihaz ile düzeltilecek durumda ise cihaz, değilse ameliyat ile düzelme sağlanabilir. Bazen kısa olan uzvun ameliyatla uzatılması gerekebilir . Bu durumda aile en yakın tam teşekküllü hastaneye başvurarak gerekli yardımı almalıdır.

2- Doğuştan Kalça Çıkığı Tanım: Doğum öncesi, doğumda yada doğumdan bir müddet sonra kalça ekleminin yetersiz gelişimine bağlı olarak eklemde ortaya çıkan durumdur. Kız çocuklarda erkek çocuklara göre çok daha sık görülür.

Neden: Birçok faktör rol oynar. Bebeğin kalça eklemindeki yapısal bozukluklar kalça ekleminin kolay çıkmasına neden olur. Bebeğin anne karnında anormal duruşu (yan ya da ters duruş) kalça eklemini zorlar.

Bebeğin kundaklanması kalça çıkığının en önemli nedenidir.

Tanı: Bebek doğduğunda bacağındaki deri çizgilerinin (katlantılarının) simetrik olmadığı göze çarpar, yani normalde bacaklardaki deri katlantıları aynı seviyelerde ve sayıda olmalıdır. Çıkık olan taraftaki bacak diğerine göre kısa olabilir. Her iki bacak yanlara doğru açılmaya çalışıldığında çıkık olan tarafın yana doğru açılmadığı (hareket kısıtlılığı) görülür. Eğer çıkık iki taraflı ise her iki kalçanın birbirinden ayrılmasının sınırlı olduğu farkedilir. Bebek 1 aylıkken doktor tarafından yapılan kalça ultrasonu ile kesin tanı konabilir. Bu hastalıkta ne kadar erken tanı konulursa tedavi şansı o kadar artar. İlk 1 ayda tanı konulan bebekler en şanslı bebeklerdir. Bazı hastalarda tanı çocuk yürüme çağına geldikten ve hatta yürümeye başladıktan sonra konulmaktadır. Bu bebekler geç yürürler, çıkık tek taraflı ise o tarafta kısalık vardır ve yürümede aksaklık göze çarpar. Bu bulgular varsa bebek vakit kaybetmeden tam teşekküllü hastaneye götürülmelidir.

Tedavi: Tedavi, doktor tarafından yönlendirilmelidir. Kundaklama kesinlikle yapılmamalıdır. 0-2 aylık dönemde her iki kalçayı ayrık tutacak şekilde kalın ara bezi yada ticari olarak satılan yastıklar kullanılmalıdır. 2-12 ay arası bebeklerde kalçaları uygun pozisyonda tutarak normal gelişimi sağlayan ortezler verilir. 12 aydan büyük çocuklarda tanı ilk kez konuluyorsa ya da o yaşa kadar yapılan tedaviler sonuçsuz kalmışsa ameliyat yapılması zorunludur.

3- Çarpık Ayak Tanım: Bir ya da her iki ayağın topuğu ile birlikte içe dönük ve bükük olması şeklinde görülmesidir. İki tipi vardır: Esnek ve sert şekil bozukluğu (deformite). Esnek olanı doğumdan bir müddet sonra alçı ve egzersiz uygulamaları ile düzelirken , sert olanı ameliyatla düzelir.

Neden: Şekil bozukluğunun iki tipi vardır: Nedeni bilinmeyen çarpık ayak ve diğer bazı hastalıklara (beyin felci, meningomyelosel gibi) bağlı olarak ortaya çıkan çarpık ayak. Beyin ve omuriliği tutan hastalıklarda ayak çevresindeki kasların kuvvet dengesizliğine bağlı olarak çarpık ayak ortaya çıkar.

Tanı: Çoğunlukla bebek doğar doğmaz ayaktaki şekil bozukluğu fark edilir. Doğuştan kalça çıkığı olan bebeklerde daha sık görülür. Her iki ayağın tabanlarının birbirine dönük olduğu , topukların içe dönük ve ayakların da bilekten yere doğru bükük olduğu görülür.

Tedavi: Şekil bozukluğu fark edilir edilmez, yani bebek doğduğunda tedavi de başlar. Düzeltici hareketler konu ile ilgili uzman kişiler tarafından ebeveynlere öğretilerek bebeğe yaptırmaları sağlanır. Ebeveynlerin sorumluluğu fazladır. Genellikle ilk 10-14 gün bu egzersizlerle geçildikten sonra ortopedi uzmanı tarafından alçı tedavisi başlatılır. Haftalık alçı uygulamalarıyla ayak tedrici olarak düzeltilir. Tedavinin değişik aşamalarında ve özellikle çok ciddi bozukluklarda bir ya da birden daha çok cerrahi müdahale gerekebilir. Tedaviye geç başlanılan hastalarda (özellikle 6 aydan sonra ) ameliyat mutlaka gereklidir. Ameliyattan sonra egzersiz, ortez ve uygun ayakkabı ile çocuk erişkin yaşa gelene kadar düzenli tıbbi takip yapılmalıdır.

4- Doğuştan Kol Felci Tanım: Doğum sırasında kola giden sinirlerin zedelenmesine bağlı olarak ortaya çıkan felç tablosudur. Tek taraflıdır. Etkilenen kolda tamamen bir felç tablosu olabileceği gibi, ağırlıklı olarak elde yada omuz çevresindeki kasların zayıflığı ile de seyredebilir. Genellikle görülen tipinde omuz çevresi tutulur, elde kuvvet normal iken omuz eklemi ve kolun hareketleri kısıtlı ve zayıftır.

Neden: Bebeğin kilosunun fazla olması, anne karnında ters duruşu, doğum eyleminin uzaması gibi nedenlerden kaynaklanan zor doğumlarda bebek doğurtulurken yapılan manevralar bebeğin kolunda ve o kola giden sinirlerde gerilmeye neden olur. Kalıcı sinir hasarı ve felç meydana gelir.

Tanı: Tanıyı koymak kolaydır. Bebeğin etkilenen omuz ve kolunu hareket ettiremediği ve kolun içe dönük durduğu fark edilir. Eğer eldeki felç şiddetli ise , elin bilekten bükük, kolun içe dönük olduğu ve elini kaldıramadığı görülür. En ağır tipinde ise kolda ve elde hiç kuvvet yoktur.

Tedavi: Hafif zedelenmiş sinirlerin tama yakın iyileşmesi mümkünken bazı çocuklarda hiç iyileşme olmaz yada kısmi iyileşme olur. İyileşme kendiliğinden olacaksa genellikle ilk 3 ay içerisinde kolda hareket gözlenir. Hareket gelişmiyor ise sinir onarımına yönelik ameliyatlar erken dönemde yapılmalıdır. İleri dönemde (5 yaş ve üzeri) eğer sinir iyileşmez ve kol veya elde şekil bozukluğu kalırsa bu şekil bozukluklarını düzeltmeye ve fonksiyon kazandırmaya yönelik (sinir onarımına yönelik değil) ameliyatlar yapılabilir. Egzersiz tedavisi son derece önemlidir. Aileler çocukları için gereken egzersizleri öğrenmek üzere, çocuğu takip eden doktorun yönlendirmesiyle konu ile ilgili çalışan bir fizyoterapiste başvurmalıdır.

5- Doğuştan Omuriliğin Kese Şeklinde Dışa Doğru Çıkması (Meningomyelosel )

Tanım: Bebeğin bel yada sırt bölgesinde omuriliğin ve omurilik sıvısının dışarıya doğru kese şeklinde fıtıklaştığı ve hastanın bacaklarında tek yada çift taraflı değişen derecelerde felçlere neden olan bir hastalıktır. Bazı hastalarda beyin omurilik sıvısının dolaşımının engellenerek beyin içinde kapalı kalması sonucu beyinde birikmesi ve buna bağlı başın büyüdüğü (hidrosefali) görülebilir. Beyin gelişimini ciddi olarak engelleyebilecek bir durumdur.

Neden: Bazı hastalarda kalıtsal olarak ortaya çıktığı gösterilmiştir. Yine hamilelik döneminde yetersiz B12 vitamini (folik asit) alan annelerin bebeklerinde daha fazla görülmektedir.

Tanı: Hastalığın, kan testi ve ultrason incelemesi ile 16 - 18. gebelik haftalarında fark edilmesi mümkündür. Amnion sıvısı (rahim içindeki gebelik sıvısı) alınarak yapılan tetkiklerle de erken tanı konulabilir. Bu durum hamileliğin ilk üç ayında tespit edilirse ailenin isteği ile gebelik sonlandırılabilir. Omurilik etkilendiği için omurga, kalça, diz, ayak bileği-ayakta sert düzelmesi kolay olmayan şekil bozuklukları ve bazı hastalarda idrarını, dışkısını tutamama durumu ile beraber görülür. Hafif tutulumlarda (omuriliğin en alt seviyeleri) çocuklar herhangi bir cihaz desteği olmadan yürüyebilirler. Orta dereceli omurilik hasarında ise çocuk yardımcı cihazlarla (yürüteç, koltuk değneği, ortez) yürüyebilir. Ayakta çarpık ayak, dışa dönüklük, ark yüksekliği, dizde tutulan kaslara bağlı olarak dizi bükememe, "X bacak", "O bacak", kalçada çeşitli sertlikler (kalçanın dışa dönük ya da bükük kalması gibi), kalçanın yarı çıkık yada çıkıkları, omurgada eğrilikler ile ortaya çıkabilir. Çocuğun bacaklarındaki duyu kaybı, kuvvet azlığı ya da felç ile beraber ayak, diz ve kalça şekil bozukluklarının varlığı tanıyı koydurur.

Tedavi: Doğum sonrası ilk 24 saatte keseye yönelik ameliyat acilen yapılmalıdır. Bağımsız yürümeyi kazandırmak en önemli amaçlardan biri olmalıdır. Ciddi durumlarda ayakta dengede durmayı sağlayabilmek ya da yürüyemeyecekse oturma dengesini sağlamak amaç olmalıdır. Myelomeningosel olan çocukların yaklaşık %40'ı erişkin çağda yürüyememektedir. Şekil bozukluklarının ilerlemesini durduralarda ayak-ayak bileği, diz, kalça ve gövde bozukluklarını düzeltmek için ameliyat yapılabilir. Ayak ayak bileği yada ayak bileği, diz ortezleri, koltuk değnekleri, yürüteçler tedavide oldukça yardımcıdır. Cerrahi tedaviden yarar göreceği düşünülen hastalarda ayak-ayak bileği, diz, kalça ve gövde bozukluklarını düzeltmek için ameliyat yapılabilir.

6- Yapışık Parmak Tanım: Doğuştan el ya da ayak parmaklarından iki ya da daha fazlasının birbirinden ayrılamama kusuru nedeniyle bitişik kalması şeklinde ortaya çıkar. Basit tipte sadece cilt ortak iken, karmaşık tipte kemik de ortaktır.

Neden: Hastaların %15-40 'ında ailede başka bireylerde de yapışık parmak bulunur. Dolayısıyla bu şekil bozukluğunun ortaya çıkmasında kalıtsal geçiş önemli bir yer tutmaktadır.

Tanı: Bebek doğduğunda tanıyı koymak oldukça kolaydır. Röntgen filmi çekilerek basit-karmaşık ayrımı yapılır.

Tedavi: Cerrahi girişim acil değildir. Ebeveynler çocuk büyürken ileride yapılacak ameliyatı kolaylaştırmak için yapışık parmaklara masaj yapmalı, aradaki cildi germelidirler. Ameliyat, boyları birbirine yakın parmaklarda (2,3,4) daha geç yapılabilir. Ancak okul çağından önce gerçekleştirilmelidir. 4. ve 5. parmaklar ile 1. ve 2. parmaklar arasındaki yapışıklıklarda ise uzun olan parmaklarda (2. ve 4.) zaman içinde şekil bozuklukları gelişeceğinden ameliyat tercihen 3 yaşından önce yapılmalıdır.

7- Doğuştan Kas Hastalıkları (Kas Erimesi) Tanım: İskelet kaslarının yapısındaki bozulma ve buna bağlı ilerleyici kas güçsüzlüğü ile seyreden, doğumdan itibaren ortaya çıkan bir grup hastalıktır. Kas güçsüzlüğünün yanı sıra eklem sertlikleri, şekil bozuklukları ve ilerleyici sakatlık meydana gelebilir.

Neden: Kalıtsal geçişli hastalıklardır. Akraba evliliklerine bağlı olarak görülme sıklığı artar. Kaslarda ilerleyici erime söz konusudur.

Tanı: Bebek doğumda normal görünümde olabilir. Ancak ilerleyen aylarda ve yıllarda hastalık daha belirgin bir şekilde ortaya çıkacak ve git gide ağırlaşacaktır. Kas erimesi %30-%50'ye ulaştığında kol ve bacak kaslarındaki zayıflık dikkati çeker. Bu çocuklar genellikle geç yürürler. Yürüme yaşı genellikle 18 ayı geçer. Çocuk 3-5 yaşına geldiğinde yürümede hantallık, merdiven çıkmada zorluk, oturduğu yerden ayağa kalkmada ya da yattığı yerden oturur duruma geçmede belirgin bir zorlanmasının olduğu hatta , bazen bunları başaramadığı görülür. En erken boyun, kalça ve omuz kasları tutulur. Omuz ve kalçadan başlayan kas güçsüzlüğü giderek yayılır. Çocuk zayıf kasları nedeniyle düşmemek için belini aşırı derecede öne doğru çıkartarak, her iki yana salına salına (ördek gibi) kalça ve dizler hafif bükük ve parmak ucunda yürür.

