02-04-2012 |

Kitleler Psikolojisi

ÖNSÖZ

            Bu bölümde özet çalışmasının hazırlanmasında izleyeceğimiz “yöntem”e dâir bilgiler verilecektir. Bu, özellikle çalışmanın daha iyi anlaşılmasını sağlayacak olan, “mevzûya yaklaşım açısı”nın da belirlenmesinde etkili olacağından dolayı önemlidir.

 

            Başın başında şunu söyleyebiliriz ki,  “özet”ten kasıt, kelimenin kökünde bulunan “öz” kavramıyla da ilişki içinde olmak üzere, ele alınan mevzûnun kısa bir ifadesi ve anlamca kısaltılmasıdır. Fakat “özet”in bu mânâsı asla bilimde bir tür kolaycılığa kaçma şeklinde anlaşılmamalıdır. Zirâ birşeye kıymetini veren ve kıymet tayin eden ruha nisbet işi olan “değer” kavramının sözkonusu mahiyeti itibariyle “özet” de değerini, bilime, bilimin kümülatif (yığışımlı) yapısına yaptığı veya yapacağı katkılarla kazanacaktır. Meseleye bu şekilde yaklaşılınca “önce müşahede ve tetkik, sonra muhakeme” şeklinde ilmî bir metot olan “eleştiri ve değerlendirme metotu”nun esas alınmasıyla mevzûya el atacağımız ve elbette ki “özet”i de bu metot içinde kıymetlendireceğimiz, dolayısıyla da hem bilimadamı tavrına hem de bilim haysiyetine uygun şekilde davranacağımız açığa çıkar. Demek ki diyalektik bir yöntem kullanacağız. Zirâ belirli bir konunun araştırılması yapılmak istendiğinde, o konunun başka konularla karşılıklı ilişkiler içinde bulunduğunu düşünen bir tutumla işe başlamak, diyalektiği yöntem olarak uygulamaya başlamak demektir[1]. Bizim yapacağımız da aynen budur: Konu olarak ele alacağımız “özet”i ilişkisi bulunan diğer bütün unsurlarla birlikte incelemek, değerlendirmek ve bilimin kümülatif yapısına iliştirmek yoluyla bilimsel bir faaliyette bulunmak.   

Kurumunuza ait program, modül sınırlamalarını siz değil, otomasyonunuz takip etsin.

 

 

GİRİŞ

 

            Biz bu çalışmamızda Gustave Le Bon’un Timaş yayınlarından 1997 yılında çıkan “Kitleler Psikolojisi” isimli eserini ele alacağız. Çalışma alanı olarak bu eseri şeçmemizin sebebi sözkonusu eserin kitlelerin yapılarını ve kitleleri oluşturan bireylerin özelliklerini ayrıntılı olarak incelemesi dolayısıyla bir taraftan “örgütsel davranış”la bir taraftan da “örgütsel davranış içinde bireyin takındığı tutumlarla –kısacası bireysel boyutla-” ilişki içinde bulunduğunun kanaatimizde yer etmesidir. Eseri ele alırken az önce de belirttiğimiz gibi diyalektik bir yöntem kullanacağız. Böyle olunca ele alacağımız kitaba ait zamanî iklimin(ki, eserin meydana geldiği tarihi ve sosyal şartların ifadesi) belirtilmesinin mevzûyu daha iyi kavramamız açısından önemi büyük olacaktır. Zirâ genel-geçer olduğu kabul edilen, toplumlara ait özellik (yazarın kitapta mevzûyu işleyiş ve mevzûya yaklaşım biçimi) ve kuralların ışığında değişik tarih ve toplum ilişkileri örgüsündeki olayların açıklanmasında (kitapta ele alınan meseleye dâir önerme ve sonuçların genelleştirilmesinde) güçlüklerle karşılaşılacaktır[2]. Sözkonusu güçlüğü yenmek için önce Gustave Le Bon’u sonra da “Kitleler Psikolojisi” isimli bu eserini yazdığı tarihi ve sosyal ortamı tanımlamaya çalışacağız. Sonra da sözkonusu esere, elde ettiğimiz bu bilgiler ışığında yaklaşacağız.

 

            Bu çerçevede Gustave Le Bon’un hayatına kısaca değinelim. 1841–1931 yılları arasında yaşamış olan Gustave Le Bon Fransız bir doktor ve düşünür olarak Doğu ülkelerini baştanbaşa gezmiş ve özellikle psikoloji konusunda eserler yazmıştır. Toplumsal konularda da birçok eseri bulunmakla beraber “askerî doktor” olarak görev yaptığı için sözkonusu sınıfın yönetimine dâir yazıları da büyük ilgi görmüştür. Eserlerinden bazıları şunlardır; Siyâsî Psikoloji, Düşünceler ve İnançlar, Fransa İhtilali, Milletlerin Tekâmülünde Psikolojik Kanunlar, Kitleler Psikolojisi, Hint Medeniyeti ve Sosyalizmin Psikolojisi.

