Engelli İnsanlardan Size Ne!
Bugün Engelliler Günü. "En önemlileri, en sona bırakma" hastalığımız var ya! Ben de "vatan kurtaran yazılardan" başımı kaldırıp da engelliler ve çevre gibi insani damarımızı acıtan konularda bir tane yazı yazmamışım.
Bazı toplumsal konulardaki ortak tavırlar aslında millet olma kalitesini gösterir. Engelliler olgusu tam da böyle bir şey. Buna rağmen "bu işler" genellikle birkaç idealist kişiye kalır. AK Parti milletvekili arkadaşım Lokman Ayva (görme engelli) ve yazar Mustafa Öztürk işte bu "tiplerden" benim tanıdığım ikisi. Öztürk `ün önümde üç kitabı duruyor: Hayatın Rengi, Canda Özür Olmaz , Hayata Dokunuş. Açık söyleyeyim, bu kitapları okumak öyle her babayiğidin harcı değil, başınız bir anda önünüze düşüyor. Bu iş, `Ramazan çadırları` adı altında sosyeteye ziyafet vermeye benzemiyor.
Gelin bugün, ömründe bir defa gün yüzü görmeyen, sevinçten kollarını iki yana açıp zıplayarak güne başlayamayan, ağrısız sızısız bir lokmayı ağzına götüremeyen bu insanları düşünelim. Özürlüler için erişebilirlik, çevre düzenlemesi, rehabilitasyon , istihdam, iletişim, özel hayat, aile yaşamı gibi çuvalla sorun var.
Ancak her şeye rağmen engelliler bence "kader mahkumu" değil. Unutmayınız, uzun bir seyahate çıkmışız. Fani dünyadaki kesiti sadece bir tutam. 100 metre değil, maraton koşuyoruz dostlar. Esas olan son noktada ebedi mutluluğu kucaklamak. Engelliler de sabrederek bu hikmetli kader yürüyüşüne devam ederlerse, elbet bir gün ebedi şefkat öpücüğünü başka türlü yanaklarında bulacaklar. Onlar, daha çok biz sağlıklı olanların imtihanı galiba.
Araştırmalara göre engellilerin toplam nüfusa oranı yüzde 13. Tam 8,5 milyon kişi. Birkaç haneden birinde bir engelli insan gerçeği var. Engelli olmak geri kalmış, fakir toplumda bireyi normalin ötesinde hırpalıyor. Çünkü engelliye olabildiğince normal bir hayat sunmak bir yandan eğitimle, diğer yandan da parayla olabiliyor . Gerekli alet-edevatın yüksek maliyeti sebebiyle engellilerin eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşımı çok zor. Nitekim ülkemizde genel nüfusun yüzde 13`ü okuma-yazma bilmezken, engellilerde bu oran yüzde 36. Kısaca eğitim seviyesi düşük, fukara ve mağdur bir engelli kitlemiz var.
Bu durum ise daha çok "engellilerin engellenmesinden" kaynaklanıyor. Toplumda engellilere çoğu kez "acımak" gibi gariplikler var. Oysa önlerini açın yeter. En önemlisi de onları hayatın içinde, yanımızda görmemiz. Son derece başarılı bir uygulama var, örnek olsun diye bahsedeyim. İyi okullarda "otistik öğrenciler sınıfı" oluyor. Bu aşamaya gelmiş olmak bile bir başarı. Ancak Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç . Dr. Osman Sezgin danışmanlığında adeta "butik eğitimcilik" veren Çamlıca Kalem İlköğretim Okulu `nda engelli çocuklar "normal" öğrencilerle aynı sınıflarda iç içe. Osman hoca, konferansında bunu açıklıyor: Hayat onlar için de olabildiğince normalleşsin, sevgi ve saygı görsün, dışlanmasınlar. Ayrıca sağlığı yerinde olan öğrenciler de haline şükretmeyi bilsin. Engellilere nasıl yardım edileceğini uygulamalı öğrensinler. Bu doğrultuda bir kişilik ve duyarlılık otursun. Tabii her okula bir Osman hoca bulamayız, ancak bu uygulama Milli Eğitim `ce örnek alınabilir.
Aslında pekalâ bir engelliler sektörü veya ekonomisi diye bir gerçek de var. Engelliyi felsefe olarak dert edinmeyenler, bu konuda yatırım yapıp para kazanmayı da yabancılara terk etmiş durumda. Engellilere hatırı sayılır merhamet daha Büyükşehir Belediye başkanlığı döneminde Başbakan`dan gelmişti. Belediyenin bünyesinde kurumsallaştırılan ve sürekli hale getirilen engelliler birimleri çok büyük neticeler verirken, memlekete örnek bir uygulama olarak yayılıyor. Ayrıca AK Parti hükümeti Türkiye `de ilk defa engelliler lehine milyonlarca aileyi ilgilendiren düzenlemeler yaptı, oldukça tatminkâr bir maaş ikame etti. AB `nin varlığı da burada önemli.
Sahi biz, yorgun göçmen kuşların yol güzergâhına yuva yapan adamların çocukları değil miyiz?
Kaynak: http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=620478 İBRAHİM ÖZTÜRK
Yorumlar (0)
Yorum yapanları görebilmek ve yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.