Tedavi: Önceleri yürüyebilen çocuk yıllar içinde giderek tekerlekli sandalyeye bağımlı hale gelir. Hastalık teşhis edildiği andan itibaren çocuk yoğun fizyoterapi programı ile takip edilmeli ve aile eğitim programına alınmalıdır. Ortopedik tedavinin amacı, eklem sertliklerini ve şekil bozukluklarını önlemek gelişen kas ve eklem sertliklerini gerekirse gevşetmek böylece çocuğun ayakta kalabilme ve yürüyebilmesine yardımcı olmaya çalışmaktır. Genellikle gevşetme ameliyatlarından sonra ortez uygulaması gerekir. Ayakta durabilen ve yürüyebilen çocuklarda genellikle skolyoz (omurgada yanlara doğru olan eğrilik ve beraberinde dönme ile görülen şekil bozukluğu) gelişmediğinden mümkün olduğu sürece çocuğu ayakta tutabilmek için elden gelen gayret gösterilir. Skolyoz oluşmaya başladıktan sonra genellikle hızlı ilerler ve çocuğun oturma dengesini bozacak düzeye ulaşır, hatta solunum fonksiyonunu bozar. Aile, çocuğun omurga dengesini sağlamaya yönelik olarak korse kullanılması gerektiği konusunda bilinçli olmalıdır. Ayrıca aile düzenli olarak ortezin kontrolü, röntgen filmlerinin düzenli takibi, çocuğun omurgasındaki eğriliğin artışının izlenmesi ve eğriliğin diğer sistemlere olan etkilerinin takibi açısından düzenli kontrollerini aksatmamalıdır.

B- Beyin Felci (Spastik Felç, Serebral Palsi) Tanım: Doğum öncesi, d oğum sırası ya da doğum sonrası erken çocukluk çağında (0-7 yaş), beyinde meydana gelen bir hasara bağlı olarak ortaya çıkan yürüme, hareket ve duruş bozuklukları ile seyreden bir hastalıktır. Bazı durumlarda zeka geriliği hastalığa eşlik edebilir. Neden: Beyin hasarına yol açan nedenler üç dönemde etkili olmaktadır: Doğum öncesi dönem, doğum, doğum sonrası dönem. Doğum öncesi: Nedenlerden birisi annenin hamilelik döneminde geçirdiği kızamıkçık gibi bulaşıcı hastalıklardır. Diğer nedenler arasında anne rahmindeki kesenin (çocuk eşi, plasentanın) ana rahminden erken ayrılması, plasenta yetersizliği, annenin zatürre geçirmesi, annedeki kalp-akciğer hastalığı, kan grubu uyuşmazlığı, annenin alkol ve ilaç bağımlılığı, şeker hastalığı sayılabilir.

Doğum sırası: Doğum eyleminin zor olması ve normalden uzaması da beyin felci riskini arttırabilir. Bunlar bebeğin beyninin yeterli oksijen almamasına neden olarak etkili olur. Doğum travması bebekte beyin içi kanamaya neden olabilir. Bebeğin doğumda anormal geliş pozisyonları (örneğin makat geliş) zor doğuma dolayısıyla oksijensiz kalmasına neden olabilir. Bu grupta diğer risk faktörleri arasında ikiz gebelik, erken doğum (prematüre), düşük doğum ağırlığı sayılabilir.

Doğum sonrası: Beyin iltihabı, menenjit, çocuğun yüksek ateşe bağlı havale geçirmesi, beyin travması (zedelenmesi) doğum sonrası dönemde en sık görülen nedenlerdir. Travmatik nedenler arasında trafik kazaları, yüksekten düşme ve dövülmüş çocuklar sayılabilir. Bunlar beyinde kanamaya yol açar. Suda boğulmaktan kurtarılan çocuklarda da eğer beyin oksijensiz kalmışsa beyin felci gelişecektir.

Tanı: Beyin felcinin, beynin tutulan bölgesi ile ilgili olarak ortaya çıkan dört tipi vardır. Genellikle spastik tip görülür. Spastik çocuklarda tutulan uzuvlarda hangi kaslar etkilenmiş ise o kaslarda aşırı kasılma (spastisite) mevcuttur. Örneğin; bacakların etkilendiği bir spastik çocukta dizler ve kalçalarda bükülme ve yürürken bükük pozisyondaki dizlerin birbirine çarpması görülebilir. Beyin felcinde tek bir uzuvda felç görülebileceği gibi 4 uzuvda birden de görülebilir. Bunun yanında hemipleji denilen tipinde aynı taraf kol ve bacak etkilenir. Ayrıca her iki bacağın her iki kola göre daha çok ya da daha az etkilendiği durumlar da söz konusu olabilir. Spastik tiplerde dirsek, elbileği ve ellerde de aşırı kas kasılmasına bağlı bükülmeler olabilir. Skolyoz sıklıkla ortaya çıkar. Bu çocukların gerek eklem gerekse yürüyüş bozukluklarından tanıyı koymak kolaydır. Bazıları hiçbir zaman yürüyemez. Spastik tipin dışında titreme, dengesiz ve koordinasyonsuz yürüme şeklinde seyreden tipler de vardır.

Tedavi: Beyindeki hasar kalıcıdır ve tedavi edilmesi mümkün değildir. Beyindeki hasara bağlı olarak kas-iskelet sistemi bozuklukları ve normal hareket sistemi gelişim (baş-boyun kontrolü, dönme, oturma, emekleme ve yürüme) geriliği görülmektedir. Normal hareket sistemi gelişimi için teşhis edildiği andan itibaren yoğun ve düzenli rehabilitasyon programları başlatılmalıdır. Buna paralel olarak aile eğitimi verilmelidir. İskelet sistemi şekil bozuklukları, kısmen egzersiz, ortezler ya da ameliyatlar ile düzeltilebilir. Tedavinin amacı hastalığın ağırlığına ve hastanın durumuna göre değişir. Yürüyebilen bir hastadaki şekil bozuklukları düzeltilerek yürümenin daha iyi olması sağlanmaya çalışılır. Tekerlekli sandalyeye bağımlı bir kişinin daha iyi oturması, bir yerden diğerine nakli, hatta mümkünse koltuk değneği yardımıyla yürür hale getirilmesi, yatağa bağımlı bir kişinin daha dengeli oturması ya da kişisel bakımın ve hijyenin daha iyi hale getirilmesi amaçlanır.

Cerrahi tedavi en sıklıkla spastik beyin felci hastalarında uygulanır. Her beyin felci hastası ameliyat için uygun değildir. Bu nedenle hastalar ortopedi uzmanı tarafından çok iyi değerlendirilmelidir. Yürüme potansiyeli olmayan bir hastaya bu amaca yönelik çok sayıda gereksiz ameliyat yapılmamalıdır. Bazen çocuk küçükken yapılan cerrahi girişimler daha sonra yapılacak olan ortez uygulaması ve fizik tedaviyi daha etkin kılabilir. Genellikle önerilen bir cerrahi girişimde birden çok şekil bozukluğunun aynı anda düzeltilmesidir (kalça, diz, ayak bileği). Ancak erken yaşlarda yapılan başarılı ameliyatlar çocuk büyüdüğü için ileride tekrar edilmek durumunda kalabilir. Bazen de tıbbi tedavinin seyri sırasında eğer tedaviden beklenilen sonuç alınamazsa cerrahi müdahale gerekebilir. Gerekli olup olmadığına ve gerekiyorsa zamanlamasına doğru karar verilmelidir. Ameliyat sonrası rehabilitasyon en az ameliyatın başarılı olması kadar önemlidir. Tedavi-takip, iskelet gelişimi tamamlanıncaya kadar sürmelidir.

C- Süregen Kemik Ve Eklem İltihapları (Kronik Osteomyelit, Septik Artrit) Tanım: Bakterilerin yol açtığı kemik ve eklemlerin iltihabi hastalıklarıdır. Bakteriler kemik ya da ekleme üç yolla yerleşir: 1-Vücuttaki iltihabi bir odaktan (diş apsesi gibi), 2-Ortopedik ameliyatlar sırasında, 3-Açık kırıklardan sonra. Önce bakterinin yerleştiği yerde iltihap sonra apse meydana gelir. Bunu takiben, kemik ve eklem dokusu bozulmaya başlar. Yetersiz tedavi ile süreğen (kronik) hale geçer.

Neden: Bakterilerin bir şekilde kemik veya ekleme ulaşmaları ve burada çoğalarak iltihaba yol açmaları ve bu iltihabi olayın tedavi edilemeyerek süreğen hale gelmesi nedendir. Tanı: Tutulan eklem ya da kemikte ağrı, şişlik, kızarıklık ve ısı artışı olabilir. Genellikle tutulan bölge üzerindeki ciltte içerideki apsenin dışarıya aktığı bir akıntılı yara bulunur. Hastalık süreğen olduğu için bazen ağrı, bazen de sadece akıntı olabilir. Süreğen eklem iltihabı eklem kıkırdağını harap ederek kireçlenmeye, eklemin ağrılı ve hareketlerinin kısıtlı hale gelmesine yol açar. Çekilen röntgen filmleri, kan tahlilleri ve akıntı örneğinin incelenmesi ile tanı kesinleştirilir.

Tedavi: Kemik ve eklem iltihapları, tedavileri oldukça zor olup uzun süren hastalıklardır. Hastalığın erken döneminde bazen tek başına antibiyotik tedavisi etkili sonuç verebilirken, kronik kemik ve eklem iltihabında asıl tedavi cerrahi tedavidir. Apse boşaltılması, ölü kemik ve yumuşak dokuların temizlenmesi, yine iltihabi materyal içeren kemik ve yumuşak dokuların çıkartılması gerekir. Cerrahi tedaviye antibiyotik tedavisinin de eklenmesi gerekir. Kemikte büyük yer işgal eden ve tedaviye dirençli apselerde, kemiğin iltihabi materyal içeren kısmı ameliyatla çıkarılarak kalan sağlam kemiğin zaman içinde tedrici olarak uzatılıp kalan boşluğun doldurulması gibi büyük ameliyatlar yapılması gerekebilir.

D- Romatizmal Hastalıklar (Romatoid Artrit, Ankilozan Spondilit)

Tanım: Vücuttaki el-ayak eklemleri gibi küçük eklemler kadar diz, ayak bileği, kalça, omurga eklemleri gibi büyük eklemleri de tutabilen ve eklemlerin harabiyetine yol açan bir grup hastalıktır.

Neden: Bu grup hastalıkların nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, bağışıklık sistemindeki bir bozukluktan kaynaklandığı düşünülmektedir.

Tanı: Genellikle birden fazla eklemde ağrı, şişlik, ısı artımı, kızarıklık gibi belirtilerle seyreder. Ağrı şiddetlidir ve o eklemin hareketlerini sınırlar. Eklemin etrafındaki kaslarda incelme dikkati çeker. Zamanla eklemler de şekil bozuklukları ve ciddi sertlikler meydana gelir. Hareket kısıtlılıkları kalıcı hale gelebilir (donmuş eklem). T

edavi: Tedavinin amacı hastanın ağrısını azaltmak ya da ortadan kaldırmak, eklem fonksiyonunu yeniden kazandırmak, şekil bozukluklarını önlemek ve hastanın hareket kabiliyetini artırmaktır. Koruyucu ve şekil bozukluklarını önleyici fizyoterapi uygulamaları ve ortez yaklaşımları tedavide önemli yer tutar. Romatizmal hastalıklardaki ameliyat seçenekleri; sinovektomi (dizin iç zarının çıkartılması), kemik şekil bozukluğunu düzeltmeye yönelik ameliyatlar, eklemin dondurulması ve eklem protezlerinin takılmasıdır.

E- Çocuk Felci (Poliomyelit) Çocuk felci aşılama ile tamamen önlenebilen bir hastalıktır. Dünyada ve ülkemizde yapılan düzenli aşı kampanyaları ile giderek yok edilmeye başlanmıştır.

Tanım: Genellikle ateş yada üst solunum yolu enfeksiyonu ile başlayan kol, bacak ve gövde kaslarında felçlere, omurgada eğriliklere ve bacakta kısalığa yol açan viral bir hastalıktır. Genellikle 1-4 yaşları arasında çocuklarda görülür.

Neden: Polio virüsünün yol açtığı omurilikteki motor sinir hücrelerinin tahribatı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan uzuv felçleri ile seyreden bir hastalıktır. Sadece motor sinirler tutulduğu için hastanın uzvunda herhangi bir his kaybı olmaz, değişen derecelerde kas felci ortaya çıkar

Tanı: Ateşli hastalığın seyri sırasında ve sonrasında çocuklarda kol ve bacak hareketlerindeki kayıpların ortaya çıkması ile tanı konabilir . Hastalığın şiddetine bağlı olarak sadece bir uzuv etkilenir ve bu genellikle sağ ya da sol bacaktır. Nadiren hastalık kol tutulumu ile karşımıza çıkar. Bazen de sırt kaslarının sağ ya da sol grubu etkilenir. Tutulan uzuvda omurilikteki hasarın büyüklüğüne bağlı olarak değişen derecelerde felç meydana gelir. Bu, o uzuvdaki hafif bir güç kaybından o uzuvdaki tam felce kadar değişir. Sırt kasları tutulduğunda ve bacak kısalığına bağlı omurga eğriliği (skolyoz) meydana gelmektedir. Geçirilen ateşli hastalıktan yaklaşık iki yıl sonra kas felci tablosu tamamen oturur. Çocuğun tutulan uzvu diğerine göre belirgin şekilde zayıf, incedir. Tutulan uzuv diğerine göre hafif (1-2) ya da ciddi anlamda (8- 10 cm ) kısa olabilir, istemli hareketler ya hiç yapılamaz ya da oldukça zayıf olarak yapılabilir. Eğer bir uzuvdaki bazı kas grupları etkilenmeden sağlam kalmışsa zaman içinde çocuk büyüdükçe eklem sertlikleri ve kemikte şekil bozukluklarının meydana gelmesi kaçınılmazdır.