Öğrenci ve Veli bilgilerinin kolayca takip edin.

ÖZET

 

            1848 Fransız ihtilali ve 1871 Paris Komünü yıllarındaki Fransız tarihi olayları içinde yaşayan Le Bon, Fransız toplumunun bütünleşememe tehlikesi içinde olduğuna inanıyordu. Ona göre, bu durumdan kurtulmak için yönetici sınıf ile halk arasında katı ve kesin bir ayrışma(tabakalaşma) olmalıydı. Le Bon’un bu görüşünün birçok bilim adamı tarafından eleştirildiğini ve kabul edilmediğini hemen belirtelim. Le Bon, kendi döneminde yaşanan devrimci niteliği olan yığın hareketlerini incelemiştir. Dönemin önemli düşünürlerinden Emile Zola ve Victor Hugo da çalışmalarında Le Bon’un düşüncelerinden oldukça etkilenmişlerdir.

 

            Le Bon devrimci niteliği olan kitle hareketlerinin, birbirinden tamamen kopuk insanların biraraya getirdiğini ancak kitle içinde bulunan bireylerin kişisel farklılıklarını ortadan kaldırdığı için de tamamen rasyonel olmayan ve bilinçsiz eylemler olarak tanımlanabileceğini iddia etmiştir. Ona göre, insanoğlu medeniyet yolundaki en verimli çalışmalarını organize olmuş faaliyetlerle gerçekleştirmiştir. Oysa herhangi bir yığın hareketi içinde bulunan bütün bireyler barbardır, yıkıcıdır, çünkü böyle bir yığın içinde birey yalnızca içgüdüleriyle hareket etmektedir. Kitle hareketleri yalnızca ilkel ve yıkıcıdır. Çünkü Le Bon, kitle hareketi içinde bulunan bireylerin kendi davranışlarıyla ilgili sorumluluk taşımadıklarına inanmaktadır. Bu yüzden herhangi bir kitle içinde ortaya çıkan öldürme veya tahrip etme gibi bir düşünce aniden kitle içindeki bütün bireylere sirayet edebildiği için rasyonel olmayan, saldırgan ve tahrip edici birçok eylem görülebilir.

Bireysellleştirilmş Eğitim Proğramını(BEP) kolayca hazırlayın.

 

            Le Bon’a göre kalabalığın, ortak hareket etmesiyle ilgili olan görünüşteki bağlılığı ve bütünlüğü, gerçekte üyelerin ortak içgüdülerle hareket etmesinden kaynaklanmaktadır. Bu durum da kitlenin kolaylıkla yönlendirilmesine ve anti-sosyal davranışlar göstermesine sebep olabilir.  Le Bon’un bu düşünceleri 20. y.y.’ın ortalarında popüler olan bazı diktatörleri (Mussolini gibi) ve bazı kaynaklara göre Freud’un grup psikolojisinin temelleriyle ilgili düşüncelerini de etkilemiştir. 

 

            Dikkat edileceği üzere el atmış olduğumuz meseleyi kendi şartları içinde ve bütün yönleriyle irdelemekteyiz. Zaten yazar da bu çeşit bir yaklaşımla, eserini kaleme alırken önce içinde bulundukları zamandan bir adım sonrasını “Kitleler Çağı” olarak yaftalıyor ve sonra üç kitapta toplam 12 bölüm halinde sözkonusu kitlelerin çeşitli özelliklerini inceliyor. Buna göre birinci kitapta “Kalabalıkların Ruhu”, ikinci kitapta “Kitlelerin Düşünceleri ve İnançları”, üçüncü ve son kitapta ise “Kitlelerin Çeşitli Katmanlarının Nitelikleri ve Sınıflandırılması” üzerinde duruyor.

