Özel Eğitime Muhtaç Olanlara Ayrımcılık Mı Yapılıyor?

Adapazarı Gazetesi /Sayı: 72/Tarih: 31.07 2008/Gün: Perşembe
Prof. Dr. Ali Seyyar / HAYATA BAKIŞ
Özel Eğitime Muhtaç Olanlara Ayrımcılık Mı Yapılıyor?
Geçenlerde (25.07.2008) Sakarya ilimizde engelliler tarafından oluşturulmuş olan 17 sivil toplum kuruluşu tarafından ortak bir basın duyurusu yapıldı. Birbirleriyle bazen kopuk olan bu kadar çok dernek bir araya gelip müşterek bir konuda ortaklaşa hareket edebildiklerine göre demek ki özürlülerimizi ciddî manada rahatsız eden çok önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Buna kulak vermemiz gerekir. Basın bildirisini bizzat bana takdim etme ihtiyacı duyanlar arasında Ferruh Kaledibi beyefendi ve Hülya Özçelik hanımefendi de vardı. Değerli STK temsilcileri ile basın bildirisinde ifade edilen konuları birlikte değerlendirdik. Valiliğe bağlı Rehberlik ve Araştırma Merkezi (RAM) Müdürlüğü’nce zihinsel özürlüler için verilen Özel Eğitim Değerlendirme Kurulu Raporlarının kendi içinde tutarsızlıklarla dolu olduğuna kanaat getirdik. Daha iyi anlaşılması için, bana birçok rapor gösterildi. Size bir iki somut misal vereceğim: Önümde mesela % 70 orta derecede zekâ geriliği olan ve-fakat ağır özürlü olarak kabul edilen 1982 doğumlu E.M. için tanzim edilmiş 28.04.2008 tarihli bir rapor var. Altında RAM Müdürü Sayın Yıldıray ÇAMDEVİREN başta olmak üzere beş kişinin imzası var. Ayrıca Milli Eğitim Müdürü Sayın Murat Yazıcı’nın da onay imzası var. Eğitsel Değerlendirme ve Tanı (Teşhis) bölümünde şu tespitlere yer verilmiş: “Zihinsel işlevler ile kavramsal, sosyal ve pratik uyum becerilerindeki sınırlılık nedeniyle temel akademik, günlük yaşam iş becerilerinin kazanılmasında özel eğitim hizmetlerine yoğun şekilde İHTİYAÇ DUYMAKTADIR”. Peki bunu okuduktan sonra kurul, özel eğitim hizmeti için ne önermiş olabilir? Madem özel eğitim hizmetlerine ihtiyaç var, hem de yoğun bir şekilde o halde özel eğitim türüne yönelik bazı tavsiyeler dile getirileceği tahmin edilebilir değil mi? O halde kurul hangi gerekçeye göre ne karar vermiş olabilir. Birlikte okuyalım: “Bireyin sahip olduğu zihinsel kapasite düzeyi, mevcut programlardan yararlanabilecek seviyede olmadığı ve destek eğitiminin bireyin yaşamında anlamlı farklılıklar oluşturmayacağı için, destek eğitimine İHTİYAÇ DUYMAMAKTADIR”. Buna bağlı olarak kişiye destek eğitimi tedbiri gerektirmez şeklinde oy birliği (veya oy çokluğu) ile karar verilmiş. Doğrusu bunu anlamakta biraz zorlandım. Hem diyeceksin ki kişi, kendine has bazı olumsuz özelliklerinden dolayı özel eğitime yoğun bir şekilde ihtiyaç duyacak ama kişiye uygun bir eğitim programının olmadığından bahsedeceksin. Böyle bir program olsa dahî, özel eğitimin kişiye herhangi bir fayda sağlamayacağını kesin bir dille ta baştan ifade edeceksin. Madem öyle neden teşhisinde özel eğitimden mutlaka hem de yoğun bir şekilde yararlanması gerektiğine dair tespitlerde bulunuyorsunuz. Mantıkî silsile açısından bunun neresi doğru? Kurul kararı bu yönüyle nasıl âdil ve bilimsel olabilir? Belki diyeceksiniz ki “Hocam, bu kişi çoktan eğitim yaşını tamamlamış ve üstelik % 70 civarında ağır derecede zihinsel özürlü, onun için bu kişiyi özel eğitim programlarına dâhil etmek etkin olmaz. Bunu görmüyor musunuz?”. Ha öyle mi?