Tedavi: Çocuk felcinin ortopedik tedavisinde sık yapılan ameliyatlardan birisi kas transferleri (nakilleri) dir. Yani zayıf olan bir kasın görevinin nakledilen kasa yüklenmesidir. Güçlü olan komşu bir kas, zayıf olan kasın kemiğe yapıştığı yere nakledilir. Böylece daha önce yapılamayan bir hareketin (örneğin ayağın yukarıya kaldırılması) hasta tarafından yapılması mümkün olur. Kas transferinin diğer yararları; oluşabilecek bozuklukları önlemesi ve o uzuvdaki kaslar arasındaki dengeyi sağlamasıdır. Kalça, diz ya da ayak bileğindeki eklem sertliklerinin düzeltilmesi için gevşetme ameliyatları yapılabilir. Çocuk felcinin tedavisinde gerektiğinde kemik ameliyatlarına da başvurulmaktadır. Örneğin bir kemikteki şekil bozukluğunu düzeltici girişim yapılabilir, zayıf ya da tamamen felç olan kasların kontrol ettiği eklemler ameliyatla dondurulabilir. Bu işlem sayesinde ilgili eklemlerin dengesi sağlanmış olur, ayrıca yürüme dengesi iyileşir. Bacağında ya da kolunda ileri derecede kısalığı olan hastalarda hasta ve doktor açısından zor ve zahmetli cerrahi girişimler olan kemik uzatma ameliyatları yapılabilir. Bütün bu yaklaşımlarda ameliyat öncesi ve sonrası rehabilitasyon şarttır. Hastaların büyük bir kısmında yürüme, ortezler ve yürüme yardımcıları ile mümkün olmaktadır.

F- Omurga Eğrilikleri (Skolyoz, Kifoz)

Tanım: Omurganın yanlara doğru "S" ya da "C" şeklindeki eğriliklerine skolyoz; arkaya doğru eğriliklerine kifoz (kamburluk) denir. Skolyoz, kifoza göre daha sık karşılaşılan bir problemdir.

Neden: Üç şekilde ortaya çıkar: § Doğuştan § Nedeni bilinmeyen § Nedeni bilinen

a- Doğuştan: Omurgayı oluşturan kemiklerin (omurlar) doğuştan olan kusurları nedeniyle, omurgada meydana gelen eğriliklere doğuştan omurga eğriliği denir. İki tipi vardır: yana doğru olan "S" ve "C " şeklindeki eğrilikler (skolyoz), arkaya doğru olan eğrilikler (kambur: kifoz). Omurgayı meydana getiren omurlardan bir ya da daha fazlasında doğuştan olan şekilsel bozukluklara bağlı olarak ortaya çıkar. b-

Nedeni bilinmeyen: En sık görülen skolyoz, nedeni bilinmeyen tiptir. Nedeni bilinmeyen skolyoz da çocukta hangi yaşta ortaya çıkmışsa ona göre adlandırılır: Bebeklik çağı, çocukluk çağı, gençlik çağı skolyozu.

c- Nedeni bilinen skolyoz grubunda omurilik yaralanmaları, çocuk felci, ilerleyici nörolojik (sinir) hastalıklar, meningomyelosel, beyin felci, doğuştan kas hastalıklarına bağlı skolyozlar sayılabilir.

Tanı: Bebeğin omurgasındaki eğrilik çok bariz olabileceği gibi az sayıda omuru ilgilendiren bir eğrilik söz konusu ise anlaşılamayabilir. Şüpheli durumlarda röntgen filmi çektirilmesi tanıyı koydurur. Çocuğun hızlı büyüme dönemlerinde (ergenlik dönemi) eğrilikler de hızlı artar. Bu hastaların sırt ve bel bölgelerindeki şekil bozuklukları dikkat çekicidir ve tanı koymak kolaydır. Hafif skolyoz olgularında hastaya dizlerini bükmeden gövdesini öne doğru eğmesi söylenerek skolyozun ortaya çıkması sağlanabilir. Şiddetli eğriliklerde akciğer kapasitesi azalması nedeniyle solunum fonksiyonlarında yetersizlik ortaya çıkabilir. Kesin tanı çekilen röntgen filmleri ile konur. Hastalık ilerleyicidir. Bazı hastalarda bu ilerleme çok yavaş seyirli olup eğrilikteki artış senede 1-2 derece olabilir. Bu hastalar sadece düzenli aralıklarla çekilen röntgen filmleri ile kontrol edilirler. Bazı hastalarda ise eğrilikteki artış hızlı olup fizik tedavi, ortez uygulaması ve ameliyat gibi çeşitli tedavi yöntemlerine başvurmak gerekir.

Tedavi: Yavaş ilerleyen eğriliklerde ortez ve egzersiz tedavisi, eğriliğin ilerlemesini yavaşlatmak için kullanılır. Ancak büyük açılı eğriliklerde ve ortez tedavisi yapılıp sonuç alınamayanlarda ameliyat gereklidir. Ancak hastalar düzenli olarak takip edilmeli ve hastalığın seyri sırasında herhangi bir anda cerrahi müdahale gerekebileceği akıldan çıkartılmamalıdır. İskelet gelişimi tamamlandıktan sonra skolyoz ya da kifozun da ilerlemesi durduğundan bu hastaların 18 yaşından sonra eğrilikleri genellikle artmaz ya da az miktarda artar. Bu nedenle hastalığın 18 yaşına kadar düzenli olarak izlenmesi gerekir. Bu izlemin sıklığı, hastanın eğriliğinin ciddiyetine ve ilerleme hızına bağlı olarak 3 ile 12 ay arasında değişir.

G- Travmatik Özürler Tanım: Trafik kazası, iş kazası, savaş gibi dış etkenlerle meydana gelen yaralanmaların neticesinde ortaya çıkan özürlere travmatik özürler denir.

1- Uzuv Kaybı (Travmatik Amputasyon): Travma anında ya da sonrasında parmak, el, bacak gibi uzuvların kaybedilmesine travmatik amputasyon denir.

Tedavi: Uzuv protezleri yapılarak bireyin kaybettiği uzvunun görevlerini protezi sayesinde kısmen de olsa yerine getirmesi sağlanır. Örneğin trafik kazası nedeniyle bacağını kaybeden bir kişi protez bacak ile rahatlıkla yürüyebilir. Hatta iki taraflı değişik seviyelerden yapılan bacak amputasyonlarından sonra iyi yapılmış protezlerle koltuk değneksiz yürümek mümkündür. 2- Kırık Kaynama Yokluğu: Çok parçalı kırıklar, kemiğin çok tahrip olduğu kırıklar, kırık bölgesinde iltihap meydana gelmesi, alçı ya da ameliyat ile yapılan tedavinin başarısız olması nedeniyle kırıkta kaynamama ile sonuçlanan bir durumdur.

Tanı: Kırık bölgesinde ağrı ve anormal hareket olur. Eğer kırık, bacak kemiklerinden birinde ise topallama ortaya çıkar. Kişi bacağına yük veremez. Kesin tanı çekilen röntgen filmleri ile konulur.

Tedavi: Kırığı kaynatmaya yönelik ameliyatlar yapılır.

3-Yanlış Kaynamış Kırıklar: Genellikle kırığın ilk tedavisinin başarılı yapılamaması nedeniyle meydana gelmektedir. Bazen de ağır bir travma geçiren kişi yoğun bakım ünitesinde uzun süre kalabilmekte ve bu süre zarfında kırıklarının tedavisine öncelik verilememesine bağlı olarak kırıklar uygun şekilde kaynamamaktadır.

Tanı: Etkilenen uzuvda belirgin şekil bozukluğu vardır. Genellikle bu bozukluk dışarıdan rahatlıkla fark edilebilecek kadar barizdir. Kemik ve uzvun düzgünlüğü bozulmuştur. (Örneğin özürlü taraf bacağın aşırı dışa dönük pozisyonda olması gibi). Bazen de söz konusu uzuvda kısalık olarak karşımıza çıkar.

Tedavi : Yanlış kaynamış kırıklar eğer estetik kusurun ötesinde fonksiyonel bozukluğa da yol açıyorsa ameliyatla düzeltilmeleri gerekir.

4- Eklem Sertliği: Travmatik kırık ya da çıkıklardan sonra eklem sertliği gelişebilir. Eklem sertliği, kırığa komşu eklemlerin ya da çıkığın meydana geldiği eklemin hareketlerinin ileri derecede azalmasıdır. Uzun süreli hareketsizliğe bağlı eklemin etrafındaki kaslar ve eklemi çevreleyen bağ dokusu kısalır ve hareketi sınırlar. Bu hareket kısıtlılığı başlangıçta tedavi ile düzeltilebilirken eğer tedaviye geç başlanırsa kalıcı hale gelir ve eklem hareket kabiliyetini büyük ölçüde kaybeder.

Tanı : Hastanın tutulan eklemini tam olarak açıp kapayamadığı ya da döndüremediği fark edilir. Bu hareketleri başka birisi (doktor, hemşire, hasta yakını) yaptırmaya çalıştığında eklemin tam hareket açıklığına ulaşamadığı tespit edilir.

Tedavi: Travmadan sonraki erken dönemde fizik tedavi yöntemleri ve gerekirse ortez uygulamaları ile eklem sertlikleri önlenmeye çalışılır. Ancak bütün çabalara rağmen bazı hastalarda eklem sertliği gelişecektir. Uygun olgularda bazı ameliyat yöntemleri başarılı olabilir.

5- Travmaya Bağlı Felçler Tanım: Beyin, omurilik veya sinirlerin travmasına bağlı olarak ortaya çıkan bir felç durumudur. Kişinin bir uzvunu istemli olarak hiç hareket ettirememesine felç, kısmen hareket ettirebilmesine kuvvet kaybı denir.

Tanı : Beyin ve omurilik düzeyindeki sinir hasarları daha yaygın, örneğin her iki bacakta (parapleji), tek uzuvda (monopleji), aynı taraf kol ve bacakta (hemipleji), dört uzuvda birden (quadripleji) ve ağır felçlere neden olurken sinir düzeyindeki yaralanmalar genellikle daha hafif, (örneğin hastanın sadece ayak bileğini kaldıramaması gibi) ve bazen iyileşme şansı olan felçlere neden olurlar. Bu hastalarda kas gücü kaybının yanı sıra duyu kaybı da meydana gelir.

Neden: Travmaya yol açan etkenin sinir dokusuna zarar vermesi ile ortaya çıkar. Bu hasar kabaca üç ayrı bölgede meydana gelebilir: - Beyinde (kafa travması sonrası beyin kanamasında olduğu gibi), - Omurilikte (trafik kazası, ateşli silahla yaralanma, yüksekten düşme sonucunda omurgada kırık oluşması ve kırık parçalarının omuriliğe zarar vermesinde olduğu gibi), - Omurilikten çıkıp ilgili kasa giden sinirde (el bileğinde meydana gelen bıçak yaralanmasında sinirin kesilmesine bağlı olarak elde güç kaybı oluşması gibi). Travma geçirmiş kişinin etkilenen uzuv bölgesinde duyu kaybı olması ile birlikte güç kaybı ya da felç tablosunun bulunması tanıyı çok kolaylaştırır. Şüpheli durumlarda laboratuar testlerine başvurulabilir.

Tedavi: Özür, beyin ve omurilik düzeyindeki yaralanmalarda genellikle kalıcıdır. Hastaların tedavisindeki amaç, mevcut hareket fonksiyonlarını korumak ve geliştirmek, mümkünse bağımsızlık düzeyini artırmaktır. Bu nedenle rehabilitasyonun en etkin olduğu hastalık gurubudur. Ortaya çıkan ortopedik özürler, egzersiz ve ortezlerle hafifletilmeye çalışılır. Cerrahi tedavi genellikle uygun değildir, ancak özürlerin düzeltilmesine yönelik ameliyatlar yapılabilir. Örneğin omurga kırığı nedeniyle bir bacağında kalıcı güç kaybı meydana gelen bir özürlüye yürümesini kolaylaştırmak için kas nakli yapılabilir. Öte yandan bunların dışında kalan uzuvlardaki sinir yaralanmalarında üç olasılık vardır: - Felç kalıcıdır. Ameliyat ile sinirin onarım şansı yoktur. - Sinir eğer ameliyatla onarılırsa iyileşme şansı vardır. - Altı ay-1 yıllık süre zarfında sinir kendiliğinden tamamen ya da kısmen iyileşir. Kişi bu gruplardan hangisinde ise iyileşme potansiyeli değerlendirilerek bu değerlendirmenin ışığında fizyoterapi, ortez ya da cerrahi tedavi kullanılır.