 

            Kitleler Çağı

 

         Burada medeniyetlerin yıkılışında toplumlardaki düşünce değişimlerinin etkili olduğu savından hareketle Batı medeniyetinin bütün unsurlarının kaynağı olan dinî, siyâsî ve sosyal inançların tahrip edilmesinin yanında ilimlerin ve tekniğin yeni buluşlarının doğurduğu, yepyeni yaşama ve düşünme şartlarının meydana gelmesinin sebep olduğu hızlı bir sosyal değişim süreci içinde, eserin kaleme alındığı çağdan bir adım sonrasının “Kitleler Çağı” olacağı, bunun da yeniçağda hükümran olan “kalabalıkların gücü”yle meydana geleceği öngörüsünde bulunulmaktadır. Hâlbuki Le Bon’a göre medeniyetler o zamana kadar küçük bir fikir aristokrasisi tarafından meydana getirilerek idare edilmişlerdir. Asla kitleler tarafından idare edilmemişlerdir çünkü kalabalıklar sadece yıkıcı bir kuvvete sahiptirler. Bu sebeple de bunların üstünlüğü ve hâkimiyetleri her zaman bir kargaşa ve düzensizlik ifade eder. Bu şekilde bütünüyle tahrip edici bir güce sahip olan kitleler, zayıf düşmüş vücutların veya cesetlerin çürümesini hızlandıran bakteriler gibi tesir ederek, yapısı çürüyen medeniyetin yıkılmasını çabuklaştırırlar. İşte o zaman da rolleri meydana çıkar ve bir süre için niceliğin kör kuvveti, tarihin biricik felsefesi haline gelir.

Performans Takip Formu (PKT) eğitmenleriniz internet üzerinden girsin, siz sadece çıktıları alın.

 

            Bu noktada yazar kendi toplumunun medeniyeti için endişelenir ve sözkonusu durumun, kendi medeniyetleri için de aynı mı olacağı sorusunu sorar. Sonuç olarak da belli bir savunma psikolojisinin ifadesi halinde “Kitleler psikolojisi”nin öğrenilmesinin önemi üzerinde durarak, eser üzerinde bu istikamette ilerlemeye başlar. 

 

I.KİTAP: KALABALIKLARIN RUHU

 

I.BÖLÜM: Kitlelerin Genel Ayırıcı Nitelikleri Zihnî Birliklerin Psikolojik Kanunu

 

         Belirli bazı durumlarda, bir insan topluluğu, onu meydana getiren bireylerin sahip oldukları karakterlerden çok farklı yeni karakterlere sahip olur. Şuurlu şahsiyet ortadan silinir, biraraya gelmiş bütün bireylerin düşünce ve duyguları tek bir istikamete yönelerek geçici fakat pek açık nitelikler taşıyan bir kollektif şuur oluşur. Kollektiflik o zaman da psikolojik kitle olur. Kitle tek bir varlık haline gelerek “Kitlelerdeki Zihniyetin Tekleşmesi Kanunu”na tabi olur. Netice olarak psikolojik kitlede şuurlu birey kaybolur ve duygularla düşünceler aynı istikamete yönelir. İnsan karakterinin mekândan mekâna değişmesi, kitlelerin de isimsiz ve dolayısıyla sorumsuz olmaları neticesinde kitle içersinde kişiler daima kontrol edici rol oynayan sorumluluk duygularından tamamen uzaklaşırlar ve içgüdülerine kolayca teslim olurlar. Diğer taraftan kitle içinde var olan “zihinsel yayılma” sonucunda kişi kendi çıkarlarını, kitle çıkarı için feda eder. Sözkonusu “zihinsel yayılma” sürecinin de gösterdiği gibi kitleler “telkine yatkın”dırlar ve buradan kitle içinde liderliğin önemine sarkılabilecektir. Bir başka önemli nokta ise “zihinsel yayılma” yoluyla kitlelerin, korkakları kahraman yapacak kadar cesaretlendirici rol oynayabilmeleridir. Buradan hareketle kitle içinde bulunan bireyin başlıca özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz: Şuurlu şahsiyet kaybolur, şuuraltı ile hareket eden şahsiyet hâkim olur, duygu ve düşünceler yayılma yoluyla aynı istikamete yönelir(ki, kollektif şuur), telkin olunan düşüncelerin hemen uygulanmasına başlama arzusu uyanır. Hemen bireyin bu özelliklerini kitlenin özellikleriyle yanyana düşünelim. Kitleler, tek başına olan olan insanlardan zekâca daha aşağıdadırlar ama hisler ve bu hislerin davet ettiği eylemler bakımından, hal ve şartlara göre ya daha iyi ya da daha kötü olurlar. Herşey onlara yapılan telkinlerin tür ve tarzına bağlıdır.

Bireysellleştirilmş Eğitim Proğramını(BEP) kolayca hazırlayın.

