19-08-2015 |

Ötekiliğin Tarih Ve Diyalektikle Sınanışı

Cezayirli bir Fransız Yahudi olarak büyüyen Heléne Cixous’un bir pasajı dikkate değerdir: “ her şeyi bu ilk manzarada öğrendim. Beyaz(Fransız), üstün zenginerkil, medeni dünyanın iktidarını, proleterler, göçmen işçiler, ‘doğru’ renkten olmayan azınlıklar gibi aniden ‘görünmez’ olan toplulukları bastırmanın üzerine nasıl inşa ettiğini gördüm. Kadınlar… insanlar olarak görünmeyen fakat elbette aletler olarak algılanan kadınlar… hep yok edicidiyalektik bir büyü sayesinde. Büyük soylu ülkelerin  kendilerini yabancı olanı kovarak inşa ettiklerini gördüm; ortadan kaldırarak değil dışlayarak, köleleştirerek. Bu tarihin bildik bir jesti: iki adet ırk olmak zorunda- efendiler ve köleler.”

Yukarıdaki pasajda Heléne Cixous’un içinde yaşadığı durumu Hegelci ve hatta dolaylı olarak Marx’ın tarihselliğini içine alarak post-yapısalcı ırkçılığı, sömürgeciliği, cinsiyetçiliği iç içe dokumuştur. Hegel ve Marx’ın bu denli farklı yorumlanması dikkat çekicidir. Çünkü ‘tarih’ Marx için bir kurtuluş yolu olarak görülürken Cixous için zulümlerin hikayesidir. Büyük ülkeler kendilerine benzemeyen yabancıları, ötekileri artık ortadan kaldırmak yerine daha yumuşak daha görünmez bir yol seçerek, dışlayarak ve kovarak kendilerine bağımlı olmalarını öğretmiştir. Bu yolla kendi hakimiyetleri altına almayı seçmişlerdir.

Foucault’un yansımaları altı çizili italik ile düşündüğümüzde alttaki çizginin tarih olduğunu söyleyebiliriz. Söz konusu delilik, iktidar ve cinsellik meselesinde tarih hep arka plan olarak yansıtılmıştır. Ancak onun bahsettiği tarih Marx’ın tarihinden ziyade onun tarihi ondan beklenildiği gibi “kronolojik tarihin hiçbir şeyin tarihi olmadığını varsayacağı herhangi bir şeyin bir kavramını tesis etme şeklini alır.” Foucault zaman zaman Marksist olarak anılsa da onların şiddetli eleştirisine de maruz kalmıştır. Çünkü Faucault ekseriyetle sürekli bir gelişme, ilerleme ve küresel bütünlemeyi varsaydıkları ölçüde tarihselcilik ve batı hümanizmine karşı çıkar.

Öğrencilere verilen dersleri MEBBİS'e otomatik aktarın.

M. Foucault’un “fantasmalar” başlığı altında belki de en çok üstünde duracağımız husus öteki-aynı, direniş-iktidar meseleleri olacaktır. Foucault, bilgiyi iktidarın anahtarı olarak görür. Evrensel ve doğru olduğuna inanılan bilginin yaratılması ve onu elinde bulunduran hakim güç, ötekileri kendi etrafında toplama ve onları elindeki hakim bilgi ile yön verme statüsüne kavuşturmuştur. Bilgi ve iktidar yapıları arasındaki bağlantıyı gittikçe artarak; baskı, tahakküm ve teknolojik mekanizmalarını eşlik eden bir tahliline iliştirir. Aynı ve ötekinin diyalektiğinde olduğu gibi iktidar ve direnişin karşılıklı bağımlılıkları olduğu konusunda dikkat çeker. Aynı zamanda direniş ve iktidar tahripkar bir ilişkide olduğu, böylece direniş noktalarının iktidar ağının her yerinde olduğu görülmektedir.  Direniş, her zaman iktidarın içinde istiflenir. İktidarı bozan ve büsbütün yıkan düzensiz bir terimdir. Burada direnişin ille de örgütlü bir yapıda olmasına gerek olmadığı vurgusu da ortaya çıkmış olmaktadır.

İktidar kendi gücünü pekiştirmek ve belki de meşruluğunun ispatı için direnişlerin varlığına ihtiyaç duyar. “Denize düşen yılana sarılır” misali iktidar eliyle çıkan şiddet yani provakatif eylemler kendi varlığına ispat gerekçesi halini alır. Kırdırılan burun kendi çirkinliğinin gizlenmesine ve estetikle yeniden düzeltilmesine neden olacaktır.