H- İlerleyici Kalıtsal Sinir Hastalıkları (Spinal Muskular Atrofi)

Tanım: Genellikle altta yatan genetik bir bozukluk ve bu bozukluğa bağlı olarak ortaya çıkan sinir dokusu harabiyetidir. Bu hastalıklar sinirleri, omuriliği veya beyni tutarlar. Sinir harabiyetine bağlı olarak kol ya da bacaklarda kuvvet kayıpları, ileri evrelerde felçler meydana gelir. Genellikle her iki kol veya her iki bacak bazen de eller ve kollar birlikte tutulur. Tutulum uyluk ve kolda bariz olabileceği gibi, bazen de uçlardadır yani ön kol ve elde ya da dizden aşağıda (bacakta) barizdir. Bebeklik, çocukluk, ergenlik çağında ya da 20 yaşından sonra hastalık başlayabilir.

Neden: Nedeni tam olarak bilinmemektedir. Sinir dokusunda yapısal bir bozukluk vardır. Ailesel geçiş söz konusudur.

Tanı: Hastalık bebeklik ya da erken çocukluk çağlarında el ya da ayaklardaki güçsüzlük ile kendini gösterir. Güçsüzlük giderek ilerler. Sonuçta el ve ayaklarda şekil bozuklukları gelişir. En sık görülen şekil bozuklukları; çarpık ayak (ayakların tabanları birbirine dönük ve bilekten bükük olması), ayak kavis yüksekliği, pençe ayak (ayak kavis yüksekliği ile birlikte parmakların bükülmesi), skolyoz (omurganın "S" ya da "C" şeklindeki eğrilikleri) ve kifoz (kamburluk) dur. Kalça kaslarının zayıflığı söz konusuysa yürüme, merdiven çıkma çok zor olabilir. Bacaklarda özellikle dizden aşağıda, ön kol ve ellerde ileri derecede zayıflık meydana gelebilir. Düşük ayak (ayak ucunun yürürken yerden kaldırılamaması) gelişebilir. Bu kuvvet kaybı ve felçlere bağlı olarak yürüme güçlükleri, denge bozuklukları olur. Bazı hastalar birkaç yıl içinde yürüyemez hale gelirler. Bazen el ya da ayaklarda his kusuru olabilir.

Tedavi: Bu grup hastalıklarda sık karşılaşılan problemler olan ayak bozukluklarının öncelikle düzeltilmesi gerekir. Ayak kavisindeki yükseklik ve parmakların pençeleşmesi hastalığın erken döneminde alçı ve ortez uygulamaları ile kontrol edilebilir. Ancak daha sonra şekil bozukluğu devam edeceğinden ayak tabanında yapılacak bir gevşetme ameliyatı kaçınılmaz olabilir. Bunun için kas nakli ameliyatlarına da gerektiğinde başvurulmaktadır. Çok ciddi durumlarda ayak ve topuğu düzeltmek için ortopedik ameliyatlara gerek duyulabilir. I- Cücelik Tanım: Nadir görülen ortopedik problemlerden olup biri olup, boyun normal kabul edilen değerlerin altında kalması ya da boy kısalığı ile birlikte vücut kısımlarının orantısız olması halidir. Neden : Boy kısalığına yol açan temel neden, uzun kemiklerin büyüme kıkırdağındaki yapısal bozukluktur. Ailesel nedenli olarak görülebilir.

Tanı: Büyüme kıkırdağındaki bozukluk genellikle doğumdan itibaren mevcut olduğundan bebeklik döneminden itibaren boy kısalığı ve iskelet sistemindeki diğer anormallikler kolaylıkla tanınır. Nadiren hafif seyreden durumlarda ergenlik çağından önce tanı konması mümkün olmayabilir. Bazen kol ve bacaklardaki kısalıkla karşımıza çıkarken bazen de kol ve bacaklar normal uzunlukta olup gövde kısalığı ile kendini gösterir. Boy kısalığı ile birlikte sıklıkla omurga (skolyoz, kifoz), ayak (çarpık ayak), diz (O bacak, X bacak), kalça (kalça çıkığı) eklemlerinde ciddi şekil bozuklukları da meydana gelir.

Tedavi: Bazı ilaçlar (büyüme hormonu) bu hastalıklarda bir miktar boy uzamasını sağlayabilmektedir. Bunun haricinde ameliyatla da boy uzatılması mümkündür. Ancak ameliyatla boy uzatılması hasta için bir takım riskleri olan, sıkıntılı, ağrılı, uzun süren bir girişimdir. Hastanın belirli bir boy uzamasını sağlamak için çok sayıda ameliyat yapılması gerekebilir. Bu nedenle böyle bir ameliyata kişi, ailesi ve doktoru hep birlikte karar vermelidir. Yine de çoğu zaman normal boy uzunluğunu sağlamak mümkün olmayabilir. Eşlik eden diğer iskelet sistemi bozuklukları cerrahi olarak düzeltilir. Örneğin; kalça çıkığına yönelik veya omurgadaki eğriliği düzeltmeye yönelik ameliyatlar yapılır.

3- ORTOPEDİK ÖZRÜN ÖNLENMESİ Bir çok özürlülük önlenebilir niteliktedir. Özürlülüğün önlenmesindeki en önemli faktör de toplumun bilgi ve bilinç düzeyinin yükseltilmesidir. Bu nedenle özürlülükle ilgili; beslenme, gerekli vitamin kullanımı, enfeksiyon hastalıklarına karşı aşılama gibi koruyucu önlemler konusunda yapılacak toplumu bilgilendirici kampanyaların büyük önemi bulunmaktadır.

A- Doğum Öncesi Nedenlerin Önlenmesi a- Kalıtsal Hastalıklar: Özellikle kalıtsal hastalıkları olan akrabalar arasındaki evlilikler sonucu görülür. Bu nedenle akraba evliliğin yapılmaması ya da genetik danışmanlık alınması gerekir.

b- Kan Uyuşmazlığı: Annenin Rh(-), babanın Rh(+) olması durumunda olur. Mutlaka gebelik takibi yapılmalıdır.

c- Riskli Gebelikler : Anne yaşının 18yaşından küçük, 35 büyük olması, 2 yıldan daha az doğum aralığı, 4 den fazla doğum yapmış olmak riskli gebelikler grubuna girmektedir. Özürlü çocuk doğma riski artacağından bu durumlar göz önünde bulundurulmalıdır. Bütün bu nedenlerin önlenebilmesi için aşağıdaki önerilere uyulması son derece önemlidir: § Gebelik takibinin düzenli yapılması, § Annenin düzenli kontrollere gitmesi (Kan grubu tayini, RH Uyuşmazlığının tespiti, Tetanoz aşısı yaptırma, annenin vitamin ve mineral açısından desteklenmesi vs.). § Özellikle anne adaylarının bilgilendirileceği 1. basamak koruyucu sağlık hizmetlerinin verilmesi (sigara-alkol kullanmanın, radyasyon almanın gebelik için risk oluşturacağı, yakın akraba evliliklerin özür oluşturabileceği konusunda anne adaylarına ya da ailelere yeteri ölçüde bilgi verilmesi) § Gebelik esnasında annenin gerektiği gibi beslenmesi, § Annenin sinirsel sıkıntılara maruz kalmaması § -Hamilelikte ateşli, iltihabi, veya döküntülü hastalık geçirmemesi, § Hamilelik süresince kanamalar geçirmemesi, § Doktora danışmadan ilaç kullanmama, § Kazalara, travmalara maruz kalmama, § Annenin röntgen filmi çektirmemesi gerekmektedir.

B- Doğum Sırasındaki Nedenlerin Önlenmesi Doğumun mutlaka konunun uzmanları tarafından yaptırılması ve hastane şartlarında gerçekleştirilmesi son derece önemlidir.

C- Doğum Sonrasındaki Nedenlerin Önlenmesi § Doktor tavsiyesi olmadan bebeğe sütle geçen ilaç kullanılmaması § Bebekte yüksek ateş, havale görülmesinde ateşin bilinen en basit yöntemlerle düşürülerek en yakın sağlık kuruluşuna başvurulması § Kafa travmaları, kazalardan çocuğun korunması, § Yeni doğan bebekte görülen sarılıkta zaman kaybetmeden en yakın sağlık kuruluşuna başvurulması, § Bebeklik ve çocukluk dönemi boyunca yapılması gerekli olan aşıların mutlaka zamanında yaptırılması, § Trafik kazaları konusunda dikkat edilmesi ve gerekli önlemlerin alınması, § Ev kazaları, Ev ortamının sakatlığa yol açmayacak şekilde düzenlenmesi, Evdeki soba, ocak, fırın ve tüp gazı gibi araçlara korunma yapmadan yakılmaması, § İş kazaları, İş yerinde çalışan işçilerin sağlığının daha özenle takip edilmesi, İş kazalarının azaltılması için çalışanların konu ile ilgili hizmet içi eğitim almalarının sağlanması, Makine, alet gibi teçhizatların düzenli ve periyodik olarak bakımlarının yapıldığından emin olunması, § Spor yaralanmalarının önlenmesi için önceden sağlık kontrolü ile spora uygunluğun değerlendirilmesi, uygun giysi, ayakkabı ve ekipmanın kullanılması ve doğru zeminlerde spor yapılması, § Ateşli silahların kullanılmaması konusunda çocuk ve erişkinlerin eğitimi ve askeri alan olarak kullanılmış sahalara girilmemesi, açık alanlarda bulunan şüpheli cisimlerden uzak durulması, § Yangın, deprem ve su baskınlarında korunma ve kurtarma konusunda eğitim alınması.

Bu tür kazalar veya beklenmedik durumlarda bir uzuv (parmak, el, kol, bacak vs.) koptuğunda uzvun tekrar yerine dikilebilmesi için, kopan uzvun en kısa sürede musluk suyu, alkol gibi hiçbir sıvı ile temas ettirmeden temiz ıslak bir beze sarılarak buz dolu bir torbanın içerisine buza direkt temas ettirmeden hasta ile birlikte yada hastadan daha önce hastaneye ulaştırılması hayati önem taşımaktadır.

1- ORTOPEDİK ÖZÜR :Doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası dönemde herhangi bir nedenle , iskelet (kemik), kas ve sinir sistemindeki bozukluklar sonucu, bedensel yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan ve korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişiye ortopedik özürlü, bu duruma yol açan durumlara ise ortopedik özür denir. Her anne baba, dünyaya getirdiği çocuğun sağlıklı olmasını ister.

KAS HASTALIĞI NEDİR?
Kas hastalıkları, vücudun hareket etmesini sağlayan kasların doğrudan tutan hastalıklardır. Yani kas hücrelerinin kendileri hastalanmışlardır ve ortaya çıkan belirtiler yalnızca bu duruma bağlıdır. Kasın kendi hastalığına miyopati denilmektedir.

KAS ERİMESİ BİR HASTALIK DEĞİLDİR
Kas erimesi, vücudumuzu hareket ettiren kasların hacminde küçülmedir. Bu durum yalnızca kasın kendi hastalıkları nedeni ile ortaya çakmaz. Kas ile ilişkisi olan sinirler, sinirlere emir veren omurilik ve beyin dokularının hastalıklarında da kaslar erir. Örneğin boyun fıtığında, fıtığın ilgilendirdiği kaslarda erime olabilir. Multiple skleroz adı ile bilinen beyin hastalığında da geç dönemde kaslar erir. Beyinde damar tıkanıklığı da sonuçta benzer bir görünüme neden olabilir. Eğer belli kaslar kullanılmazsa da kaslar eriyebilir. Veya polinöropati adı verilen sinir hastalıklarında el ve ayak kasları eriyebilir. Buna çok sayıda örnek eklemek mümkündür. Bu durumların hiçbiri kasların hasta olduğunu göstermez. Başka bir durum nedeni ile kasların etkilendiğini düşündürebilir.Aslında kas hastalıklarında kaslarda erime en önemli belirti değildir ve oldukça geç ortaya çıkar.

Dolayısı ile kas hastalıkları ile ilgili disiplinlerin ilgilendiği asıl konu kas erimesi değil, kasların kendilerine ait hastalıklar nedeni ile kaslarda ortaya çıkan değişikliklerdir. Diğer hastalıklar kas hastalıklarının konusunun dışındadır.

KAS HASTALIKLARININ BELİRTİLERİ NELERDİR?
Kaslarımız vücudumuzu hareket ettirmekle yükümlüdür. Bu nedenle kas hastalıklarında güçsüzlük olur ve başlıca hareketlerimiz etkilenir. Öncelikle gövdeye yakın kalça ve omuz çevresindekiler olmak üzere çok sayıda kas etkilenebilir. Örneğin merdiven/yokuş çıkma, kopma, yürüme, kolları kaldırma, başı yastıktan kaldırma, bazen gözkapaklarını açma, yutma, soluk alma etkilenebilir. Bazı kas hastalıklarında ise miyotoni adı verilen, kasın gevşeme güçlüğü söz konusudur. Bu durumda hasta ilk hareketlerde tutukluk yapar, harekete devam ettikçe rahatlar. Bazen de yürüme, koşma gibi eylemler sırasında normalden çok daha şiddetli bir yorulma ve aşrı, hatta bazen tükenme yaşayabilir. Sinirlerle kasların birleştiği bölgedeki hastalıklardan myasthenia gravis, daha hafif olarak ise kasılma sırasında enerji sağlayan sistemlerin (glikojen yıkılması, mitokondri) hastalıkları tipik örneklerdir. Kasılma sırasında hücredeki yağların yakılmasında sorun var ise açlık, belirtileri çok artırır. Bazı nedenler ise çok yaygın kas yıkımına neden olarak idrar renginin çok koyu olmasına neden olabilir (miyoglobinüri).