 

2. BÖLÜM: Kitlelerin Duyguları ve Ahlakı

 

            Kitlelerin esas niteliklerinde de bahsedildiği gibi, kitleler neredeyse tamamen şuuraltı tarafından idare edilir. Bu yüzden kitleler kolaylıkla cellât, fakat aynı kolaylıkla ulvi bir dava uğrunda şehit olabilirler. Çünkü kitle halinde bulunan bireylerde imkânsızlık mefhumu kaybolur. Fakat kitlenin tahrik edilme yeteneğinde, hareketliliğinde ve mizacındaki hiddetinde daima milletin temel karakterinin büyük rolü vardır[3]. Bu karakterler, üzerinde duygularımızın filizlndiği değişmez zemini oluştururlar. Bu yüzden, bir latin kitle ile bir Anglo – Sakson kitle arasında çok büyük farklar vardır.

 

            Aklî tesirlerin yardımından mahrum bulunan kitleler, fazla bir safdillik ve herşeye kolay inanırlık gösterirler. Bu sebeple, onlar için olmayacak hiçbir şey yoktur. Çünkü telkin altında kalan kimselerde,  sabit fikir eylem haline dönüşmeye hazırdır. Yine, kitle hayallerle düşündüğü için, kitle tarafından görülen açıkça bir olay, çok geçmeden şekil değişmiş bambaşka bir olay haline gelir. Kitleyi oluşturan bireylerin zihinsel düzeyindeki üstünlük bu durumu değiştirmez. Cahil ve aydın, kitle içinde bulunduklarında, olayları objektif olarak gözlemleme bakımından aynı düzeye inerler. Zihinsel olarak yüksek düzeyde olanın önemi yoktur[4]. Bu yüzden kollektif gözlemler, gözlemlerin en fazla yanlış olanıdır ve çoğu kez, bir kimsenin- diğerlerini de etkileyen vehim ve hayallerinden başka bir şey değildir. Kitlelere ait diğer bir özellik ise kitlelerin de kadınlar gibi büyük ifratlara gitmesidir. Ortaya atılan herhangi bir şüphe, derhal tartışma kabul etmez bir gerçeğe çevrilir. Kitleler ancak şişirilmiş ve aşırı duygulardan etkilendikleri için, onları elde etmek isteyen hatip, şiddetli iddialar, ateşli cümleler söylemeli, abartmalı, tekrar tekrar iddia etmeli ve hiçbir şeyi asla aklî bir muhakeme yoluyla kanıtlamaya kalkışmamalıdır. Hakikat ve dalalet olduğuna inandığı şeyler hakkında hiç şüphesi bulunmadığından, diğer yandan da kendi gücü açık bir bilgisi olduğundan, kalabalık baskıcıdır ve baskıcı olduğu kadar da tutucudur. Birey, itiraz ve tartışmayı kabul edebilir, fakat kalabalığın buna asla tahammülü yoktur. Son olarak kitle ahlak bakımından; öldürme, yangın ve her türlü cinayet işlemeye yatkın olduğu gibi, fedakâr ve sadık davranışlarda bulunmaya, bireyden çok daha fazla yatkındır.

Kurumunuza ait program, modül sınırlamalarını siz değil, otomasyonunuz takip etsin.

 

3.BÖLÜM: Kitlelerin Düşünceleri, Muhakemeleri, Hayal Güçleri

 

         Kitlelere telkin edilen düşünceler her ne olursa olsun, sade bir şekilde olmak ve onların şuuraltına yerleştirilmek şartıyla bir nüfuz kazanabilir. Bu düşünceler ise kitle tarafından muhakeme edilmeden benimsenir. Çünkü aralarında yalnızca görünürde münasebetler bulunan birbirine benzemeyen şeylerin birleştirilmesi ve bu şeylerden doğrudan doğruya genel sonuçlar çıkarılması, kollektif mantığın ayırıcı vasıflarındandır. Zirâ kuvvetli bir muhakemeler zinciri kitle için anlaşılmaz olur, bunun içindir ki, kitleler kitleler muhakeme edemezler yahut yanlış muhakeme ederler ve muhakeme ile tesir altına alınamazlar. Kitleler, bir dereceye kadar, uyuyan bir insana benzediklerinden uykuda muhakeme kabiliyeti durur ve zihinde birtakım hayallerin yerleşmesi çok kolay olur. İşte kitleler yalnızca bu hayalleriyle düşünebildiklerinden ve yalnızca hayalleri vasıtasıyla etki altına alınabildiklerinden dolayı, sadece hayaller onları korkutur veya kendine çeker ve etkiler.

