07-04-2014 |

Engelli Çocuğa Sahip Aileler ve Engelli Çocukların Eğitimi

 Engelli Çocuğa Sahip Aileler ve Engelli Çocukların Eğitimi

 

 Salih KALKAN*

                                                                                                         

 

GİRİŞ

            Engel-Özür; Bireyin yaşadığı sürece yaş, cinsiyet sosyal ve kültürel faktörlere bağlı olarak toplumda oynaması gereken rollerin yetersizlik yüzünden yerine getirememesi durumudur. Yani birey belli bir zamanda, belli bir durumda yapması istenenleri yetersizlik yüzünden yapamazsa yetersizlik özür-engele dönüşür (Sarı, 2000). Engelli çocukların eğitiminin her basamağı (amaç, ilke, eğitim planı, oyun, okula ve aileye düşen görevler vb.) engelli, aile, öğretmen ve toplum için önem taşımaktadır.

            Modern kent yaşamında normal bir çocuğa sahip olmak bile ailede pek çok yapısal dönüşümü zorunlu kılıyorken, çocuğun engelli olması aileler için uzun ve yorucu bir yolculuğun başladığı anlamına gelmektedir. Bu makale ile modern yaşamda engelli bireye sahip ailelerin hayat yolculuklarında yaşadıkları sorunlar, engelli çocukların eğitimi ve sorunları ele alınmaya çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Engelli, çocuk, eğitim, aile, öğretmen

*Selçuk Üniversitesi Yüksek Lisans Öğrencisi (Sosyolog, Aile Danışmanı)

             Aileler için engelli bir bireye sahip olmak, yaşamlarının en zorlu deneyimidir. Engelli bir çocuğa sahip olduğunda anne babalar ilk olarak hayal kırıklığı yaşarlar. Çocuklarına ne olduğunu bilemediklerinden hayal kırıklığına uğrarlar. Büyük endişe içindedirler. Kendilerini, eş ve yakınlarını ya da sağlık ekibini suçlarlar.

            Çocuklarına tam teşhis konunca bu duygu ve endişeler kaybolmaz. Çocukların durumunun ne olduğunu kabul etme, birkaç ay veya yılları alabilir. Bir

 kısım aile ise çocuklarının durum unu kabul etmez.            

 

 Ailelerin tepkilerini açıklayan dört model vardır. Bunlar (Akkök,1997):

 

1- Aşama Modeli: Ailelerin çeşitli aşamalardan geçerek kabul ve uyuşamamasına geldiğini varsayan modeldir.

2- Sürekli Üzüntü Modeli: Aileler gerek aile içi yaşantıları, gerekse toplum sal tepkilere bağlı olarak sürekli üzüntü ve kaygı içindedirler. Çocuğun farklılığının kabulü ve üzüntü bir arada yaşanabilir ve ailenin uyum süreci böylece gelişir.

3- Bireysel Yapılanma Modeli: Duygulardan çok mantık temel alınır. Ailelerin farklı tepkileri, bu duruma getirdikleri farklı yorumlar, farklı algılara bağlanabilir. Aileler, içinde yaşadıkları çevrenin de değer yargılarına bağlı olarak, gelecek yaşantılarına ve çocuklarının geleceğine ilişkin bilinçli yapılar oluştururlar.

4- Çaresizlik, Güçsüzlük ve Anlamsızlık Modeli: Farklı özellikleri olan bir çocuğun anne babada yarattığı duygular, yakın çevrenin tepkileriyle çok yakından ilişkilidir. Engelli bir çocuğa sahip aileler, kendilerine özgü bir kaygı yaşamaktadırlar. Bu engelli bir çocuğa annelik-babalık etme kaygısıdır. Aileler böyle bir çocuğun doğumu ile karmaşık duygular yaşam akta, durumu kabullenene kadar belli bir süreçten geçmektedirler. Bu sürecin aşamaları; reddetme, öfke, uzlaşma, depresyon ve kabullenmedir.

            Engelli bireyin, aile ve toplum içinde kendi rolünü doyum sağlayıcı şekilde yerine getirememesi nedeniyle, diğer kişilerin olumsuz sosyal tepkilerine hedef olmasını içerir. Diğer bir deyişle engel, bozukluğun sosyal sonuçlarını tanımlar ve yetersizliği olan kişinin çevre ile etkileşim ini yansıtır. Bu durum çocuğun ve ailenin sağlıklı şekilde sosyalleşme olasılığını azaltabilir, çevrede korku ve anksiyete yaşanmasına neden olur ve çevredeki kişilerin ön yargılı yorumları ve acıma duyguları ile karşılaşabilirler ( Çavuşoğlu 1994).