İnsan her şeyin her zaman merkezinde oturtulduğu için entrikalar da onun etrafında gelişmektedir. Onu; kadınlar, “yerli”, deli gibi ötekilerin, şimdi marjinalleşmiş olan gruplarla tanımlayarak meydana getirmiştir. Bu hamle beşeri bilimlerin temelini teşkil ederek, batı hümanizmin batı sömürgeci tarihle beraber startını verdirmiştir.

Öğrenciye verilen eğitim modüllerinin sınır kontrolü otomatik yapın.

Tarihselliğin Hegel ve Marx perspektifinin dışında Helene Cixous çerçevesinden bakıldığında sözde mükemmele doğru gidecek olan evrilmenin bu süreç içinde ne kadar öteki yarattığı ve yaratılan ötekinin hikayesini zulümden nasıl da kurtuluşa evrilmiş gibi gösterildiğini Cixous’un gözüyle görüyoruz. Afrika’nın bit tarih olmadığına inanan Hegel gibi Hindistan’ın İngilizler tarafından sömürgeleştirilmesini “tarihsel gereklilik” olduğunu, çünkü bunun evrimci görüşe uygun olacağını düşünen de Marx olmuştur.. Böylece bütün Avrupa’da yaratılan öteki ve öteki algısının tabi kılınması ve nihai sahiplenmesini beraberinde getirecektir. Tahakküm eden sömürgeci fantezilere sahip otoriterlerin, “kendi iyisini” tehdit eden her unsur öteki damgası yemiştir. Cixous’a göre ironi olan ise bunun diyalektik bir ontolojinin içinde sıkışmış bir şekilde bırakılmasıdır. Bütün teorilerin hatta psikanalitik teorinin bile tarihsel süreç içinde geleneksel olanın kodlarının belirlenmesinin dışında hiçbir katkı sunmadığı görülür. Bu süreçlerin bugüne nasıl geldiği, şifrelerinin ne olduğu elbette elzemdir ancak daha da elzem olan bu seyri değiştirmektir.

Tarih ancak kendini tehdit eden ötekinin karşısına dikildiğinde, onu sindirdiğinde ilerleyecektir. Bu durum efendinin yanında mutlaka bir ötekinin- kölenin varlığını şartlandırıyor. Köle olmadan efendi, efendiliğinin hazını yaşayamıyor. Bu durum şimdiye kadar deneyimlenmiş bütün üretim ilişkilerinde de görülmüştür. Gözümüzün gördüğü, kulağımızın işittiğine göre bu sistemli diyalektik kendini, hep başka formlara dönüştürse de devam ettirmiştir.

Öğrenci ve Veli bilgilerinin kolayca takip edin.

Aynının ve ötekinin diyalektiği içerisinde teorik bilginin bu ikisi arasında döndüğü görülmektedir. Bu türden bir bilgi dışa dönük bile olsa bir benlik merkezinde toplanmıştır. Tarih ötekiliğe tahammül etmediği gibi onu tamamen ortadan da kaldıramaz. Çünkü ona ekonomik anlamda ihtiyacı vardır ve kendine dahil etmek ister. Sahip olduğu hükümran bilgi ile dolaylı belki de doğrudan ötekinin ne kadar zavallı olduğunu belirtip ona imkanlar sağlayarak aynı olana benzemesini ve kendisinden uzaklaşmasını-yabancılaşmasını ister. Cixous’a göre psikanalitik  teori bile tarihi sahiplenein tarihinden ayırmamıştır. Ataerkil yapılar korunarak ve onun üzerinden açıklayarak muktedirin yanında bir görüşle mitolojik hikayelerini destekleme arzusuna gidilmiştir  Tahakküm eden aynıya göre öteki bilinçsizdir, öncelikle bilinçlenmesi gerekir.  Ötekinin de kendi arasında kümelendiği gibi bilgi hep iktidardan yanadır ve öteki olan ise bu süreç içinde onu arzuluyor olma ideasından öteye gidememiştir.