 

 

 

2.KİTAP: KİTLELERİN DÜŞÜNCELERİ VE İNANÇLARI

 

I.BÖLÜM: Kitlelerin Düşünce ve İnançlarının Uzak Faktörleri

 

         Düşünce ve inançları belirleyen faktörler iki sınıftır: Uzak Faktörler, kitleleri bazı kanaatleri kabule, bazılarını da redde kabiliyetli kılar. Bu faktörler, yeni düşüncelerin birdenbire büyüyüp yetiştiği zemini hazırlar. Yakın faktörler ise düşünceye belli bir şekil kazandırarak bütün sonuçlarıyla onu eski kılığından ayırırlar.

 

            Burada uzak faktörler ele alınacaktır. Birinci sırada ırk faktörü vardır. Bu kuvvetin faktörü o derecedir ki, çok derin değişikliğe uğramaksızın hiçbir unsur bir toplumdan başka bir topluma geçemez[5]. İkinci sırada gelenekler vardır. Toplumlar, geçmişin meydana getirdiği organizmalardır. O da ancak, ağır ağır olan kalıtımsal birikmeler sonucunda değişebilir. Dolayısıyla toplumların gerçek kılavuzları gelenekleridir ve geleneksiz hiçbir medeniyet mümkün değildir. Üçüncü sırada zaman yer alır. Zaman, kitlelerin düşünce ve inançlarının filizleneceği zemini hazırlar. Yani bir devirde gerçekleşen düşünceler, diğer bir devirde artık gerçekleşemez[6]. Dördüncü sırada ise siyâsî ve sosyal problemler bulunmaktadır. Aslında bunların rolleri ve etkileri çok zayıftır. Zirâ kurumlar ve hükümetler, milletin birikmiş kültürünü temsil ettikleri için bir devir yaratmak şöyle dursun, kendileri bir devir tarafından yaratılmışlardır. Netice itibariyle milletlerin geleceğini hükümetler değil, kendi karakterleri tayin eder. Bu sebeple anayasalar yapmakla vakit geçirmemek lazım. Çünkü zaman ve ihtiyaçlar kendi ??? Bırakıldıklarında anayasayı hazırlama görevini üzerlerine alırlar[7]. Beşinci ve son sırada ise öğretim ve eğitim vardır. Öğretim ve eğitimin temel amacının insanları iyileştirmek ve hatta eşit kılmak olduğu iddiası H.Spencer tarafından yanlışlanmıştır. Spencer, öğretimin insanı daha ahlaklı ve daha mutlu kılmadığını; insanın içgüdülerini, kalıtımsal ihtiraslarını değiştirmediğini göstermiş, kötü bir yön verilmesi halinde eğitimin yararlı olmaktan çok tehlikeli olduğunu belirtmiştir. Zaten istatistikçiler de, eğitimin genelleşmesi oranında cinayetlerin arttığını, toplumun en azılı düşmanlarının, anarşistlerin çoğunun okullarını birincilikle bitiren kimseler arasından çıktığını söyleyerek bu görüşü onaylamışlardır. Kısacası önemli olan, eğitime iyi bir yön verebilmektir.

Bireysellleştirilmş Eğitim Proğramını(BEP) kolayca hazırlayın.

 

2.BÖLÜM: Kitlelerin Düşüncelerine Doğrudan Etki Eden Faktörler

 

            Bu bölümde düşünce ve inançları belirleyen yakın faktörler ele alınmaktadır. Bunlardan birincisi hayaller, kelimeler ve formüller dir. Kelimelerin ve formüllerin afsunlayıcı keyfiyette kudretleri vardır. Sözkonusu bu kudretlerin gücü ise onların anlamlarından ayrı olarak zihinde canlandırdıkları hayallere bağlıdır. Bu sebeptendir ki kelimelerin mânâlarının ırklara göre değişmesine paralel olarak zihinde canlandırdıkları hayaller de nesilden nesile ve milletten millete değişir. İkinci yakın faktör, vehimler ve hayallerdir. Kitleler hiçbir zaman gerçeğe susamamışlardır. Onları hayallere çekmesini bilenler onlara hâkim olurlar ve hülyalarını ortadan kaldıranlarda onların kurbanı olurlar. Üçüncü faktör tecrübedir. Bir hakikati kitlelerin ruhuna sağlam olarak yerleştirmek ve tehlikeli vehimleri yıkmak için biricik usul, tecrübedir. Tecrübe, geniş ölçüde eylem alanına çıkmak ve sık sık tekrar edilmek durumundadır. Yoksa teorik aklın düsturları üzerine dayanarak hiç yoktan yeni bir toplum oluşturulamaz. Dördüncü faktör olan akıl olumsuz yönüyle bir etkiye sahiptir. Çünkü kitleleri inandırmak için onların akıllarına değil, duygularına hitap etmek gereklidir. Nitekim dünya tarihinin oluşmasında da aklî değil, akıl dışı olayların rolleri büyüktür.