Orta Derecede Zihinsel Engelliler Neden Özel Eğitimden Mahrum Edilir?
Peki gelelim başka bir örneğe. M.E isminde % 50 oranında hafif derecede zekâ geriliği olan (yani ağır özürlü olmayan) 1990 doğumlu başka bir vatandaşımız var. Çok ilginç M.E.’nin teşhisi de yukarıdaki tanının aynısı. Yani M.E. de özel eğitim hizmetlerine yoğun şekilde İHTİYAÇ DUYMAKTADIR. Gelelim ÖNERİLEN ÖZEL EĞİTİM HİZMETİ’ne: “Bireyin gelişim alanlarındaki yeterlilikleri, önerilecek destek eğitimi programında kazanabileceği becerileri karşıladığından destek eğitimine İHTİYAÇ DUYMAMAKTADIR” Buna göre kararı da rahatlıkla tahmin edebilirsiniz tabii ki. Ancak kafam şimdi iyice karıştı. İlkinde kişinin zihnî kapasitesi ileri derecede yetersiz olduğu için, özel eğitimden yararlanabilse dahî bundan fayda göremeyeceği şeklinde idi. İkincisinde ise kişinin orta derecede zihinsel özürlülüğü kabul edildiği ve özel eğitime yoğun şekilde ihtiyacı olduğu vurgulandığı halde bu sefer tam tersinden bir gerekçe ile kişinin gelişim seviyesinin yeterli olduğu belirtilmekte ve dolayısıyla özel eğitim programlarından daha fazla bir şey öğrenemeyeceğinden yola çıkılarak destek eğitimi tedbirine gerek olmadığı kararına varılmaktadır. Yahu bütün bunlar ne anlamlara geliyor? Biraz fazla geri zekâlı isek bize uygun bir eğitim programı yok. Olsa ne gezer kardeşim, sen zaten ileri derecede geri zekâlısın, sen bundan sonra hiçbir şekilde iyileşemezsin, senin hiçbir şansın yok. Otur oturduğun yerde. Bir de bizi (yani kurul üyelerini) boş yere meşgul ediyorsun. Ee tamam bunu anladık da, hafif derecede geri zekâlı olanın ne günahı var? Herhalde bu soruya açıkça söyleyemiyorlarsa da içlerinden şu şekilde cevap vermek geliyordur: “Yahu görmüyor musun biz her ne kadar tanımızda kişinin zihinsel yetersizliğini kabul etti isek de kişinin tamamen geri zekâlı olduğunu da söylemedik herhalde. Zaten bunlar özel eğitimde ne öğreniyor ki? Orada elde edeceği kazanımların birçoğuna kişi zaten sahiptir. O halde bir de ekstradan özel eğitime mi gönderelim yani? Yani çocuğunuz bundan sonra profesör mü olacak? Yazık değil mi o paralara? Tasarruf diye bir şey var üstelik.” Son bir örnek: 1999 doğumlu Z.Y. isminde bir çocuğumuz % 50 oranında zihinsel özürlü. Onun tanısı da hemen hemen aynı, bir farkla. Özel eğitime sınırlı düzeyde ihtiyaç duyuyormuş bu çocuğumuz. Yani % 50 ile biri yoğun olarak diğeri ise aynı derecede olduğu halde sınırlı düzeyde özel eğitime ihtiyaç duyuyormuş. Sınırlı özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklara da “Tam Zamanlı Kaynaştırma Eğitimi” tavsiye edilmektedir.