            Engelli çocuğa sahip ailelerin, özürlü çocuğundan gelecekte beklentisi, kendi kendine yeterli olması, iyi eğitim alarak yeterli duruma gelmesidir. Fakat engelli çocuklarının kendi kendine yeterli olamayacağına inan aileler çoğunluktadır. Engelli çocuğa sahip aileler yoğun olarak ben öldükten sonra çocuğum ne olacak, kendi kendine yeterli olabilecek mi kaygısını yaşamaktalar.            Engelli çocuğa sahip olan ailelerin, çocuğunun özrü ile ilgili ne kadar umutsuz da olsalar, çocuklarının iyileşeceği konusunda mucize beklentileri vardır.1960 ‘lı yıllarda hız kazanan özürlü çocuk ve ailesi ile ilgili çalışmaların hemen hepsinde özürlü eğitim inde, öğretmenlerin ve özellikle ailelerin rolü önemle vurgulanmaktadır.

            Engelli çocuk, engel türüne ve derecesine göre çeşitli şekillerde eğitim alabilir. Mevcut sistemde uzmanlar tarafından yapılacak değerlendirmeyle hafif veya orta düzeyde engeli olan, normal okulda eğitim alabilecek çocuklar, diğer yaşıtlarıyla aynı okulda kaynaştırma eğitimine yönlendirilirken, engel ağır düzeyde ise veya çocuk açısından daha faydalı olacaksa ilgili özel eğitim okulu tercih edilir.

            Özel eğitim okulları, eğitimin daha faydalı olması, çocuğun öz bakım becerilerini kazanması, kendiişlerini başkasına bağımlı olmadan yapabilmesi ve sahip olduğu özelliklerle hayatta bir yer edinmesine yardımcı olabilmek açısından faydalıdır. Ayrıca bu okullarda çocuğun, eğilimi olan yönlerinin tespit edilerek bu alanlarda kendini geliştirmesi imkânı da sağlanabilir. Örneğin ortopedik engelliler okulunda çocukların tekerlekli sandalye ve diğer destek araçlarıyla birlikte yapabileceği sporlar, el becerileri, müzik ve diğer sanat faaliyetleri öğretilir.    Görme, işitme, zihinsel engelliler okulları için de buna benzer örnekler verilebilir. Ancak yapılan düzenlemelerle önümüzdeki yıllarda özel eğitim okullarının kademeli olarak kapatılması ve engelli çocukların karma eğitime katılması planlanmaktadır. Ağır derecedeki engeller için normal okulların tek katkısı, çocuğun normal arkadaşlarına bakarak olumlu davranış kazanmasıdır. Eğer çocuk normal okulda bir şey öğrenemeyecek durumdaysa, onun için en iyisi uygun özel eğitim okuludur ve bu katkı çocukların yoğun olarak bulunduğu park, çocuk merkezleri gibi yerlerde de sağlanabilir. Bunun yanında özel eğitim ve rehabilitasyon kurumları da çocuklara destek eğitimi verirken rehabilitasyon çalışmalarıyla beceriler edinmesine yardım eder. Ailelere de eğitim verip danışmanlık yaparak çocuğa nasıl destek olunabileceği konusunda bilgi verir. Bu eğitime ailenin vereceği destek, eğitimin niteliği ve sonuca ulaşması bakımından çok değerlidir.

 Normal çocukların eğitiminde bile aile desteğinin ne kadar önemli olduğu düşünüldüğünde bunun gereği anlaşılır. Anne baba, bu sayede bir yandan, öğretmene bilgi verip görüş belirterek okul eğitimine, farklı bir boyut katar diğer yandan çocuğun öğrendiklerini evde pekiştirmesine, uygulamasına, geliştirmesine, olumlu davranışları, sosyal beceriler ve iletişim becerilerini kazanması ve okuldan ev ile diğer ortamlara genellemesine yardım eder. Çocuğun kendine güven kazanması, mümkün olduğunca bağımsız davranabilmesi de ailesinin desteğine ve eğitime katılımına bağlıdır. Bu destek, çocuğun dikkatinin artmasını, öğrenmeye, öğretmene ve okula olumlu tutumlar geliştirmesini, hedeflere daha kolay ulaşmasını da sağlar, topluma uyumuna, kişisel ve mesleki gelişimine yön verir. Anne baba bu yolla çocuğuna daha olumlu tutum geliştirir, onunla daha iyi iletişim kurar. Birlikte kazanılan başarılar sonucu büyük keyif ve mutluluk duyar. Bu yüzden onun eğitiminden anlamayacağımız, ona nasıl yardımcı olacağımızı bilmememiz, yanlış yapmaktan endişelenme, öğretmenlerin tutumları ve maddi yetersizlik gibi konulara takılmadan elimizden gelen desteği göstermemiz gerekir.