 

3.BÖLÜM: Kitleleri Yönetenler ve Bunların İnandırma Vasıtaları

 

            Kitle halinde bulunan bütün varlıklar manevi olarak bir önderin varlığına ihtiyaç duyarlar. Çünkü kitle, çobanından vazgeçmeyen bir sürüdür. Kitlenin akılda ziyade duygu ile hareket ettiği gerçeğini göz önüne alırsak bunların önderlerinin bir düşünce adamı değil çoğu defa bir eylem adamı olmaları gerçeğini de kabul etmiş oluruz. Bunun için halk, güçlü bir iradeye sahip olan adamı daima dinler. Zaten kitlelerin ruhuna egemen olan, özgürlük ihtiyacı değil, esirlik ihtiyacı olduğu için itaate susamış olmaları, kendilerinin lideri olduğunu söyleyen kimseye doğal olarak onları bağlar. Tabii önderlerin bu inancı aşılamak için uyguladıkları metotlar vardır. Herşeyden önce önder, kitleye örnek olmalı. Zirâ kitleler delillerle değil, modellerle yönlendirilirler. Bu noktada önderin kitleye nüfuz da önemlidir. Çünkü nüfuz, insanı herşeyi gerçek haliyle görmekten alıkoyar ve muhakameyi felce uğratır. Bunlardan sonra ise öne sürülecek olan iddia sürekli olarak tekrarlanmalı ve bu sayede iddianın kitleye yön veren şuuraltına yayılması sağlanmalı.

Kurumunuza ait program, modül sınırlamalarını siz değil, otomasyonunuz takip etsin.

 

4.BÖLÜM: Kitlelerin Düşünce ve İnançlarındaki Değişkenliğin Sınırları

 

            Bazı sabit inançlar vardır. Bunlar genel inançlardır ve medeniyetin rehberleri olarak onları  kökünden   kazımak çok güçtür. O kadar ki, bir genel inancın felsefi açıdan saçma oluşu onun yayılmasına engel olamaz. Bu sabit inançların üzerinde ise daima doğan ve ölen düşünceler katmanı[8]bulunur. Kitlesel inançlara ve milletin duygularına aykırı olan bütün değişmeler, çok az süren bir ömre sahiptir ve yatağını değiştirmiş bar, ırmak gibi yine kendi akışına devam eder. Yönlendirme ve yayılma oluşan bu çeşit değişmeler geçicidirler. Fakat kitlesel inançların silinmesi, geçmişi ve geleceği olmayan bir sürü özel düşüncelerin ortaya çıkmasına sebep olurlar.

 

3.KİTAP: KİTLELERİN ÇEŞİTLİ KATMANLARININ NİTELİKLERİ VE SINIFLANDIRILMASI

 

I.BÖLÜM: Kitlelerin Sınıflandırılması

            Türdeş olmayan ve türdeş kitleler olarak ikiye ayrılırlar. Bunlardan ilki, isimli (jüriler, parlemantolar v.s.) ve isimsiz (sokak kalabalıkları gibi) ikincisi ise mezhepler (siyâsî, dinî, v.s.), kastlar (askerî kastlar, kilise kastları, işçi kastları, v.s.) ve sınıflar (burjuvalar, köylüler, v.s.) şeklinde kendi içlerinde çeşitli sınıflandırmalara sahiptirler.

 

2.BÖLÜM: Cani Denilen Kitleler

            Kitlelerin cinayetleri genellikle güçlü bir telkinden sonra meydana gelir ve bu cinayete ortak olan bireyler, belli bir görevi yerine getirdiklerine inanırlar. Fakat bayağı bir cani için durum bu şekilde değildir. Kollektif olduğu oranda güçlü bulunan bir telkine uymakla yaptığı kötü hareketin beğenilmesi ve halkın onayını alması, insanı yaptığının en doğru iş olduğuna inandırır. Bu yüzden bir kitle hukuk bakımından cani olabilir, fakat psikolojik açıdan böyle olmaz.

Öğrenci ve Veli bilgilerinin kolayca takip edin.

 

3.BÖLÜM: Cinayet Mahkemesi Jürileri

 

            Bu bölümde, bütün hâkimler sınıfını burada incelemek mümkün olmadığından, onların en önemlisi olan cinayet mahkemesi hâkimleri üzerinde durulmaktadır. Bunlar isimsiz ve türdeş olmayan kitlenin iyi bir örneğidir. Yönlendirmeye elverişlilik, önderlerin etki ve nüfuzu gibi özellikler bu toplulukta da bulunur. Nitekim avukatların olayları kurgulama ve ifade biçimleriyle yönlendirilebilen bu kitle, bir veya iki üyenin kandırılmasıyla da ikna edilebilir bir keyfiyette maliktirler.