Sonuç: Ne ileri derecede zihinsel özürlü olun ne de hafif derecede? Neden? Neden mi? Çünkü her iki durumda da özel eğitimden yararlanamazsınız? Eğer yaşınız küçük ise bu sefer de özel eğitim imkânlarından yararlanmamanız için, normal okula sevk edilirsiniz. Normal okulda kaynaştırmalı sınıflarda özürlü çocuklarımızın uyum ve eğitim sorunları, öğretmenlerin ve velilerin tutum ve davranışları ile ilgili olarak tespitlerimi gelecek yazılarımda ele alacağım inşallah. Kısacası günlük uygulamalardan da anlaşılacağı gibi bu ülkede henüz doğru dürüst işleyen özel eğitim değerlendirme mekanizması ve özürlü dostu bir eğitim sistemiz yok.
Adapazarı Gazetesi /Sayı: 79 / Tarih: 26.08. 2008/Gün: Salı
Prof. Dr. Ali Seyyar / HAYATA BAKIŞ
Özürlülere Destek Eğitiminden Niçin Vazgeçildi?
Değerli okuyucularım; 31.07.2008 tarihinde bu köşede özetle “Özel Eğitime Muhtaç Olanlara Ayrımcılık Mı Yapılıyor?” diye bir soru yöneltmiştim. Konu aslında özürlülerin oluşturduğu dernekler tarafından dile getirilmişti. Nitekim bu yazımdan dolayı Türkiye Sakatlar Derneği tensilcisi Nuran Uygun hanımefendi gibi birçok duyarlı vatandaşımız beni aradı ve teşekkürlerini bizzat ilettiler. Ancak başta Rehberlik ve Araştırma Merkezi (RAM) Müdürlüğü Özel Eğitim Değerlendirme Kurulu olmak üzere konunun asıl muhataplarından tık diye bir ses çıkmadı. Yazdıklarımı ve mantıkî çerçevede tahmin ettiklerimi tekzip etmelerini çok isterdim. Bu konuda yanılmak isterdim ama öbür taraftan da yanılmış olmam da hemen hemen mümkün değil gibi. Bakın RAM’ın raporunda kişi hakkında bir taraftan “şu şu sebeplerden dolayı özel eğitim hizmetine ihtiyaç duymaktadır” diyeceksin ama bu tanıya rağmen aynı raporun karar kısmında “destek eğitime ihtiyacı yoktur” kararını vereceksin. Bu bana pek mantıkî gelmedi. Üstelik niçin destek eğitimine ihtiyaç duyulmadığı yönünde dillendirilen gerekçelerin hemen hepsi de trajik-komik. Sanki bir yerden talimat almışçasına özel eğitim desteği için başvuranların raporlarının hemen hepsinde destek eğitim önerilmemesi yönünde standart gerekçeler icat edilmiş. Bu gibi şüphelerim vardı ve devletin, özel eğitimde artan maliyetleri kontrol altında tutmak adına bazı sınırlamalar getirmek istediğini hissetmiştim. Ama bunu açıkça ifade etmek yerine zannederim MEB, Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bağlı bazı bürokratlar, çizmeyi aşarak özürlülerin özel eğitim hakkını bütünüyle gasp etme yoluna girmişler ve RAM’lara bu yönde talimat vermişler. Destek Eğitim Önerilmeme GerekçeleriElime geçen bir belge, raporlardaki tanı ile öneriler (kararlar) arasındaki tezatların niçin ortaya çıkmış olabileceğini açıkça göstermektedir. Bu belgede aslında özel eğitime muhtaç oldukları halde yine de kendilerine destek eğitimi verilmemesi ve bu bağlamda bazı standart gerekçelerin kullanılması yönünde talimatlar var. Mesela “devam edeceği program bireye katkı sağlamayacaksa ya da programda yer alan becerilerin büyük bir çoğunluğunun birey zaten yerine getirebiliyorsa şu madde seçilmelidir” denilmektedir. “Bireyin gelişim alanlarındaki yeterlilikleri, önerilecek destek eğitimi programında kazanabileceği becerileri karşıladığından destek eğitimine ihtiyaç duymamaktadır”. Çok mantıklı gibi gelmekte