            Çocuğumuz bir şeyler yapabildiğini gördükçe kendisine güveni artacak ve belki de bu öğrendikleriyle hayatını kazanacaktır. Basında ülkemizde ve dünyada engelli olduğu halde büyük başarılar elde etmiş kişilerin herkese örnek olabilecek yaşam tarzları yer alır. Bu örnekleri takip edip ve ona göstermemiz gerekmektedir.

            20. yüzyılın başlarında, Batı Avrupa'da ve ABD'de özel eğitime gereksinmesi olan ço­cuklar için ayrı sınıflar açılmaya başlandı. O dönemde ancak hafif özürlü çocukların eği­timden yarar göreceği kanısı yaygındı. Daha ciddi özürlüler evlerde tutuluyor, okula gönderilmiyordu. Özel sınıflarda eğitilenlerin de okuldaki öbür çocukların arasına karışmasına izin verilmiyordu.

            II. Dünya Savaşı'nın getirdiği yıkımdan sonra birçok ülkede, özrüne bakılmaksızın tüm çocuklara öğrenim hakkı tanıyan yasalar kabul edildi. Hafif özürlüler normal çocukla­rın gittiği okullara alınırken, onlara ayrıca özel dersler verilmesi öngörüldü. Daha ciddi sorunları olan çocuklara ayrı sınıflar açılmak­la birlikte bahçede, yemekhanede ya da jimnastik salonunda öbür çocuklarla birlikte olma olanağı tanındı.

Çok ağır durumda olanlar ise bu gibi çocukların bakıldığı yatılı okullara gönderildi (http://www.hamideana.com/makaleoku.aspx?islem=oku&id=12 ).

             Ülkemizde engellilerin eğitimi ve eğitim alabileceği kurumlara birazdan değineceğiz. Literatür taraması yaptığımızda hangi engel türlerinin olduğunu ve buna göre engellilerin eğitimlerinin ne şekilde olacağını açıklamaya çalışalım.

Bedensel Engeli Olan Çocuklar

            Bazı bedensel özürlü çocuklar koltuk değneği ya da tekerlekli sandalye yardımıyla çevrelerindeki okullara gidebilmektedir. Modern araç gereçler sayesinde okullardaki etkinliklerin birçoğuna katılabilmekte, özel kalem tutacakları yazmalarına yardımcı olmakta, yazı makineleri ve bilgisayarlar özürlülerin gereksinimlerine göre ayarlanabilmektedir. Eğitim programları çocukların öğrenme yeteneklerine ve gereksinimlerine göre hazırlanır.

Görme Engelli Çocuklar

            Görme sorunu olan çocuklar, görme özürlü olarak nitelenir. Görme bozukluklarının çeşitli nedenleri vardır. Bazdan tedavi edilebilirken, bazıları için hiçbir şey yapılamaz Görme engelli çocukların bir bölümü hiçbir şey görmez. Bir bölümü ise, görme duyuları çok zayıflamış olduğu için, normal bir insan gibi yaşamakta ve davranmakta güçlük çeker. Körlerin eğitiminde kullanılan Braille alfabesi, sözcük, sayı ve noktalama işaretlerinin yerini tutan kabartma noktaların farklı biçimlerde düzenlenmesinden oluşur.

            Kör çocuklar parmak uçlarıyla Braille' le yazılmış kitapları okuyabilir, Braille alfabesiyle hazırlanmış özel yazı makinesi ile yazı yazabilirler. Körler ayrıca, okunarak teybe kaydedilmiş "konuşan kitaplar" dinleyerek bilgi edinebilir. Özel bilgisayarlar aracılığı ile basılı metinler Braille'e, Braille ise basılı metne, hatta konuşmaya çevrilebilir. Görme duyuları zayıf olup tam anlamıyla kör olmayanlar büyüteç yardımıyla okuyabilir. Bu durumda olanlar basılı kitapları daha parlak ve net gösteren kapalı devre televizyonlardan yararlanabilir. Normal okullara giden görme özürlü çocukların özel yardıma gereksinmesi vardır. Bu okullarda kabartma haritalar, hesap yapmak için abaküs ve sesli hesap makinesi türünden araç gereç bulunur. Körler yollarını bulabilmek için baston kullanmayı ya da köpek eşliğinde yürümeyi öğrenir.