Serebral Palsi nedir?

Yaptığımız her şey beynin kontrolü altındadır. Vücudumuzdaki her bir kas, beynin farklı bir bölgesi tarafından kontrol edilir. Serebral palside, bu beyin bölgelerinden birinde gelişim kusuru veya tahribat vardır. Serebral, beyinle ilgili demektir. Palsi ise kas kontrolünde yetersizliği veya kas zayıflığını anlatır. Sonuç olarak, serebral palsi beynin bir bölgesindeki hasar nedeniyle ortaya çıkan kas kontrol yetersizliğini anlatan bir terimdir. Serebral palsi terimi, yaşamın erken döneminde ortaya çıkan ve gelişmekte olan beyni etkileyen sorunları tanımlamak için kullanılır. Serebral palsili çocuklarda güçsüzlük, sertlik, yavaşlık, titreme ve denge bozukluğu gibi pek çok sorun gözlenebilir. Sorunlar hafiften ağıra değişiklikler gösterebilir. Hafif tip serebral palside, çocukların bir kol veya bacağında belli belirsiz bir acemilik vardır ve çoğu kez tanı güçlüğü yaşanır. Ağır tiplerinde ise günlük yaşam aktiviteleri sırasında çok ciddi güçlükler yaşanır.

Görülme şekilleri nelerdir? Değişik tiplerde görülebilir mi?

Evet, değişik tiplerde görülebilir.

Spastik serebral palsi

En sık görülen tiptir. Spastisite kasların tutuk ve gergin olması demektir. Kaslar, beynin hasarlı bölgesinden uygunsuz emirler aldıkları için olması gerekenden daha serttir. Sağlıklı bir bireyin hareketi esnasında bir grup kas kasılırken, bu grubun aksi yönde hareket eden diğer kaslar gevşer ve bu sayede hareketin yapılması mümkün olur. Serebral palside ise her iki grup aynı anda kasılarak hareketin gerçekleşmesini olanaksızlaştırır.

Atetoid serebral palsi

Atetoid (veya atetoz) kontrol edilemeyen hareketleri tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Bu kontrol yetersizliği, özellikle harekete başlama anında çok daha belirgin olabilir. Çocuğun oyuncağını veya kaşığı kavramaya çalışmasıyla istek dışı hareketler artar. Bu tipte kaslar çok zayıftır ve taşıma esnasında çocuğun pelte gibi olduğu hissedilir.

Ataksik serebral palsi

En az görülen tiptir. Ataksik (veya ataksi) sıçrayıcı tarzda hareketleri tanımlar. Bu çocuklarda denge ile ilgili önemli sorunları vardır.

Karışık tip

Pek çok çocuk, birden çok tipe ait bulgulara birlikte sahip olabilir. Bulgular bir çocuktan diğerine ciddi farklılıklar gösterir.

Serebral palsi tutulan vücut bölgesine göre farklı isimlerle tanımlanır;

Hemipleji (Hemiparezi): vücudun bir tarafındaki kol ve bacak etkilenmiştir.

Dipleji (Diparezi): Her iki bacak daha çok etkilenmiştir. Genellikle kol ve el fonksiyonlarında da az etkilenme söz konusudur.

Kuadripleji (Kuadriparezi- Tetraparezi): Her iki kol ve bacakla birlikte gövde de tutulmuştur. Yüzdeki, ağız çevresindeki ve yutkunma ile ilgili kaslarda da etkilenme olabilir.

Serebral palsinin görülme sıklığı nedir ?

Gelişmiş ülkelerde yaklaşık olarak her bin çocuktan yaklaşık ikisinde görüldüğü bildirilmektedir. Türkiye'de ise bu oran her bin çocukta yaklaşık 4 olarak belirtilmiştir.

Serebral palsiye neden olan faktörler neler olabilir?

Pek çok farklı nedeni vardır. Beyindeki sorun şu nedenlerle ortaya çıkabilir:

  1. Beyin bir nedenle normal büyüme ve gelişimini gerçekleştiremesi

  2. Gebeliğin ilk aylarında, annenin geçirdiği kızamıkçık gibi enfeksiyonlar veya beyin gelişimini engelleyen anormallikler

  3. Doğum esansında, bebek yeterli oksijen alamaması

  4. Doğumu takip eden günler içerisinde, bebeğin geçirdiği menenjit gibi ciddi enfeksiyonlar beyin gelişimine engel olması

  5. Yaşamın ilk yıllarında geçirilen kazalar kalıcı beyin hasarına yol açması

Serebral palsi olduğu genel olarak nasıl anlaşılır?

Bazı çocuklarda, ayrıntılı tetkik ve muayeneye rağmen serebral palsinin nedenini ortaya koymak mümkün olamayabilir. İleri MRG incelemeleri ve bazı yeni gelişmiş kan testleri ile, daha fazla sayıda hastada nedene ulaşılabilmektedir. Bugün, tüm serebral palsilerin yaklaşık %75'inin hamilelik sırasındaki nedenlere, %10-15'inin zorlu doğum ve yeni doğan dönemindeki rahatsızlıklara bağlı olduğu, geri kalan %10'un ise yaşamın erken haftalarındaki kaza ve hastalıklara bağlı ortaya çıktığı bilinmektedir.

Serebral Palsi kaç yaşına kadar görülür?

Serebral palsi oluşabilmesi için, yukarıda sıralanan sorunların beş-altı yaşlarına kadar vücudu etkilemesi gerekir. Bu yaştan sonra da bazı nörolojik sorunlar gelişebilir, ancak bu durum tipik serebral palsiden farklıdır. Erken doğan çocuklar özellikle risk altındadır. Nörolojik sorunlarla vaktinden erken doğan bir çocukta, erken doğumun nörolojik bulgular nedeniyle mi gerçekleştiği, yoksa erken doğum nedeniyle gelişen serebral palsinin mi nörolojik bulgulardan sorumlu olduğu her zaman kolaylıkla ayırt edilemez.

Serebral palside eşlik eden diğer sağlık problemleri nelerdir?

Zaman zaman çocuklar başka ilave zorluklara da sahip olabilirler:

  1. İşitme sorunları- bütün serebral palsili çocuklar bir odyolog tarafından görülmelidir.

  2. Görme sorunları- serebral palside şaşılık oldukça sıktır. Başka göz sorunları da görülebilir. Yaşamın erken yıllarında çocukların önemli bir kısmının bir göz hekimi tarafından görülmesi gerekir.

  3. Epilepsi- serebral palsili çocukların yaklaşık üçte birinde gelişir. Değişik tipleri olabilir. Bazıları çok seyrek nöbetler geçirirken, diğerlerinde bu durum çok daha inatçı olabilir ve çocuk nöroloji uzmanının müdahalesi gerekebilir.

  4. Öğrenme ile ilgili sorunlar-bu çocuklarda bilişsel yetiler çok büyük değişkenlik gösterebilir. Yaşamın ilk yıllarında, gerçek potansiyeli değerlendirmek çok mümkün olamaz. Ancak çok ciddi fiziksel engeli olan çocuklar normal zekaya sahip olabilir. Erken dönemde öğrenme ile ilgili bir gecikme söz konusu ise, bu durum çoğunlukla "gelişme gecikmesi" olarak adlandırılır. Gelişme gecikmesi deyimi, çocuğun gelişmesinin bazı yönlerden akranlarına göre daha yavaş olduğunu anlatan bir kavramdır.

  5. Algı sorunları- cisimlerin boyut ve şekillerine karar vermede zorluk yaşarlar ve bu tür algı sorunları genellikle okul çağına kadar tanınamaz.

  6. Mide- yemek borusunda geri taşma (reflü)- yemeklerin yemek borusundan yukarı çıkması hali oldukça sıktır. Kusma ve yemek sırasında huzursuzluk en sık bulgulardır. Sorunun devamı halinde yemek borusu ucunda bir tahriş oluşur (özofajit) ve durum çocuklar için çok rahatsız edicidir.

  7. Ortopedik problemler- çocuklar büyüyüp geliştikçe gergin ve katı durumdaki kasların boyu kısalır ve eklemlerde şekil ve fonksiyon bozuklukları ortaya çıkabilir. Bu sorunlar, en çok ayak bileği, diz, kalça, dirsek ve el bileğinde görülür. Bunun dışında, serebral palsili çocuklar kalça çıkığı gelişimi açısından büyük risk taşırlar. Bu tür çıkıklar özellikle bağımsız yürüme yeteneği olmayan çocuklarda daha sık gelişebilir. Kalçanın belirli aralıklarla izlenmesi çok önemlidir. Sadece muayene yetmez, özellikle her iki bacağı hastalıktan etkilenmiş çocukların röntgen (X Ray) çekilerek incelenmesi de gerekir. Omurga eğriliği daha az rastlanılan bir sorundur.

  8. Kabızlık- oldukça sıktır. Nedeni her zaman açık değildir. Çoğu kez hareketsizliğe ve lifli gıdaların diyetle yeterince tüketilememesine bağlanır.

  9. Beslenme güçlükleri-ciddi tutulumu olan bazı hastalarda çiğneme ve yutma ile ilgili sorunlar vardır. Bu durum yemek sürecini uzatır ve zorlaştırır. Sonuçta, çocuk ihtiyacı olandan daha az besin alma durumu ile karşı karşıya kalır. Diğer bir grup serebral palsi hastası ise normal beslenebildiği halde yeterince aktif olamadıkları için gereksiz kilo alımı riski ile karşı karşıyadır.

  10. Tükürük kontrolü sorunu- erken dönemde çoğunlukla gözlenen salya akması problemi bazılarında kalıcı olabilir.

11.Tekrarlayan akciğer enfeksiyonları- oldukça az sayıda hastayı
ilgilendiren bir sorundur. Özellikle çiğneme ve yutma sorunları olan
çocuklarda görülür. Çocuğun öksürmesi sırasında bazı besinler
istemeden soluk borusuna kaçabilir. Bu hal, astım nöbetlerini andırır.
Bu hal, sık oluyor ve uzun devam ediyorsa, zatürree gelişebilir. Akciğer
sorunlarının gelişimi için her zaman böyle bir olay gerekmez, diğer
çocuklar nasıl akciğer enfeksiyonu, zatürree ve astım geçiriyorsa
serebral palsili çocuklar da aynı hastalıklara tutulabilirler.

Kesin tedavisi mümkün müdür?

Serebral palsi terimi kalıcı bir rahatsızlığı anlatır. Bu hastalıkla ilgili sorunlar (kas zayıflığı veya gerginliği, istemsiz hareketler) yaşam boyu devam eder. Ancak, çocuk yaş ilerledikçe uygun tedavi yaklaşımlarının katkı ve desteği ile bu sorunlara uyum sağlamayı onlarla başa çıkmayı öğrenebilir. Tedavi, hastalığı tamamen yok edemese de anlamlı iyileşmeler sağlar.

Yaşamın erken dönemlerinde beyinde gelişen hasar zamanla kötüleşen bir özelliğe sahip değildir.

Ancak zamanla çocuğun durumunda kötüleşmeler görülebilir. Bu kötüleşmenin olası nedenleri aşağıda sıralanmıştır:

  1. Çocuk büyüdükçe beklentiler de büyür. Serebral palsili bir çocuğun giyinmeyi, bağımsız yemek yeme gibi sıradan işleri öğrenmesi beklenenden uzun zaman alır. Bu gelişim gecikmesi yanlışlıkla kötüleşme olarak algılanabilir.

  2. Çocuğun büyümesiyle kasları daha kalınlaşır. Büyüme çağında kemikler kaslardan daha hızlı uzar. Büyüme hızları arasındaki bu fark, kasların göreceli olarak daha da kısalmasına ve eklem çevresi şekil bozukluklarının belirginleşmesine neden olur. Kasların sertliği spasitisiteye (kasılma) veya eklem kısıtlılıklarına bağlı olabilir. Çoğu kez bu iki durumu birbirinden ayırmak çok kolay olmasa da, sadece gergin kası, gergin ve aynı zamanda kısa kastan ayırt etmeye çalışmak şarttır. Çünkü bu iki durum farklı tedavi yaklaşımları gerektirir.

  3. Çocuğu etkileyen kulak veya boğaz enfeksiyonu, diş enfeksiyonları gibi herhangi bir hastalık, çocuğun ilerlemesini bir müddet duraklatabilir.

  4. Duygusal stresler. Çocuk, eğer bir yeteneğin geliştirilmesi için çok fazla zorlandığını hissederse, tepkisel olarak o işe karşı direnç geliştirebilir. İlerlemede yavaşlama veya duraklama, kötüleşme anlamına gelmez.

Serebral palsili çocuklarda yürüme ne zaman gerçekleşir?

Aileler hastalık teşhis edilir edilmez bu soruya cevap bulmak isterler. Ne yazık ki, ilk aylar hatta yıllar içinde bu soruyu kesin olarak yanıtlamak mümkün olmayabilir. Hafif ve orta dereceli serebral palsilerin çoğu yürümeyi öğrenir.

Konuşma problemleri geçici midir?

Konuşmanın gelişimi birden çok faktöre bağımlıdır. Öncelikle çocuk, ağız çevresi kasların kontrolünü öğrenmelidir; duygusal olarak gelişmelidir; ve bilişsel (veya öğrenmeyle ilgili) yetiler kazanabilmelidir. Bazı serebral palsili çocuklar konuşmayı öğrenme konusunda hiçbir sıkıntı yaşamazken, diğerleri konuşma fizyoterapistinin yardımına veya iletişim için alternatif yöntemlerin geliştirilmesine ihtiyaç duyarlar.