 

4.BÖLÜM: Seçmen Kitleleri

 

            Bunların taşıdıkları nitelikler; zayıf oranda düşünme ve yorumlama yeteneği, eleştiri yokluğu, çabuk öfkelenme ve basitliktir. Kararlarında önderlerin nüfuzu ve yukarıda sayılan faktörlerin rolü bulunur; iddia, tekrar, nüfuz, yayılma. Nüfuz önemlidir. Mesela işçi ve köylüler kendi içlerinden çıkmış bir adayı nadiren seçerler çünkü o adayın onlar üstünde bir nüfuzu yoktur. Aday olan kimse de, seçmenlerini her fırsatta övmeli ve en olmayacak şeyleri vaad etmekten çekinmemelidir. Fakat adayın yazılı programındaki vaadler de kesin olmamalıdır. Bu durumun, seçmen kitlesinin zekâ oranıyla ilgisi yoktur. Çünkü insanlar topluluk halinde daima birbirlerine eşitlenirler. Genel sorunlar üzerindeki kırk akademisyenin oyu, kırk bakkalın oyundan daha isabetli değildir[9].

 

5.BÖLÜM: Parlamento Toplantıları

 

            Parlamento grupları, isimli ve türdeş olmayan kitlelerin birçok genel karakterini belirtir. Düşünceleri basittir ve bir yandan değiştirilemez sabit düşüncelere sahip olurlarken diğer yandan oynak düşüncelerin varlığı söz konusudur.????? Esas itibariyle Niceliğe dayalı doğruların olduğunun kabulü de psikolojik olarak bir hatadır. Mesela yaşlı bir milletvekili şöyle diyor:”Westminister’de bulunduğum elli yıldan beri binlerce nutuk dinledim, onlardan çok azı benim düşüncelerimi değiştirdi, fakat hiçbiri oyumu değiştiremedi.

Performans Takip Formu (PKT) eğitmenleriniz internet üzerinden girsin, siz sadece çıktıları alın.

 

 

 

 

 

 

 

SONSÖZ

 

Meselelerin her şeyden önce meselenin istediği şuur seviyesinde ele alınması gerektiğine inanan biz, dikkat edileceği üzere baştan savma bir yaklaşımla iki-üç sayfalık hacme sahip soğuk bir aktarma şeklinde de yapılabilecek “özet” gibi bir ödevi dahi sahici bilimadamı tavrının gerektirdiği davranış ilkesini-ki başta söylemiştik ile ayrı düşmek telaşı ve endişesi içinde yer yer dipnotlar, yer yer ise satır aralarında kısa noktalamalar halinde eleştirel bir boyut kazandırma çabasının motivasyonuyla neredeyse kitaplık çapta ortaya koyduk. Ayrıca şunu da belirtmeliyiz ki böyle bir yaklaşımla kişiden kişiye değişen ilgi ve algı farklılıklarından doğan farklı dikkat boyutlarının özete yansıtacağı kısırlığı da bir ölçüde aşmaya çabaladık. Neticede kitap bir aynadır ve ona bakan bir maymun tabiidir ki bir havari görmeyecektir. Bu yüzdendir ki, “Bu kitabın özeti budur dolayısıyla kitaptan çıkarılacak netice de budur” gibi olayı basitleştirici bir yaklaşım değil de, özetle beraber eserin ilişkili olduğu diğer bütün yönlerin belli bir sistem dâhilinde ortaya konulduğu ve şuurlara “şu şu mevzûlarla ilgili olanların mutlaka okuması gerekli” notunun düşürüldüğü bir yaklaşımı dikkate almaya çalıştık.  

 

            Bu açılardan baktığımızda Gustave Le Bon bu eserinde, kitle psikolojisini her yönüyle ele almaya ve ortaya koymaya çalışıyor. Elbette ki bunu yaparken kendi zamanının şartlarından azade bir tutum takınmaktan kurtulamıyor. Nitekim özellikle sanayi devriminden sonra büyük şehirlere akınların başlaması, iş merkezlerinde toplanma, sosyal ve iktisadi yapıda büyük değişiklikler meydana getirmiş; eski statik sosyal düzeni altüst etmiştir. Bu yeni durumu eski klasik metotlarla idare edememenin ortaya çıkardığı güçlükler, düşünen kafaları çeşitli çözüm yolları aramaya sevketmiştir. İşte Gustava Le Bon’un bu eserine de sözkonusu açıdan yaklaşılmalıdır.