 

İşitme Engelli Çocuklar

            İşitme özrü olan çocukların bir bölümü çok küçükten ya da doğuştan sağır olmak yüzünden konuşmayı öğrenemez ve "sağır dilsiz" olarak büyür. Bir de ağır işitmelerine karşın konuşulanı anlayan ve yanıt verebilenler vardır. İşitme bozukluğu beraberinde iletişimsizliği getirir. Elektronik işitme araçları ile konuşmalar ve sesler yükseltilir. Böylece ağır işitenler daha rahat duyar. İşitme özrü olan çocukları eğitmenin çeşitli yöntemleri vardır. Çocuklara dudak hareketlerini izleyerek "dudaktan okuma" öğretilir. Bu süreç içinde dudakları izleyerek ses çıkarma alıştırmaları yaptırılır ve konuşma öğretilir. Bir başka yöntem de, alfabenin harflerini taklit ederek, parmaklarla yapılan işaretleşmedir. Tam anlamıyla iletişim sağlamak için bu yöntemlerin hepsinden yararlanmak gerekir

Türkiye'de Engelliler İçin Eğitim Kurumları

            Engellilere yönelik eğitim programlarının gelişmemiş olduğu ülkemizde çok az sayıda körler okulu vardır. Bunların birçoğu yatılıdır ve "Körler Okulu ve Yetiştirme Yurdu" olarak adlandırılır. Körler okullarının ilk bölümleri iki hazırlık ve altı ilkokul sınıfından oluşur. Orta bölümünde ise normal ortaokul eğitimi yapılır, el becerileri öğretilir. Türkiye’deki sağırlar okulundan tümü körlerinki gibi yatılıdır. Ayrıca gündüzlü öğrenci de alınır. İstanbul, Ankara, Eskişehir illerinde normal okullar içinde sağırlar için özel sınıflar bulunmaktadır. Sağırlar okullarında iki yıl hazırlık, altı yıl ilkokul eğitimi yapılır. Üç yıllık ortaokullarda ise çocuklara beceri kazandırmaya yönelik eğitim verilir. Ülkemizde zihinsel engelli çocuklar için bazı ilkokullarda "alt özel sınıf" adıyla sınıflar bulunmaktadır. Bu sınıflara alınacak öğrencilerin seçimi, yerleştirilmesi ve izlenmesi Rehberlik ve Araştırma Merkezi aracılığıyla yürütülmektedir.

(http://www.hamideana.com/makaleoku.aspx?islem=oku&id=12)

 

ENGELLİ ÇOCUKLARIN EĞİTİMİNDEKİ AMAÇLAR

 

            Engelli Çocukların Eğitimindeki Amaçlar Şöyle Sıralanabilir:

•Toplum içinde rollerini gerçekleştiren bireyler yetiştirmek,

•Kendi kendine yeterli bir duruma gelmeleri için temel yaşam becerilerini geliştirmek,

•Yetenek ve yeterlilikleri doğrultusunda üst öğrenime, iş-meslek alanlarına ve hayata hazırlamak,

•Yeterli sağlık beslenme ve düzen alışkanlıkları kazandırmak,

•Zihinsel ve bedensel açıdan kendine yeterli bir vatandaş haline getirmek,

•Mevcut istidat ve kabiliyetlerini en yararlı şekilde kullanabilmelerini sağlamak,

•Aşırı ve zararlı etkilerle bağımsızlıklarının engellenmesini kötüye kullanılmasını, istismar edilmesini önleyici önlemler almak,

•Sosyal olaylara ilgi gösterme, sosyal çevre içinde bulunmaktan hoşlanma, başkaları ile işte, oyunda deste ve bütün ilişkilerde işbirliği yapmak,

•Seviyeye uygun devamlı öğrenme alışkanlığı kazandırmak,

•Daha iyi rahat ve düzenli yaşamanın yollarını öğretmek,

•Beden akıl ruh sağlığı yerinde hür ve emniyet içinde yaşayabilecek bir seviyeye getirmek,

•Türkçeyi iyi konuşur, ihtiyaçlarını karşılamada yerinde kullanabilir hale getirmek,

•Anayasamıza göre bireylerin hakları olan zorunlu ilköğretimi everme güçleri oranında gelişimlerini ve topluma yararlı bir vatandaş olmalarını sağlamak,

•Mesleki öğrenim ve çıraklık yapabilecek olanlara bu alanda yetişme ve ilerleme olanaklarını sağlamaktır. ( MEB, 2001; Bilir,1999; Özdoğan, 2000). Engelli çocukların eğitimindeki amaçları yazdıktan sonra birde engelli çocukların eğitimini kapsayan özel eğitim ilkelerine ve içeriğine bakalım.