Tedavinin amacı, mümkün olduğunca çocuğu kendi başına öğrenme konusunda teşvik etmektir. Serebral palsili çocukların bir kısmı, bağımsızlık kazanma konusunda herhangi bir zorluk yaşamazken diğerleri bu süreçte geri kalabilir. Bazı ciddi tutulumlu çocuklarda yardım gerekebilir.

Tedavide kullanılan yaklaşımlar nelerdir?

Son 10 yıl içinde bazı yeni yaklaşımların uygulanması mümkün olabilmiştir.
Tedavi 3 ana başlıkta değerlendirilebilir:

  1. Hareket sorunlarının tedavisi

  2. Eşlik eden diğer hastalıkların tedavisi

  3. Destek tedavileri

Çocuk fizyoterapisti hareket sorunlarının tedavisinde anahtar rol oynar. Fizyoterapi ve iş-uğraş tedavisi, motor gelişimin teşvik edilmesinde görev üstlenir.

Rehabilitasyon uygulamaları aynı zamanda aşağıda tartışılan diğer uygulamaların başarılı olması için de hayati önem taşır.

  1. Çocukların büyük çoğunluğu, gelişimlerinin belirli basamaklarında yardımcı cihazlar (ortez) kullanır. Bu cihazlar hafif materyalden ve çocuk için özel imal edilmiş olmalıdır. Geçmişte metal çubuklu, deri gergili olanlar kullanılırken, günümüzde daha hafif, anatomik yapılara uygun ve fonksiyonel cihazlar tercih edilmektedir.

  2. Botulinum toksin (Botoks) sıkı ve gergin kaslar için son yıllarda önerilen bir tedavi yöntemidir. Özellikle, yürümeyi öğrenmeyi güçleştiren uyluk ve baldır kaslarındaki gerginlikler için tercih edilmektedir. Enjeksiyon bölgesinde hafif bir sızı dışında yan etki gelişmesi ihtimali çok düşüktür. Botoks kas gerginliğini azaltarak normal kas büyüme ve gelişmesine imkan sağlar ve bu sayede çocuğun hareket kabiliyetinin gelişimine katkıda bulunur. Son zamanlarda kol ve el kaslarının aşırı gerginliğinin azaltılmasında da tercih edilmektedir. Öncesi ve sonrası kapsamlı fizyoterapi programı gereklidir.

  3. Omuriliğin bazı liflerinin kesilmesi /selektif dorsal rizotomi/ gerginliği azaltmak için tercih edilen bir ameliyattır. Faydası konusunda halen sonuçlandırılamamış bir tartışma devam etmektedir. Uygulanması halinde işlem sonrası çok kapsamlı bir fizyoterapi gerekir.

  4. Ortopedik cerrahi. Çoğu kez bacaklar, nadiren de kollar için tercih edilir. Bazı çocuklar omurga eğriliği nedeniyle de cerrahi olarak tedavi edilirler. Ameliyat sonrası bakımda, fizyoterapi ve uygun ortez seçimi çok önemlidir Bağımsız hareket edebilen veya baston/yürüteç yardımıyla yürüyebilen çocuklarda, yürüme analizi cerrahi programın planlanması için önemli bir işlev görür.

Kalça: Erken dönemde tanınması halinde yumuşak doku girişimleri çoğu kez yeterlidir (düzenli kalça grafisi çekilmesinin önemi büyüktür). Küçük çocuklarda sadece adduktor (kasık içi) kasları uzatmak yetebilir. Ancak bazı vakalarda, kemikleri de kapsayan daha büyük ameliyatlar gerekli olabilir. Çocukların büyük çoğunluğunda cerrahi tedavi kalçayı yerine koymayı değil, yerinde tutmayı amaçlayarak ileriki yıllarda ağrılı olabilecek bir kalça çıkığının oluşumunu engellemeye çalışır.

Diz: Hamstringlerin (uyluk arkası kaslar) uzatılması ile dizin açılabilmesi ve bu sayede yürüyüşün iyileştirilmesi mümkün olabilir. Bazen gergin kasın bir kısmının önden arkaya taşınması ile diz çevresi tutukluk azaltılabilir.

Ayak bileği ve ayak: Ortopedik cerrahinin en çok gerektiği vücut bölgesidir. Bazı çocuklar, birden çok bölgeye yönelik cerrahiye ihtiyaç duyarlar. Bir hastane yatışında çok seviyeli cerrahi ile birden çok soruna yönelik girişim gerçekleştirilebilir. Çok seviyeli cerrahi, en çok bağımsız veya minimal destekle yürüyebilen çocuklarda işe yarar. Cerrahinin amacı deformiteleri düzeltmek, yürüyüşün görünüm ve etkinliğini arttırmaktır. Başarı, yürüme sorunun ne kadar iyi değerlendirildiğine bağlıdır ve yürüme laboratuarı bu amaçla kullanılabilir. Bir yıla kadar uzayan iyi planlanmış yoğun fizyoterapi programı ile cerrahiden beklenen yarar en üst düzeye çıkarılabilir.

Eşlik edebilecek diğer sağlık problemleri neler olabilir?

  1. Epilepsi. Geçtiğimiz yıllar içinde epilepsiye ilişkin bilgiler çok artmıştır. Epilepsinin pek çok tipi vardır ve tedavi tipe göre değişir. Pediatrik nörologlar nöbetleri en iyi kontrol eden ve en az yan etkiye sahip ilacı tercih eder.

  2. Mide-barsak kaçağı (reflü). Yemek sonrası çocuğun bir süre dik tutulması işe yarayabilir.

  3. Tükürük kontrolü. Oral-motor rehabilitasyon salya sorunun çözümünde önemli rol oynar. Takipte ağız bakımının ve çürük mücadelesinin önemi büyüktür.

  4. Kabızlık. Serebral palsili çocuklar çok sık kabız olurlar. Sıvı alımının ve lifleri gıda tüketiminin arttırılmasıyla çoğu kez bu sorun çözülebilir. Ancak bunun yetmediği hallerde doktora başvurulmalıdır.

  5. Beslenme. Yeterli beslenme için diyetisyen desteği alınmalıdır. Yürümeyi öğrenmeye çalışan çocukların aşırı kilo alması mutlaka önlenmesi gereken önemli bir sorundur. Kilo alımında yetersizlik ise beslenme ile ilgili bir soruna işaret eder. Oral-motor eğitim etkin beslenme ve oluşabilecek sorunların giderilmesinde çok önemlidir. Küçük bir grupta tüpten besleme gerekebilir.

Fizyoterapi ve rehabilitasyon yöntemleri nelerdir?

Erken girişim programları, sadece çocuğun hareket kabiliyetini geliştirmeyi değil, tüm gelişim sürecini olumlu yönde geliştirmeyi amaçlar. Bu amaçla en sık kullanılan iki yaklaşımdan birisi Nöroğelişimsel Tedavi (Bobath yaklaşımı) olarak da bilinir. Çocukların hareket yeteneklerinin değerlendirilmesi ve yönlendirilmesini hedefler. Bir fizyoterapist olan Berta Bobath ve eşi nörofizyolog Karel Bobath, nörögelişimsel tedavi prensipleriyle yetişkin nörolojik hastalarda 1940'lardan başlayarak geliştirdikleri bu yaklaşımı 1960'lı yıllarda doğuştan hareket bozukluğu olan bebek ve çocuklarda kullanmaya başlamışlardır. Günümüzde çocuklarla çalışan fizyoterapistler Serebral Palsi li çocuklar başta olmak duyu-motor bozukluklara neden olan farklı tablolarda bu yaklaşımı yaygın olarak kullanmaktadırlar. Bobath yaklaşımı, geliştirilen bilimsel kuramlar ve ampirik deneyimleri içine alacak şekilde biçimlendirilmiş olup, gelişmeye açık dinamik bir yapı göstermektedir. Bu yönünle ilk uygulamalardan başlayarak günümüze kadar gelişmiş ve bazı değişimlere uğramıştır.

Çocuk fizyoterapistleri tarafından SP'li çocukların fizyoterapi uygulamaları içinde kullanılan Bobath tedavi yönteminde günümüzde aktif dinamik tedavi, fonksiyonelliği sağlamak için aktivitelerle eğitim, hareketin koordinasyonu ve dengenin geliştirilmesi, iç içe geçmiş farklı aktivitelerin bir hareket akışı içerisinde çalıştırılması önem kazanmıştır. Tonusu düzenleyici ve aktif hareketi ortaya çıkarmaya yönelik pozisyonlamalar ve duyu-motor aktiviteyi artırıcı uyaranlar kullanılmaktadır.

Farklı pozisyonlarda günlük yaşamdaki durumlarla bağlantılı olarak hareket ve postür kontrolü geliştirilmeye çalışılırken, çocuğun kişisel gelişimine göre planlanma yapılmaktadır. Fonksiyon içinde hareketi aktive etmek ve günlük yaşam içinde uygulamaları sürdürmek günümüz Bobath yaklaşımının temel anlayışıdır.

Bobath yaklaşımı bu hedeflere ulaşmak için farklı fizyoterapi uygulamalarını, ortez ve adaptif araç-gereç kullanımlarını da içermektedir. Bobath yaklaşımı dahilinde SP'li çocuklarda temel problemin postüral kontrol, hareket ve koordinasyonda bozukluk olduğu düşünülmesine rağmen, nöromusküler problemlerin, kişisel özellikler, genetik, motivasyon, algı-motor deneyimler, çevresel gereklilikler ve nöral iyileşme düzeyi ile yakından ilişkili olduğu belirtilmektedir. Tüm bu ifadeler, Bobath'ın bir metot veya teknik olmadığı, rijit değil değişken olduğu ve hala gelişmekte olduğunu göstermektedir.

Özetle günümüzde Bobath yaklaşımı, öncelikle, SP'li çocuktaki var olan performansı gözleme, analiz etme ve yorumlama, sonrasında çocuğun potansiyelini değerlendirme ve sonuçta sınırlılıkları içinde maksimum bağımsızlık düzeyine ulaştırmayı hedeflemektedir.

Serebral palsili çocuklarda görülebilecek psikolojik problemler neler olabilir?

Bazı serebral palsili çocuklarda gelişimi süreci boyunca üstesinden gelinmesi güç saldırganlık ve asosyal davranışlar gelişebilir. Fonksiyonlarından herhangi biriyle ilgili engel, davranış değişikliklerini tetikleyebilir (örneğin; mevcut (ciddi konuşma güçlükleri olan çocuklar başkalarıyla iletişim kurmaya çalışırken yaşadıkları zorluk nedeniyle çığlık atmaya, ağlamaya başlarlar). Bu tür sorunların aşılamaması, çocuğun mücadeleden vazgeçmesine, zorluk çekilen davranışı yapmaya çalışmaktan çekinmesine neden olarak bağımsızlığını kazanmasını engelleyebilir. Psikologlar davranış problemlerini tanımlama ve sorunu halledebilecek çözümler bulmada yardımcı olabilir. Çocuğu kendi başına yapabilecekleri konusunda teşvik etmenin çok önemli olduğu unutulmamalıdır.

Serebral palsili çocukların ailelerinin karşılaştığı psikolojik sorunlar neler olabilir?

Ailelerin, sorunun neden ve niçini hakkındaki kuşku ve kaygıları çoğu zaman devam eder. Bu anlaşılabilir ve doğal bir haldir. Aileler çoğu kez kendilerini veya hamilelikten doğum kadar olan süreçte görev almış birilerini suçlama eğilimindedirler. Ancak, ailenin sorundan sorumlu tuttuğu olayın gerçek neden olmama olasılığı çok yüksektir. Olsa bile önlenebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla ailenin olayın gelişimini engellemek için yapabileceği bir şey yoktur. Ailelerle sorunun tartışılması, kaygılarının tedavi ekibiyle paylaşılması sorunun çözümünü kolaylaştırabilir. Aileyi sıkıntıya sokan hiçbir sorun asla hafife alınmamalıdır. Aileler kendilerini öfkeli, yıkık, yalnız ve inançsız hissedebilirler. Bu duygular tanı konulduğu esnasında en yoğundur zamanla yatışabilir.

Ciddi serebral palsili çocukların gün boyu pek çok aktivite sırasında yardıma ve desteğe ihtiyacı vardır ve bu işler aile üzerinde stres yaratabilir.

Serebral palsili çocuğu bulunan ailelerin genel ihtiyaçları nelerdir?

Her ailenin ihtiyaçları farklıdır. Aşağıdaki gibi özetlemek mümkün olabilir;

  1. Sorulara cevap bulmak. Cevap aranan soruları akla geldikçe bir kağıda sıralamak ve muhatabını bulunca tartışmak iyi bir fikirdir.

  2. Çocuğun sorunlarını anlam konusunda destek. Duyguları, umutları, korkuları da paylaşacak ortamın hazırlanması gerekir. Desteği aile bireylerinden, arkadaşlardan, benzer sorunları yaşayan diğer ailelerden ve konunun uzmanlarından bu amaçla destek alınabilir.

  3. Yardımcı kuruluşlar hakkında bilgiye ulaşma.

  4. Çocuğun yardım etmenin en iyi yolunu bulma konusunda yardım ve destek.

  5. Bir mola vermek. Pek çok aile için çok önemlidir. Özellikle sorunları çok ağır ve çok ciddi yardım gerektiren çocukların aileleri için bu çok önemlidir. Mola, ailenin bir süre istirahatına ve başka işlere zaman ayırabilmesine olanak sağlar.