Öğrenci, veli, verilen eğitimler, kesilen faturalara ait ayrıntılı istatistik çıkartın.

[1] Ergun,D., Sosyoloji ve Tarih, DER Yay., 2. Basım, İst., 1982, s.133.

[2] Tuna,K., Şehirlerin Ortaya Çıkış ve Yaygınlaşması Üzerine Sosyolojik Bir Deneme, İst.Ünv.Ede.Fak.Basımevi,İst.,1987,s.3.

[3] Irk Faktörü.

[4] Burada “aydın”kavramının mânâsının analiz edilmesi lazım. Eğer aydın, meselelere yukarıdan bakabilen insan mânâsında ele alınırsa (ki, öyle olmalıdır) kitlenin etkilendiği kollektif halüsinasyondan, kısa bir süre içinde çıkabilmelidir. Aksi takdirde aydın kavramının mahiyeti ortadan kalkar. Zaten bu ayrımı işaretlemek maksadıyla aydının hadiseler tarafından sürüklenen insan değil, hadiseleri arkasından sürükleyen insan olduğu belirtilir.

[5] Yazar bu hükmünü ispatlamak için “Milletlerin Psikolojik Tekâmül Kanunları”adıyla bir kitap yazmak zorunda kalmıştır.

[6] Bizim, her olayı kendi zamani iklimi içinde ele almanın gerekliliği şeklinde işaretlediğimiz mesele

[7] Burada anayasa yapmakla uğraşmanın baş bir uğraşı olduğunu öne süren yazar, bir sayfa sonra ise “âdem-i merkeziyet”in kötülüğünü ispatlamaya çalışmaktadır ki, bu ilk bakışta bir paradoks gibi görünmektedir. Çünkü anayasa olmadan nasıl olacak da bir merkeziyet sağlanacak? Yok, eğer anayasanın zaman ve ihtiyaçlara bırakılması belli bir müşahhas hadise olarak öne sürülüyorsa, o zaman da bunun nasıl olacağı ve nihayetinde yine insanlarca yapılmış olmayacağı mı soruları gündeme gelir. Diğer taraftan söz konusu şekilde yaklaşım, hiçbir anın birbiriyle aynı olmamasından hareketle her ana ayrı bir anayasa hazırlama gibi pratiği imkânsız olan bir teoriye geçit vermiş olmaz mı?

[8] Kitlelerin değişen düşünceleri

Kurumunuza ait program, modül sınırlamalarını siz değil, otomasyonunuz takip etsin.

[9] Güncel olduğu için belirtiyoruz, deprem konusunda jeoloji profesörlerinin anlaşamaması mesela...

Kaynaklar:

[1] Ergun,D., Sosyoloji ve Tarih, DER Yay., 2. Basım, İst., 1982, s.133.

[2] Tuna,K., Şehirlerin Ortaya Çıkış ve Yaygınlaşması Üzerine Sosyolojik Bir Deneme, İst.Ünv.Ede.Fak.Basımevi,İst.,1987,s.3.

[3] Irk Faktörü.

[4] Burada

[1] Ergun,D., Sosyoloji ve Tarih, DER Yay., 2. Basım, İst., 1982, s.133.

[2] Tuna,K., Şehirlerin Ortaya Çıkış ve Yaygınlaşması Üzerine Sosyolojik Bir Deneme, İst.Ünv.Ede.Fak.Basımevi,İst.,1987,s.3.

[3] Irk Faktörü.

[4] Burada

Yorumlar (0)

Henüz yorum yapılmadı
Üyelik Gerekli

Yorum yapanları görebilmek ve yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık

Kurumunuzun ihtiyaç duyduğu tüm işlemler tek otomasyonda... Hem de ücretsiz!

Ücretsiz İş İlanı
Özel eğitim ve sağlığın ortak paydası olan Rehabilitasyon.com adresinin sektöre özel iş veren ile iş arayan arasında ne kadar iyi bir köprü olduğunu görebilmeniz için çok kısa süreliğini ÜCRETSİZ bir İş İlanı verebilirsiniz.
İş mi Arıyorsunuz?

İşinizden memnun değil, daha iyi bir iş mi arıyorsunuz?

Artık bunları dert etmeyin! Hemen özgeçmişini doldur ve "İş Arıyorum" ilanı ver, kurumlar seni arasın. Hepsi bu...

Eleman mı Arıyorsunuz?

Çalışanınız sizi yüzüstü bıraktı, ortada mı kaldınız?

Artık bunları dert etmeyin! Hemen bir iş ilanı ver, gelen başvuruları incele, birkaç görüşme yap ve uzmanla çalışmaya başla. Hepsi bu...