 

ÖZEL EĞİTİMİN TEMEL İLKELERİ

 

            Türk mili eğitimini düzenleyen temel esaslar doğrultusunda özel eğitimle ilgili temel ilkeler şunlardır:

• Özel eğitim gerektiren tüm bireyler, ilgi, istek, yeterlilik ve yetenekleri doğrultusunda ve ölçüsünde özel eğitim hizmetlerinden yararlandırılır.

• Özel eğitime erken başlanılır.

• Özel eğitim hizmetleri, özel eğitim gerektiren bireyleri, sosyal ve fiziksel çevrelerinden mümkün olduğu kadar ayırmadan planlanır ve yürütülür.

• Özel eğitim gerektiren bireylerin, eğitimsel performansları dikkate alınarak amaç, içerik ve öğretim süreçlerinde uyarmalar yapılarak, diğer bireylerle birlikte eğitilmelerine öncelik verilir.

• Özel eğitim gerektiren bireylerin, her tür ve kademedeki eğitimlerinin kesintisiz sürdürebilmesi için her türlü rehabilitasyonlarını sağlayacak kurum ve kuruluşlarla iş birliği yapılır.

• Özel eğitim gerektiren bireyler için, bireyselleştirilmiş ve eğitim programlarının bireyselleştirilerek uygulanması esastır.

• Ailelerin özel eğitim sürecinin her boyutuna aktif katılmalarının sağlanması esastır.

• Özel eğitim programları geliştirilir (MEB, 2001).

 

ÖZEL GEREKSİNİMLİ ÇOCUKLAR İÇİN PROVİZYON GELİŞİMİ

 

            Yasal düzenlemelere bakıldığında 1983’ten bu yana gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de Özel Eğitime muhtaç çocuğun kaynaştırma yoluyla eğitimi önem taşımaktadır (www.egitim.com; Sarı, 2002). Çoğu Özel Eğitimcilere göre okulda öğrenim gören öğrencilerin 1/5’inin özel eğitime gereksinim duyduğu vurgulanmaktadır. Aslında okul popülasyonunun %2’sinin ağır derecede engelli olabileceği belirtilmekte ve bunlar için yapılacak yardımın mutlaka devlet garantisi altında olması gerektiğinde vurgulanmaktadır. Diğer çocuklar ise eğer olanaklı ise okulun her türlü fırsatlarından yararlanmaları ve özel destek servislerinden yardım almaları gerekir (Sarı, 2002). Özel Eğitime muhtaç çocuk kategorisinde üstün zekâlı ve araştırmalara göre bu çocukların çoğu duyularının normal eğitimle gelişemediğini ve bu çocukların özel eğitime ihtiyaçlarının olduğu ve onlarında karşılanması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu durum 1970 yılından beri gelişmiş ülkelerde de savunulmaktadır. Programın yoğunluğu, bu çocukların belirlenmesi ve ihtiyaçlarının karşılanması ülkemizin geleceği açısından düşünüldüğünde çok            önemli olduğu göz ardı edilmemelidir. Ayrıca üstün zekâlı ve yetenekli çocukların da özel gereksinimlerini olduğu zaten bilinmektedir (Sarı, 2001; Denton ve Postledhwaite, 2000).

 

BİREYSELLEŞTİRİLMİŞ EĞİTİM PLANI

 

            Yasal düzenlemelere bakıldığında ilköğretime yeni başlayan çocuğun gerçek ve çok yönüyle tanılama ve değerlendirmelerden sonra orta ve ileri derecede her hangi bir yönden engelinden dolayı güçlüğü varsa o zaman Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı aşağıdaki özellikler göz önüne alınarak hazırlanır (www.egitim.com; Sarı, 2002).