Günlük koşuşturma içinde önerilen tüm etkinlikleri harfiyen uygulamak çoğu kez imkansızdır. Aileler çocuklarına yeterince zaman ayıramadıkları için kendilerini suçlu hissederler. Öte yandan diğer aile fertlerine ve diğer çocuklara zaman ayıramamak çok önemli bir diğer sorundur. Sorunlu çocuğa zaman ayırmak, diğer çocukları ihmal etmek anlamına gelmemelidir. Bu durum ciddi kıskançlıklara neden olabilir.

Can sıkıcı yorumlar bazen hem serebral palsili çocuk hem de kardeşler ve diğer aile bireyleri için sorun olabilir. Örneğin, spastik sözcüğü genel olarak umarsız bir durumu anlatmakta bireylerin zihinde çok iyi düşünceleri çağrıştırmamaktadır. Oysa doktor veya fizyoterapistler bu sözcüğü sadece kasların gerginlik ve katılığını tarif etmek için kullanırlar. Bu yanlış anlamayı gidermek için kapsamlı bilgilendirme programları uygulanmalıdır. Her şeye rağmen işler çok da kolay değildir.

Ancak, aile yalnız olmadığını hissedebilmeli, benzer sorunları yaşayan ailelerle ve aile destek grupları temasa geçmelidir. Serebral palsili çocukların ailelerinin ortak bir paydada buluşarak beraber hareket etmeleri onlara güç kazandırabilir. Bu anlamda SERÇEV'in ailelerimiz için doğru bir adres olduğunu söyleyebiliriz.

Serebral palsili çocuk ve ailelerine yardım edecek kişi ve kuruluşlar nerelerdir?

Serebral palsili çocuk ve ailelere yardım edecek pek çok kişi ve kuruluş vardır. Bazı çocukların çok sayıda desteğe ihtiyacı varken bir kısmı sınırlı destekle yetinebilir. Değişik meslek grupları farklı zamanlarda devreye girer:

  1. Aile. Anne baba çocuk için en önemli bireylerdir. Tüm çocuklar ebeveynlerinin sevgisine ve korumasına muhtaçtır. Zaman içinde anne babalar bazen öğretmen bazen terapist olurlar.

  2. Çocuk doktoru. Çocuğu genel sağlık sorunları açısından değerlendirip gerekli hallerde uzmanlara yönlendirir.

  3. Nöroloji uzmanı. Özellikle tanının konulması ve süreç içinde gelişebilecek diğer nörolojik sorunların(sara nöbeti gibi) üstesinden gelinmesi için yardım alınmalıdır.

  4. Ortopedist

  5. Fizyoterapist. Çocuk ve aileyle birlikte çalışır. Öncelikle aileye çocuğa en iyi nasıl yardım edebileceklerini öğretmelidir.

  6. İş-uğraşı terapisti

  7. Psikolog. Duygusal durum ve davranışlarla ilgili sorunlarda yardım alınmalıdır.

  8. Çocuk gelişim uzmanı

  9. Özel eğitim öğretmeni

  10. Diş hekimi

  11. Oral-motor terapisti

  12. İşitme tedavisi uzmanı

  13. Konuşma terapisti

Zihinsel Öğrenme Yetersizliği Nedir?


Zihinsel öğrenme yetersizliği, zihinsel gelişim yetensizliğinden dolayı, bireyin eğitim performansının ve sosyal uyumunun olumsuz yönde etkilenmesi durumudur.Zihinsel öğrenme yetersizliği olan çocukların zihinsel işlevleri ve sosyal davranışları yaşıtlarına göre geri ve yetersiz olur (geç ve güç öğrenirler, sınıf veya toplum içindeki kurallara uymakta zorlanabilirler). Sosyal davranışlar dediğimizde, çocuğun yaşına ve yaşadığı çevreye uygun davranışlar göstermesini ifade etmekteyiz. Bu davranışlar çocuğun içinde bulunduğu gelişimsel döneme ve içinde yaşadığı topluma bağlı olarak değişmektedir.
Zihinsel öğrenme yetersizliği olan çocuklar problemlerinin ağırlığına göre hafif, orta ve ağır düzeyde zihinsel öğrenme yetersizliği olmak üzere gruplanabilir. Gruplama çocuğun gereksinimlerinin belirlenmesi, bu gereksinimleri en iyi ve uygun şekilde karşılayacak eğitim programlarının hazırlanması ve çocuk için en uygun eğitim ortamının bulunması amaçlarıyla yapılmaktadır.
A) Hafif Düzeyde Öğrenme Yetersizliği:


Bireyin, temel okuma-yazma ve sayma becerilerini kazanmasında ortaya çıkan gecikme durumudur.


B)Orta Düzeyde Zihinsel Öğrenme Yetersizliği:

Bireyin, gecikmeli bir konuşma ve dil gelişimi, sosyal, duygusal veya davranış problemleri ile temel okuma-yazma ve sayma becerilerini kazanmasında ortaya çıkan gecikme durumudur.


C)Ağır Düzeyde Zihinsel Öğrenme Yetersizliği:

Bireyin, ciddi biçimde konuşma ve dil gelişimi güçlüğü, sosyal, duygusal veya davranış problemleri ile temel öz bakım becerilerini öğrenmesinde ortaya çıkan gecikme durumunu ifade eder.

Hafif ve orta düzeyde zihinsel öğrenme yetersizliği olan çocukların bir çoğu zihinsel ve fiziksel gelişimleri açısından yaşıtlarından önemli bir farklılık göstermediği için genellikle okula başlayana kadar bu çocuklardaki gelişim geriliklerinin pek arkına varılmaz. Okula başladıklarında, özellikle akademik çalışmalarda karşılaştıkları güçlükler sonucunda gerilikleri ortaya çıkar.
Ağır düzeyde öğrenme yetersizliği olan çocuklar ise daha önce fark edilebilirler.
Erken tanı ve erken eğitim ile bu çocukların bulundukların noktadan çok daha ileri bir yere gelebildikleri, başarılı olabildikleri görülebilmektedir.

Zihinsel Öğrenme Yetersizliğinin nedenleri nelerdir?

Zihinsel öğrenme yetersizliğinin nedenlerini bulmak ve belirlemek son derece güçtür. Pek çok nedenden kaynaklanıyor olabilir. Bir gruplama yapacak olursak, zihinsel öğrenme yetersizliğinin nedenlerini Kalıtımsal , Organik ve Çevresel nedenler olarak üç grupta toplayabiliz.
Kalıtımsal Nedenler: Eğer ailede kalıtsal bir rahatsızlık veya hastalık var ise bunlar hastalıklı genler yolu ile çocuklara geçmektedir. Özellikle akraba evliliklerinde bu risk daha yüksek olmaktadır.
Mongolizm (down sendromu), Fenilketanuri, Hidrosefallik ve Mikrosefallik örnek olarak verilebilir
Organik Faktörler: Kalıtsal olmayan ancak doğum öncesi, doğum sırasında ve doğum sonrasında meydana gelebilecek faktörlerdir. Bu faktörler şöyle sıralanabilir:

* Vücut biyokimyasındaki ve metobolizmasındaki bozukluklar (annenin herhangi bir rahatsızlığının olup olmadığı, mesela annenin şeker hastalığı olabilir)
* Annenin gebeliği sırasında ortaya çıkan sorunlar:örneğin; alınan çeşitli ilaçlar, zararlı maddeler alkol, sigara, uyuşturucu gibi. Ayrıca hamilelik döneminde; annenin geçirdiği bulaşıcı hastalıklar, kazalar ve zehirlenmeler,röntgen çektirme, kromozon bozuklukları, beslenme yetersizlikleri, kan uyuşmazlığı zihinsel gelişme geriliğine yol açabilen en önemli nedenlerdir.
* Doğum sırasında bebeğin oksijensiz kalması, zor doğum nedeniyle kullanılan bazı araçların (forseps, vakum vb.) bebeğe zarar vermesi, erken veya geç doğum gibi nedenlerde zihinsel öğrenme yetersizliğine yol açabilmektedir.Bu yüzden doğumun ehliyetli kişiler tarafından yaptırılması önem arzetmektedir.
* Doğum sonrasında ise çocuğun geçirdiği bulaşıcı ve ateşli hastalıklar (rubella, kızamık, menejit, su çiçeği, çocuk felci, frengi vb.), kazalar (düşme,çarpma vb.), travmalar (kafaya alınan darbeler), zehirlenmeler, çocuğun beyin gelişimini etkileyecek yapısal bozukluklar ve hormonal düzensizlikler zihinsel gelişme geriliğine yol açabilen en önemli nedenler arasındadır.
Bu arada yeri gelmişken ifade etmekte yarar var; bildiğimiz gibi modern tıp sayesinde gebelikte anne karnındaki bebek ultrason yöntemiyle yakından takip edilebiliyor, normal olmayan gelişim bozukluğu tespit edilebiliyor.Ayrıca gebelikte üçlü tarama testleri ve 11-14 testleriyle çocukta zihinsel bir gelişme geriliği olup olmadığı tespit edilebiliyor. Gerektiğinde amniosentez yöntemi ileri bir test olarak kullanılabiliyor. Tüm bu yöntemler sonucunda normal dışı gelişim gösteren bebekler tespit edilebiliyor ve gerektiğinde gebelik sonlandırılabiliyor.
Sosyo Ekonomik, Kültürel ve Çevresel Nedenler:
Yetersiz beslenme, çevresel uyarıcıların yokluğu, sosyal ve ekonomik şartların uygun olmaması çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkileyebilmekte ve zeka geriliklerine neden olabilmektedir. Çocuğun zihinsel becerileri yeterli ve yaşıtlarına uygun olsa bile yetersiz beslenme, ev ortamının uygun olmaması, uyarıcı eksikliği, oynaması ve çevreyi keşfetmesi için çocuğa gerekli fırsatların sağlanmaması gibi durumlar çocuğun hafif derecede zihinsel özürlü olmasına yol açabilir.
Bunların önüne geçmek için yapılması gerekenler ise; yeterli olgunluğa erişmeden evlenmemek, akraba evliliklerinin önüne geçmek, doğru zamanda çocuk sahibi olmak, hazır olmadan çocuk sahibi olmamak ve hamilelik sırasında mutlaka doktor kontrolünde olmak, bebeğinizin aşıları düzenli yaptırmak diye sıralayabiliriz.

Zihinsel Öğrenme Yetersizliği Olan Çocukların Özellikleri Nelerdir?

Zihinsel öğrenme yetersizliği olan çocuklar da normal yaşıtları gibi temelde aynı psikolojik, fizyolojik, sosyal, duygusal gereksinimlere sahiptirler. Kendi aralarında da bireysel farklılıklar gösterirler.
Zihinsel özürlü çocukların en temel/belirgin özelliği olarak gelişim hızlarının yaşıtlarından yavaş olmasını söyleyebiliriz. Bu gecikme gelişimin tüm alanları için geçerlidir. Bir bebeğin zihinsel özürlü olduğunu söylüyorsak, bu bebeğin yuvarlanma, emekleme, yürüme ve konuşmaya başlama gibi gelişim alanlarında yaşıtlarını geriden takip ettiğini ifade ediyoruz demektir. Genel olarak bu çocukların özelliklerini şöyle sıralayabiliriz.
* öğrenmede yavaşlık,
* dikkat dağınıklığı,
* konuşma bozukluğu ve gecikmiş konuşma,
* duyu-motor problemleri,
* günlük yaºama iliºkin becerilerde yetersizlik (hafif derecede zihinsel özürlülerde bu yetersizlik daha az düzeydedir)
* sosyal becerilerde yetersizlik (hafif derecede zihinsel özürlülerde bu yetersizlik daha az düzeydedir)
Bu özellikler genel olarak tüm zihinsel özürlü çocuklarda görülmekte ancak bu becerilerdeki başarısı,yeterliliği zihinsel özürün derecesine göre değişmektedir.Örneğin hafif derecede zihinsel özürlü bir çocuk sosyal gelişimi ve günlük yaşam becerilerinde yeterli bir çocuktur. Temel probleminin öğrenme ve dikkat dağınıklığı ile ilgili olduğu kabul edilmektedir.Orta/ağır derecede zihinsel özürlü çocuk ise bu alanların tümünde birden yetersizlik gösteren, destek gereksinimi olan çocuktur.
Öğrenme Özellikleri:
Bu çocuklar da pek çok beceriyi normal yaşıtları gibi öğrenirler. Ancak öğrenmeleri daha yavaş ve güç olur. Zihinsel yetersizlikleri arttıkça öğrenme yavaşlar ve zorlaşır. Bu çocukların dikkatlerini bir konu üzerinde toplamada ve bir işi sonuna kadar sürdürmede güçlükleri vardır.
Hafif derecede zihinsel yetersizliği olan çocuklar öz-bakım becerilerini (yeme-içme, giyinip-soyunma, tuvalet, vb.) okuma-yazma, matematik gibi okul ile ilgili temel becerileri kazanabilirler. Uygun iş eğitimi aldıklarında yetişkinlik döneminde uzmanlık gerektirmeyen, basit işlerde çalışabilir. En az destekle ya da desteğe gereksinim duymadan yaşamlarını sürdürebilirler.
Orta/ağır derecede zihinsel yetersizliği olan çocuklar öz-bakım becerilerini kazanabilirler. Çoğunluğu okuma-yazma ve aritmetik becerileri ancak, sık karşılaştıkları bazı sözcükleri, işaretleri ve sayıları tanıyabilirler. Bu çocuklar çok basit bazı iş becerilerini öğrenebilir, örneğin paketleme, etiket yapıştırma gibi mekanik işleri yapabilirler. Yaşamlarını sürdürmede daha çok yetişkin desteğine ihtiyaç duyarlar. Zihinsel yetersizliğin derecesinin artmasıyla çocukların yeme-içme, giyinip, soyunma tuvalet gereksinimini giderme gibi temel becerileri kazanmada zorlandıkları gözlenir. Buna paralel olarak diğer kişilere bağımlılıkları artar.
Konuşma Özellikleri:
Bu çocukların dil ve konuşma gelişimleri normal yaşıtlarınınkine benzer aşamaları izler. Konuşmayı normal çocuklar gibi öğrenirler, ancak zihinsel yetersizliğe bağlı olarak konuşmaları daha geç gelişmekte ve daha fazla konuşma bozukluğu göstermektedirler. Zihinsel yetersizlik arttıkça dil ve konuşma problemleride artmaktadır.
Hafif derecede zihinsel yetersizliği olan çocuklar normal yaşıtlarına göre daha geç konuşmaya başlarlar. Sözcüklerde bazı sesleri atlama, bazı sesleri ekleme veya sesleri yanlış söyleme gibi konuşma bozuklukları görülür. Sınırlı sözcük ve cümlelerle de olsa çevresindekilerle konuşarak iletiºim kurabilirler.
Orta/ağır derecede zihinsel yetersizliği olan çocuklar konuşma problemlerine ek olarak çok daha sınırlı sözcük ve cümlelerle duygu,düşünce ve isteklerini ifade edebilirler. Konuşmanın çok sınırlı ya da hiç olmadığı durumlarda isteklerini ifade etmek için sesler yada işaretler kullanabilirler.
Sosyal Duygusal Özellikleri:

Zihinsel yetersizliği olan çocuklar normal yaşıtlarına göre daha fazla sosyal ve duygusal problemler göstermektedirler. Bu çocukların zihinsel gelişimlerinin geri olması nedeniyle sosyal becerilerindeki yetersizlikleri ve diğer insanların onlara yönelik olumsuz tavırları, bu duruma neden olan temel etkenlerdir.
Yaşıtlarından kabul gördüklerinde hafif derecede zihinsel yetersizliğe sahip çocuklar onlarla bir arada olup, kolayca anlaşabilirler. Yapabileceklerinden daha zor görevler vermek, onların gereksiz yere başarısızlık duyguları yaşamalarına neden olur. Diğer taraftan yapabileceklerinden daha basit görevler vermek ise onların kolayca sıkılmalarına yol açabilir. Bu çocukların başarılı oldukları konularda, çeşitli oyunlarda normal arkadaşlarıyla bir araya gelmeleri, yapamadıklarından çok, yapabildiklerinin vurgulanması, başarabilecekleri işlerde onlara fırsat verilmesi duygusal açıdan kendilerine daha çok güvenmeleri yönünden önemlidir.
Orta/ağır derecede zihinsel yetersizliği olanlar ise normal yaşıtlarından gerek zihinsel, gerek fiziksel ve gerekse sosyal yönden epeyce farklı olduklarından, yaşıtlarıyla kaynaşmaları daha güç olmaktadır. Diğer gelişim özelliklerinde olduğu gibi sosyal beceriler de zihinsel yetersizliğin derecesine bağlı olarak değişecek, en alt grupta olan çocukların bu becerileri de çok sınırlı olacaktır.

Fiziksel Özellikleri


Zihinsel yetersizliği olan çocukların fiziksel görünümleri ve sağlık durumları, özürün derecesine göre değişmektedir. Hafif derecede zihinsel yetersizliği olan çocukların görünüş ve motor becerileri genelde normal yaşıtlarından farklı değildir.
Orta/ağır derecede zihinsel yetersizliği olan çocuklarda is edurum biraz farklı olabilir. Down-Sendromlu çocuklarda ortak fiziksel özellikler mevcuttur. Kulak, baş, göz, parmak yapısı ve kasların zayıflığı gibi ayırıcı özellikler bulunur. Bu gruptaki çocukların çoğunda koordinasyon, denge problemleri ve ince-el becerilerini gerektiren işleri yapmada güçlükleri vardır. Yarısına yakınında ise beyin hasarı olmasından ötürü işitme, görme ve fiziksel durumlarında bozukluk gözlenebilir. Bu özürlerin ağırlık derecesine göre fiziksel işlevlerini yerine getirmelerinde yapılacak yardım farklılık gösterir.

Zihinsel Öğrenme Yetersizliği Olan Çocuklar İçin Neler Yapılabilir?

:Aile bireyleri açısından
-Her şeyden önce çocuğunuzu kabul edin,
-Anne baba olarak birbirinizi suçlamayın,suçlu da aramayın.
-Çocuğunuzun gelişimi için gerekli olan ilgi ve şefkati ona sürekli gösterin.
-Çocuğunuzu aileye verilmiş bir ceza olarak görmeyin, çocuğunuzu suçlamayın.
-Çocuğunuzdan utanç duymayın.
-Çocuğunuzun kişisel temizliğine önem verin.
-Çocuğunuzu aşırı derecede korumayın.Unutmayın ki siz her zaman çocuğunuzun yanında olamayabilirsiniz.
-Çocuğunuza acıyarak yaklaşmayın.
-Çocuğunuzun kendine güvenmesini sağlayın.
-Çocuğunuzun sosyal,duygusal,kültürel gereksinimlerini karşılamasını sağlayın.
-Çocuğunuzdan onun kapasitesinin üstündeki becerileri gerçekleştirmesini beklemeyin.
-Çocuğunuzu başkalarıyla kıyaslamayın.
-Sabırlı olmaya çalışın.
-Başarılı olduğu her konuda onu ödüllendirin.(Çocuğunuzu her zaman maddi ödüllerle değil,sözel ödüllerde çocuklar için çok değerlidir.)
-Çocuğunuza öğreteceğiniz her şeyi tekrarlara dayandırarak alışkanlık haline getirmeye çalışın.
-Öğreteceğiniz iş ya da konuyu parça parça tekrarlar ile öğretmeye çalışın.
-Öğrettiklerinizi sık sık tekrarlayın.

Zihinsel Öğrenme Yetersizliği Olan Çocuklar Neler Yapılabilir?

-Öğretmen açısından


-Çocuğa başarabileceği görevler verilmeli,
-Doğru yanıtlayabileceği sorular sorulmalı,
-Gerektiğinde görevi yerine getirmesine yardım edilmeli(ipuçları,soru tekrarlama)
-Çocuk başarısız olduğu noktada bırakılmamalı;yardımlar çocuk başarılı olana dek sürdürülmeli.
-Çocuk verdiği yanıtın doğru olup olmadığını bilmeli,
-Doğru yanıtlar anında pekiştirilmeli,
-Çocuğun yeterlilik düzeyi belirlenmeli ve verilecek görevlerin onun düzeyine uygun olması sağlanmalı,
-Çocuğun gelişiminde iniş çıkışlar görülebilir dolayısıyla yeterlilik düzeylerin sık sık değerlendirilmesi yararlı olacaktır.
-Öğretilecek konu ya da küçük parçalara bölünmeli,
-Kolaydan zora doğru basamaklandırır,
-Öğretilen bilgiler belirli aralıklarla tekrar edilmeli
-Çocuklara bir kerede birden fazla kavram öğretmeme,
-Çocuğun derse aktif katılımını sağlama öğrenme açısından önemlidir.Bu yöndeki davranışları cesaretlendirilmeli ve pekiştirilmelidir,
-Çocuğun öğrendiği bir beceriyi farklı ortamlarda uygulamasına fırsat tanınmalıdır,
-Öğretmen aileyle işbirliği içinde olmalıdır,
-Öğretmenin öğrencilerin geçmiş yaşantıları hakkında bilgi sahibi olması,
-Öğretmen dersi işlerken çocuğun birden fazla duyu organına hitabedecek öğretim yöntem ve materyali kullanmalıdır,
-Öğretmen ders işlerken sade ve anlaşılır ifadelere yer vermelidir,
-Öğretmen çocuklara somut örnekler vermelidir,

ZİHİNSEL ENGELİLERİN EĞİTİMİNDE KULLANILAN YARDIM TİPLERİ


1-Fiziksel yardım
Öğretim esnasında öğretmenin öğreteceği beceriyi direkt ya da kısmi yardımla müdahale ederek yapmasını sağlaması durumudur.
ÖRN:Yazı yazma esnasında çocuğun elini tutup yazılması istenen harfi birlikte yazmak.
2-Sözel yardım
Öğretim esnasında çocuğa konuşarak yapması gereken beceriyle ilgili olarak yönergelerin verilmesi durumudur.Çocuğun anlayabileceği düzeyde cümle kurmaya özen göstermek gerekmektedir.
ÖRN:Elimi tut ayağının birini kaldır.
3-Model olma
Çocuğun yapmakta zorladığı davranış ya da beceriyi öğretmenin kendisinin yapması ve öğrencinin dikkatlice izlemesini sağlaması durumudur.
ÖRN:Siz yavaş yavaş çocuğun önünde elektrik süpürgesini kullanın .

Yaygın Gelişimsel Bozukluk ( Otizm, asperger,vb)

Uluslararası alanda otizm ve yaygın gelişimsel bozukluk terimleri birbirinin yerine kullanılmaktadır. Otizm ileri düzeyde ve karmaşık bir gelişimsel yetersizlik çeşididir. Doğuştan var olabildiği gibi üç yaşına kadar olan dönemde de ortaya çıkabilir. Otizmin nörolojik sebeplerden kaynaklandığı sanılmaktadır ancak bu konuda net bir bilimsel gösterge bulunmamaktadır.
Otizm bir ruh hastalığı değildir.
Otizmin anne-babaların kişilik özellikleriyle ya da çocuk yetiştirme biçimleriyle ilişkili olmadığı artık bilinmektedir. Otizmin genetik olduğu yönünde bulgular vardır ancak bununla ilgili gen ya da genler çok yakın zamana kadar belirlenmiş değildir.
Otizm yaklaşık her 500 çocuktan birinde görülmektedir. Erkeklerde görülme sıklığı, kızlardan dört kat fazladır; ancak kızlarda daha ileri düzeyde seyrettiği görülmektedir.

Otizm beş alt gruba ayrılmaktadır:
1.Otizm
2.Asperger sendromu.
3.Çocukluk disintegratif bozukluğu
4.Rett sendromu
5.Atipik otizm

1.OTİZM: Üç yaşından önce başladığı kabul edilmektedir. Sosyal etkileşimde önemli yetersizlikler, iletişim ve oyunda yetersizlikler,çeşitli takıntılarla kendini gösteriri.

2.ASPERGER SENDROMU: Sosyal etkileşimde yetersizlik ve çeşitli takıntılar görülür ancak otizmden farklı olarak dil ve zihin gelişiminde geriliklere rastlanmaz. Sözcük dağarcıkları ve dilbilgisi gelişimleri genelde iyidir ancak; çoğunda denge ve devinsel eşgüdüm sorunları gözlenir. Aileler üstün becerileri olan ama yaygın gelişimsel bozukluk gösteren çocuklarına asperger deyip kurtulurlar. Bu konuda çekilmiş rain man yağmur adam filmi çok meşhurdur. Ancak her üstün özellikli birey asperger değildir.

3.ÇOCUKLUK DİSİNTEGRATİF BOZUKLUĞU: Çok seyrek rastlanan bir kategoridir. Bu tanıyı alan çocuklar yaşamının en az ilk iki yılında normal gelişim gösterirler. Bozukluğun başlamasıyla, daha önce kazanılmış beceriler hızla kaybedilir ve otizm için belirtilen özellikler kendini gösterir. Zihinsel becerileri ileri düzeyde zihin özürlü düzeyine kadar geriler.
Bu tanıyı alan çocuklar birkaç yıl içerisinde, otizm tanısı alan çocuklarla benzer özellikleri paylaşır duruma gelirler.

4.RETT SENDROMU: En az beş ay normal gelişim gösteren çocuklarda görülür ve yalnızca kız çocuklarında ortaya çıkan genetik bir bozukluktur. Sendromun başlamasıyla birlikte baş büyümesi yavaşlar, el becerileri yitirilir, takıntılı el hareketleri başlar. Zamanla tüm devinsel beceriler geriler ve denge bozukluğu ortaya çıkar. Rett sendromu, otistik bozukluklar içinde, genetik temeli tam olarak belirlenmiş olan tek kategoridir.
5.ATİPİK OTİZM:Otizm için belirtilen üç alandan yalnızca birinde yetersizlik olduğunda ve diğer otizm türlerinin hiç birinin ölçütleri karşılanmadığında konan tanıdır. Çoğu zaman geç farkedilirler. Aile doktor veya öğretmenler bir şey olduğunu bilirler ama ne olduğunu tam söyleyemezler. Ailelerin bu konuya takılmasının çocuğa faydası yoktur. Önemli olan hangi gelişim alanında gerilik yada farklılık var bunu bulmak ve gerekli bireysel ve grup dersleri ile öğrencinin bu alandaki engelini gidermektir.

Bilinen ön önemli doğru şudur: Otizmin yaygın gelişimsel bozukluğun veya asperger eğitimden başka tedavisi yoktur .