Callinicos’un belirttiği gibi sol için çağdaş siyasetin sorunu sınıf diyalektiğinin tarihsel bir tarihe, tarihselci tarihin de sınıf diyalektiğine dayanıyor olmasıdır. Nitekim tarihsel “kehanetin” başarısızlığı sınıf içindeki çelişkilerin doğmasına sebep olduğu gibi eksik veya “planlanmamış” sınıf diyalektiği Marksist kehaneti zor, beklide herhangi bir sınıfsal katmana giremeyen çeşitli ötekilerin görüşüyle gülünç duruma düşürecektir.

Bir “zenci”, işçi olmasından ziyade önce zencidir. Beyazın mitolojisinde o patron bile olsa, rengdaşlarına sövüp saysa bile tarihsel süreçte hep zenci olarak kalacaktır. Ne tarih ne de Batının postmdernizmi  onu o algıdan kurtaramayacağı gözükmektedir. Dolayısıyla Hegel’in efendi-köle diyalektiği ile bakarsak kadınları, zencileri, etnik grupları ve azınlıklarının yanında delileri, eşcinselleri, radikal feministleri işçi sınıfının neresine koyacağız? Bu durumda işçi sınıfı bile lüks konumdayken o sınıfta ayakta kalanları lümpen proletarya olarak tayin etmek, “bir sonraki arabayı bekle” demek Marksist söylemin neresinde olacak?

Öğrenci, veli, verilen eğitimler, kesilen faturalara ait ayrıntılı istatistik çıkartın.

Marksist sınıf teorisinde; feministler, siyahi milliyetçiler, eşcinseller ve farklı etnik mezhepler içinde olanları “unutulmuş” olmalarından dolayı şikayet eder. Nitekim ulusların kendi haklarını tayin etme fikri bile Marx’ın değil Lenin’in fikridir. Bütün ötekilerin işçi sınıfı içinde olmalarını üretim ilişkisi ile açıklanmaya çalışılsa da M. Faucault’un dediği gibi bu evrensellik öteki grupları karanlıkta bırakmakta, bunun yerine tekilleştirerek özne ile öteki arasındaki ilişkinin sınırları açığa çıkarılmalıdır.

Burada önemli olan nokta tarihselcilik içinde diyalektik gelişen, zorunlu geliştirilen efendi- köle ilişkisinin aydınlatılmasıdır. Meselenin özüne, tümelden tikele inildiğinde kazılan kuyunun derinliği karşısında şaşkınlığımızı gideremiyoruz. Ve ona tepeden baktığımızda ne kadar derin olduğuna inandırsak da kendimizi gerçek şu ki bulanıklık derine inildikçe daha saf bir hale dönüşüyor.

Yorumlar (0)

Henüz yorum yapılmadı
Üyelik Gerekli

Yorum yapanları görebilmek ve yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Çocuk Gelişimcisi

Eleman mı Arıyorsunuz?

Çalışanınız sizi yüzüstü bıraktı, ortada mı kaldınız?

Artık bunları dert etmeyin! Hemen bir iş ilanı ver, gelen başvuruları incele, birkaç görüşme yap ve uzmanla çalışmaya başla. Hepsi bu...

Yenilenen EÇOP'u Denediniz mi?
Engelli Çocuklar Otomasyon Programı (EÇOP) yenilendi, Demo indirip anında, MEBBİS'den bilgilerinizi yükleyerek hemen kullanmaya başlayabilirsiniz.
ÜCRETSİZ demoyu hemen indirin ve yükleyin.
  • SINIRSIZ Kullanıcı ve Öğrenci
  • Veritabanı sunucu hizmeti
  • Uzak sunucuya otomatik yedekleme
  • E-fatura entegrasyonu
  • Web tabanlı (mobil uyumlu) veya Masaüstü kullanımı
  • MEBBİS otomatik veri alma ve aktarımı
  • Tüm formların otomatik hazırlanması
  • Yılsonu değerlerlendirme işlemlerinin tek tuşla yapılması
  • Faturaların otomatik üretilmesi ve hatasız MEBBİS'e aktarılması
  • Online teknik destek imkanı
  • Pratik ders yazılabilmesi
Kullanıcı Görüşleri...
Ücretsiz İş İlanı
Özel eğitim ve sağlığın ortak paydası olan Rehabilitasyon.com adresinin sektöre özel iş veren ile iş arayan arasında ne kadar iyi bir köprü olduğunu görebilmeniz için çok kısa süreliğini ÜCRETSİZ bir İş İlanı verebilirsiniz.