• Çocuğun öğrenme güçlüklerine neden olan durumun doğası,

• Çocuğun özel eğitim gereksinimi için yapılan uygulamalar(formasyon),

• Verilen desteğin sıklığı ve çocuğun eğitiminde görev alan kişiler(Öğretmenler ve uzmanlar gibi)

• Özel programların uygulanması için gereken materyaller, araçlar ve gereçler,

• Evde ailelerin çocuğa yapacağı yardım ve derecesi,

• Verilen zaman içerisinde başarılan ve çocuk tarafında gerçekleşmesi beklenilen hedefler,

• Çocuğun ihtiyaç duyduğu tıbbi veya psikolojik danışmanlık gereksinimleri,

• İzleme ve değerlendirmeye yönelik düzenlemeler,

• Bireyselleştirilmiş eğitim planlarının gözden geçirilmesiyle ilgili belirlenen tarihleri içermelidir(Dean, 1996). 

 

ENGELLİ ÇOCUĞUN ERKEN EĞİTİMİNDE KARŞILAŞILAN

SORUNLAR/GÜÇLÜKLER

 

            0–3 yaşları arasını kapsayan erken çocukluk dönemi gelişimde çok önemli ve kritik bir dönemdir. Bu yıllarda, daha sonraki gelişimin üzerine şekilleneceği pek çok beceri kazanılır. Bu nedenle hükümetlerin yasa, politika, program ve ödenek açısından en büyük önceliği tanımaları gereken dönem erken bebeklik/çocukluk dönemidir. Çocukluğun ilk yılları ana-baba, aile üyeleri ve diğer yetişkinlerle olan deneyim ve etkileşimlerin çocuğun gelişimini etkilediği dönemdir. Öyle ki bu deneyim ve etkileşimler çocuklar açısından yeterli beslenme, sağlık ve temiz su kadar önemlidir. Doğum öncesi dönemde, doğumdan sonraki ilk aylarda ve yıllarda olup bitenlerin etkisi, yaşam boyu belirleyici olabilir. Bir çocuğun nasıl öğrendiğini, okulda ve genel olarak yaşamda nasıl ilişkiler kurduğunu belirleyen güven, merak, amaçlılık, kendi kendine denetleme, ilgi, iletişim ve işbirliği kapasitesi gibi temel beceriler, çocuğun ana-babasından, okul öncesi dönemi öğretmenlerinden ve bakıcılarından gördüğü özen ve şefkate bağlıdır (Unicef, 2001). 

            Engelli çocuklarının eğitimin gerçekleştirilmesinde özellikle ülkemiz koşullarında karşılaşılan pek çok güçlük bulunmaktadır. Bunlar;

Önlemede karşılaşılan güçlükler, belirleme ve değerlendirmede karşılaşılan güçlükler, yasal güçlükler, personel yetersizliği ve mevcut programlar’ dır (Ysseldyke ve ark., 2000). 

Önlemede Karşılaşılan Güçlükler

            Doğum istatistikleri özel eğitim sisteminin karşı karşıya oldukları problemlerin belirlemesinde iyi bir göstergedir.1990’ların sonlarına doğru erken tanı ve önleme konusunda tüm dünyada meydana gelen gelişmelere rağmen, bebekler bir seri risk faktörü yaratan durum ile dünyaya gelmektedirler. Bu risk faktörleri erken yaşta anne olmak, annenin uygun olmayan çevresel koşullara maruz kalması, sigara, içki ve diğer bağımlılık yaratan maddeler kullanılması olarak belirlenmektedir. Bu faktörler zihinsel ya da fiziksel yeterlilik durumuna neden oluşturmaktadır (Ysseldyke ve ark.,2000). 

            Dünyada bebekler bir ya da daha fazla risk faktörleri ile dünyaya gelmektedirler. Bu faktörler;

Doğum öncesi bakımın olmayışı geç oluşu, annenin aldığı kilonun azlığı, annenin hamilelik sırasında sigara kullanması, annenin hamilelik sırasında alkol kullanması olarak belirlenmiştir.

            Ülkemizde yapılan araştırmalarda da doğum öncesi bakımın yeterli olmadığı, bebeklerin düşük doğum ağırlığı ile dünyaya gelmelerinin yüksek oranda olduğu ve bunların risk faktörlerini oluşturduğu vurgulanmaktadır (Sucuoğlu, 1998). 