bu tek öneri ama diğer 9 maddeye de bir göz attığımızda hepsi de destek eğitimini önermeme yönünde kurgulandığı için, özel eğitimi adeta imkânsız hale getirmektedir. Topluca değerlendirildiğinde her bir (olumsuz) önerinin arkasında sinsî bir kurnazlığın olduğu ortaya çıkıyor. Neticede özel eğitim için kim müracaat ederse etsin, bu gerekçelerle kimse özel destek eğitimden faydalanamaz.Uygulamalar Özürlüler Kanunu AykırıÖzürlüler İdaresi Başkanlığı Kurum Danışmanı olarak 2005 tarihli Özürlüler Kanunu’nun sosyal politika odaklı olmasını sağlayabilmiştik. Bu doğrultuda kanunun 16. maddesinde “özürlülerin eğitsel değerlendirme ve tanılaması İl Milli Eğitim Müdürlükleri Rehberlik Araştırma Merkezlerinde (RAM) uzman kişilerden oluşan ve özürlü ailesinin yer aldığı Özel Eğitim Değerlendirme Kurulu tarafından yapılır ve eğitim planlaması geliştirilir”. Şu anda RAM’a bağlı bu kurul, bireye değil özel eğitim planlaması geliştirmek, mevcut özel eğitim imkânlarının bile önünü kesmektedir. Farkında mıdır bilmiyorum ama bu uygulamalarla RAM, açıkça Özürlüler Kanunu’nun ruhunu zedelemektedir. Bir kere “Destek Eğitim Önerilmeme Gerekçeleri” genişletilerek, “hiçbir gerekçeyle özürlülerin eğitim alması engellenemez” (m.15) hükmü çiğnenmektedir. Diğer taraftan Milli Eğitim Bankalığı, özürlülerin özel eğitimini engelleyen bu gizli belge ile RAM’ların aslî fonksiyonlarını ortadan kaldırmıştır. RAM’lar, bugün özel eğitimi fiilen yasaklayan bir kurum haline dönüştürülmüştür. Üstelik bu uygulamanın hukukî bir zemini de yoktur. Özürlüler Kanunu (m. 4-d), “kurum ve kuruluşlarca özürlülere yönelik mevzuat düzenlemelerinde Özürlüler İdaresi Başkanlığının görüşünün alınması zorunludur” demektedir. Peki, bu yeni uygulamadan, Özürlüler İdaresi Başkanlığının haberi var mı? Şimdi siz belki de çok masumane bir şekilde “herhangi bir mevzuat düzenlemesi yapılmadı ki” diyeceksiniz. Peki, bu çelişkili raporların birden bire bu şekilde ortaya çıkmasını nasıl izah edeceksiniz? Neye göre böyle tuhaf kararlar alıyorsunuz? Elbette bir dayanağınız olmalı yoksa kararlarınız ve kullandığınız cümleler hep aynı olmaz. Yoksa “Destek Eğitim Önerilmeme Gerekçeleri” başlığını taşıyan o yasaklayıcı belgeden yararlanmış olmayasınız? Kim hazırladı bu “özürlü düşmanlığını” tescil eden belgeyi? Bu belgeyi elbette kimse sahip çıkamaz ama ne acı ki bu belgeye bağlı olarak raporlar hazırlanıyor. Raporlar da fillî olarak özel eğitime muhtaç oldukları kabul edildiği halde kişileri özel eğitimden mahrum etmektedir. Böylece “özürlüler aleyhine ayrımcılık yapılamaz” hükmü de çiğnenmektedir. Sosyal politika ekseninde geliştirilen Özürlüler Kanunu’nun hedeflerinden birisi de “özürlülerin toplum hayatına tam katılımdır”. Kusura bakmayın ama RAM üyeleri, Özürlüler Kanunu’na rağmen kendi akıllarına göre ”sosyal” yönü olmayan politikalar üretmektedirler. Yetkililere en yüksek tonda sesleniyorum: Özürlüler Kanunu’nun ve özel eğitimin sosyal pedagojik boyutu, en kısa zamanda RAM üyelerine ve diğer bürokratlara (kısa bir seminer olabilir) anlatılmalıdır. Anlatılmalıdır ki özürlü velileri üzen bu uygulamalardan hemen vazgeçilsin.
Yorumlar (0)
Yorum yapanları görebilmek ve yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.