 

Belirleme ve Değerlendirmede Karşılaşılan Güçlükler

            Erken eğitim programlarının başlatılabilmesi bu programlara gereksinim duyan bireylerin belirlenmesi ve değerlendirilmesi ile mümkün olmaktadır. Pek çok çocuk için okula başlamadan önce temel değerlendirme, çocuğun doğumunda yürütülen tıbbi değerlendirme ile sınırlı kalmaktadır. Bu tip değerlendirmede (Hastanede yapılan doğumlarda) çocuğun boyu, kilosu ölçülmektedir. PKU testi için kan alınıp ve ayrıca çeşitli duyusal gözlemlerde yapılmaktadır (Ysseldyke ve ark., 2000).

Yasal Güçlükler

            ABD’de her ne kadar erken eğitim programları 1980’lerde hız kazanmış olsa da yasal düzenlemelerin 1964 yılına kadar uzandığı dikkati çekmektedir. Bu yasada engelli bebekler ve çocuklar için gerekli paranın devlet tarafından karşılanması öngörülmüştür. Yine bu yasada; bebek ve çocuklara tüm aşamalarda yapılması gerekenler, kullanılacak araçlar ve gerekli personel tanımlanmıştır (Taylor, 1993). 

Personel

            Erken eğitim programlarının amacı engelli ya da risk durumunda olan bebeklerin/çocukların gelişimi en üst düzeye çıkarmaktır. Erken eğitim programlarının amacına ulaşması büyük ölçüde bu programları uygulayacak personelin niteliklerine bağlı olarak değişiklik gösterecektir. Bu nedenle personel gereksinimi, çocuklara sağlanan servislerin önemli bir konusunu oluştururlar (Bricker, 1998).

            Erken eğitim alanında çalışacak personelin; erken bebeklik dönemi özelliklerini tanıyabilme, çocukların gelişimini değerlendirebilme, erken eğitim programları hazırlama ve uygulayabilme, engelli ya da risk durumunda olan çocukların ailelerinin özelliklerini, gereksinimlerini tanıyabilme, önceliklerini belirleyebilme, anne-babalarla çalışma becerisini sahip olma gibi özellikler taşımaları gerekmektedir (Kirk ve ark., 2002).

Erken Eğitim Programları

            Dünyada 0–3 yaşları arasındaki engelli ya da risk durumunda olan çocuklar için değişik program yaklaşımları benimsenmekte ve hızla yaygınlaştırılmaktadır. Ülkemizde engelli ya da risk durumunda olan çocuklar ile yapılan çalışmalar oldukça sınırlıdır. Okul çağındaki engelli çocuklar için birçok eğitim olanağının sağlanmasına karşın özellikle 0–3 yaş grubu için yapılan çalışmalar yok denecek kadar azdır. Bu çalışmalar çoğunlukla üniversitelerin özel eğitim bölümlerinde gerçekleştirilmektedir (Ysseldyke ve ark., 2000). 

 

SONUÇ VE ÖNERİLER

 

            Engelli bir bireye sahip olmak ailelerde duygusal, sosyal, ekonomik ve fiziksel yüklenmelere neden olmaktadır. Sosyal hayatta pek çok sorunla baş etmeye çalışan aileler, özel gereksinimleri olması nedeniyle engelli bireyle yaşarken daha fazla güçlüğün üstesinden gelmek zorundadırlar. Kurumsal yapılanmalar her ne kadar ailelerin yükünü hafifletse de toplumsal ön yargıların devam ediyor olması önemli bir sorun olarak durmaktadır.

            Engelli eğitiminde; çocukların eğitimlerinin yanı sıra ailelerin de eğitilmesi sağlanır. Yeni yaklaşımlarda ailenin; sadece verilen eğitimi uygulayan değil işbirlikçi, çocuğun sorunlarına çözümler üretebilen nitelikte olması gerektiği savunulur. Yine kaynaklar aile-öğretmen işbirliğini hem çocuğun gelişimine hem de aile-öğretmen ilişkisine olumlu katkılar sağlayacağını savunur.

            Öğretmeni çocukla ilgili bilmediği bir özelik iş birliği ile paylaşılırsa çocuk öğretmen arasında olası problemlerin önüne geçer. Çalışmalar ailelerin çocuklarının gelişimler üzerinde çok önemli etkiye sahip olduklarını gösterir.

Çocuğuyla konuşan anne-babanın, ona sebepler anlatan anne-babanın çocuklarının dil gelişimleri mutlaka iyi olacaktır. Eğitimin kim tarafından ve nasıl verileceği önem taşımaktadır. Danışman verirse, hem aileler çocuklarının eğitimine nasıl katkıda bulunacaklarını öğrenir hem de ailenin içinde bulunduğu psikolojik durumda, ailenin bu stres faktörlerine uyum sağlayıp çözümlemesi sağlanabilir. Eğer bu alanda uzman bir danışman yoksa özel eğitim uzmanı da psikolojik yardımla ilgili gerekli yönlendirmeleri yaparak aile eğitimini verebilir. Bu eğitim, engelle ilgili bilimsel bütün öğeleri içinde barındırmalıdır.

Küçük el broşürleri, doktorların, danışmanların aktaracağı bilgilerle bu bilimsel öğeler ailelere sağlanabilir. Aileyi ve engelli çocuğu çok iyi dinlemeli, tepkilerini anlamalı ve doğru yönlendirmeler ile onlara destek olunabilir. Engelli eğitimi amacına uygun, programlı, aileyle işbirliği yapılarak ve ailenin aktif katılımıyla yapılmalıdır.

Engelli Eğitimi İle İlgili Öneriler Şunlardır;

            Özel eğitime tanılama ile başlanması, sürekli olması, sosyal ve fiziksel çevreden ayırmadan planlanıp uygulanması, eğitsel performansları dikkate alınarak diğer bireylerle eğitilmeleri, bireyselleştirilmiş eğitim planı geliştirilmesi, ailenin bütün süreçlerde eğitime aktif katılımı ve bireylerin toplumla etkileşim ve karşılıklı uyum sağlama sürecini kapsayarak planlanmalıdır. Engelli çocukların her tür ve kademedeki eğitimleri, ‘Erken çocukluk dönemi Eğitimi’, ‘Okul Öncesi Eğitim’, ‘Mecburi Öğretim’, ‘Lise ve Meslek Öğretimi’ ve ‘Yetişkin Eğitimi’ olarak özel eğitime destek kuruluşlar oluşturulmalı, eğitim ve öğretimin her aşamasında bireyin eğitsel performans düzeyi belirlenmeli, gelişim alanlarındaki özellikleri değerlendirilmeli ve buna göre eğitim amaçları ve hizmetleri planlanmalı, uygun eğitim ortamlarına yerleştirilmeli, ailenin bu sürece katılımı sağlanmalıdır. Erken çocukluk dönemindeki eğitim hizmetinin, ailenin bilgilendirilmesi ve desteklenmesi temeline dayalı olarak, evlerde ve kurumlarda verilmeli, okul öncesi eğitim zorunluluğunun getirilmesi, eğitim süresinin çocuğun gelişimi ve bireysel özellikleri dikkate alınarak eğiticiler tarafından belirlenmelidir.

            Her öğretim kademesinde engelliler için gerekli tedbirlerin alınarak programlar arasında geçiş olanağı sağlanmalı ve yaygın eğitim programları ile engelliler için temel yaşam becerileri geliştirilmelidir(www.ted.org.tr).

KAYNAKÇA

Akkök F.(1997). Bayan Perşembeler. METU PRESS Yayınları Ankara.

Bilir, Ş. (1999). Özürlü Çocuklar ve Eğitimleri, Hacettepe Üniversitesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü Yayınları, Ankara.

Bricker, D. (1998). An Activity-Based Approach To Early İntervention, London.

Dean, J. (1996). Managing Special Needs In Primary School, London.

Denton, C. ve Postledhwaite, K. (2000). Able Children:Identifying Them In The Classroom, Windsor: NFER-Nelson.

Özdoğan, B. (2000). Çocuk ve Oyun Çocuğa Oyunla Yardım, Anı Yayıncılık, Ankara.

Sarı, H. (2000).

KAYNAKÇA



Akkök F.(1997). Bayan Perşembeler. METU PRESS Yayınları Ankara.

Bilir, Ş. (1999). Özürlü Çocuklar ve Eğitimleri, Hacettepe Üniversitesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü Yayınları, Ankara.

Bricker, D. (1998). An Activity-Based Approach To Early İntervention, London.

Dean, J. (1996). Managing Special Needs In Primary School, London.

Denton, C. ve Postledhwaite, K. (2000). Able Children:Identifying Them In The Classroom, Windsor: NFER-Nelson.

Özdoğan, B. (2000). Çocuk ve Oyun Çocuğa Oyunla Yardım, Anı Yayıncılık, Ankara.

Sarı, H. (2000).

Yorumlar (0)

Henüz yorum yapılmadı
Üyelik Gerekli

Yorum yapanları görebilmek ve yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Eğitim Uzmanı